Üstünlerin hukukundan hukukun üstünlüğüne geçişin sancıları/1
İnsanoğlu için esas olan hukukun üstünlüğüdür; çünkü hukuk fıtrî, keyfilik arızidir. Hukukun üstünlüğü olur ama üstünlerin hukuku olmaz. Şu acıdır ama bir gerçektir; İslâm coğrafyasının kahır ekseriyetinde ve hususen ülkemizde hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukuku geçerli hale gelmiştir. Mahkeme koltuğuna tağutlar oturuyor. Toplumun rahminde zelzeleler oluyor. Hukuk, insanlar için fıtrîdir. İnsanın fıtratının yaşaması için hukuk’a ihtiyaç vardır. Güçlüleri üstün, üstünleri de hukukun ölçüsü ve kaynağı kılmak, doğrudan doğruya insana ve insanın insanlığının bekçisi olan hukukun üstünlüğüne ihanet anlamına gelir.
Hukuk, “Hak” kelimesinin çoğuludur. “Hak”, Allahû Teâla’nın esmâ-i hüsnasından birisidir. Dolayısıyla hukuk, Allah’ın hükmüne ve hakimiyetine dayanan şeydir. Allah’ın hükmüne ve hâkimiyetine dayanmayan şey kanun olabilir ama hukuk olamaz. Bu pencereden bakıldığı zaman Türkiye’nin bir hukuk devleti değil, bir kanun devleti olduğu teslim edilir. Hukuk’un üstünlüğü, Allah’ın hükmünü ve hâkimiyetini her şeyin fevkinde/üstünde tutmak ve hayatın bütün alanlarına ölçü yapmak demektir. Bir Müslüman’ın hukukun üstünlüğünden anladığı ve anlayacağı şey budur.
Hukuku üstün kılmak demek, Allah’ın hükmünü ve hâkimiyetini üstün kılmak demektir. Allah’ın indirdiği hükümlerin dışındaki hükümleri üstün kılanlar, üstünlerin hukukuna hizmet edenlerdir. Üstünlerin hukukuna hizmet, hürriyet ve insaniyet noktasında tam bir hezimettir.
Egemenlik sebepleri keyfilik, küfrilik ve cebrilik olanlar, hukukun üstünlüğünü kabullenemezler. Hukukun üstünlüğü, onların sonu demektir.
Yaşadığımız coğrafyada keyfiliğin, cebriliğin ve küfriliğin varisliğini yapanlar, ittihatçılar oldu. İttihatçı geleneğin geçerli olduğu Türkiye’de halkı siyasi sürecin dışında tutmak esastır. Söz konusu geleneğin kadroları hukukun üstünlüğünden çok korkarlar. Aslında bu yerinde bir korkudur zira halk işe karıştığında, ayak takımı dedikleri siyasi sürece dahil olduğunda, ayrıcalıklarını ve dokunulmazlıklarını kaybedeceklerini gayet iyi bilirler. İşte bu yüzden provokasyonlar, muhtıralar, vb. her zaman gündemdedir. Bürokratik/yönetici elit ‘kendi’ halkına tam bir sömürgeci gözüyle bakar ve öyle davranır. Dolayısıyla hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukukunun geçerli olduğu bir ülkede darbeler, imha planları bir istisna değil kuraldır. Hukukun üstünlüğü, ayrıcalıklı elitlerin varlığını ve statüsünü sona erdirme kararı ve kararlılığıdır. Devlet mekânizmasını zulüm aracına dönüştüren bürokratik eliti asıl bulunması gereken zemine çekiyor. Zulüm sarayının taşları yerinden oynadıkça birilerinin altındaki taşlar da kayıyor... Son 3-4 yılda darbeci eğilimlerin, çetelerin, Cumhuriyet mitinglerinin, kanun kıyıcılığının, ‘dijital darbenin’, şurda burda patlayan/patlamayan bombaların, üniversitelerde provokasyonların, vb. yeniden sahneye çıkması kendilerini memleketin asil sahipleri sananları saran korkunun bir tezahürü. Bu sefer iktidarlarını, ayrıcalıklarını ve statülerini kaybetmekten gerçekten korkuyorlar ve korkuları yerinde... Asıl devlet partisi cephesinin sözcüleri sıklıkla Türkiye’nin hiçbir dönemde olmadığı kadar iç ve dış tehditlere maruz olduğunu söylüyorlar. Elbette bu söylem tartışmalıdır ama ayrıcalıklı, dokunulmaz-dokunulamaz elitlerin iktidarının ve statüsünün ilk defa tehdit altında olduğu kesin... Bir Arap atasözü: ateş en çok dumanı sönerken çıkarır der... Hukuksuzlukla iş görmeyi, gün geçirmeyi alışkanlık haline getirenlerin en büyük korkuları, hukukun üstünlüğüdür. Çünkü hukukun üstünlüğü sağlandığında canları yanacak.
Bir memlekette hukuk üstün tutulmazsa, üstünlerin hukuku oluşur; adalet terazisinde denge bozulur, hak değil güç konuşur. Zayıflar, güçsüzler, çaresiz ve biçareler mahkûm olur ve şarlatanlar ile güçlüler ortalıkta dolaşır. Böyle bir durumda her şey rayından çıkar, toplum kokuşur.
İslâm dinini hafife alan ve hevâlarına göre hükmeden siyasi iktidarlar, hukukun üstünlüğüne son verip üstünlerin hukukunu oluşturmuşlardır. Üstünlerin hukukuna dayanan iktidarlar, tağuti iktidarlardır. İnsanların bu tağuti iktidarların egemenliğine razı olmaları ve zorbaların ihtiraslarına teslim olmaları siyasi zulmün yayılmasına vesile olur. Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz şöyle buyuruyor: “İşte Ad kavmi!.. Onlar Allah’ın âyetlerini bilerek inkâr ettiler. Peygamberlerine isyan ettiler. Böylece başları (liderleri) olan her zorbanın emrine uyup gittiler. Onlar bu dünyada da, kıyamet gününde de lânet cezasına tâbi tutuldular” (Hûd Sûresi: 59-60) Bu ayet-i kerime’de üstünlerin hukukuna boyun eğen lânetlilerden bahsedilmektedir. Lânetten kurtulmak için; hem zorbalara, hem de onların zulümlerine karşı direnmek vâciptir. Hesap gününde zâlimler zulmettikleri, bazı mazlumlar da ‘zulme rıza gösterdikleri’ için hesaba çekilirler. Genelde İslâm coğrafyasında özelde Türkiye’de itikadi, ameli ve siyasi keyfiyete haiz olan değişik zulümlerden meydana gelmiş bir üstünler hukuku vardır. Keyfiliğe ve zulme dayanan üstünlerin hukukunun hukuku’un üstünlüğü yerine geçtiğini gizlemenin bir anlamı yoktur. İslâm dininin hükümlerini ‘irtica’, mütedeyyin Müslümanları mürteci ilân eden asker ve sivil bürokratlar, yeryüzünde fesadın yayılması için ellerinden gelen gayreti sarf etmek suretiyle üstünlerin hukuku’nu hukukun üstünlüğü yerine geçirmeye çalışmaktadırlar. Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmek ve amelde bulunmak anlamına gelen adaletin mülkün (devletin) temeli olduğuna inanan, insanlara iyilikleri emretmenin ve onları kötülüklerden alıkoymanın önemini idrak eden Müslümanların, behemehal cemaat haline gelmeleri ve zulmü ortadan kaldırmak için gayret sarf etmeleri zaruridir. Farzları yasaklayan ve haramları teşvik eden tağuti güçlere (devlet adamlarına) dua etmek, Allah’ın (cc) affetmiyeceği zulümlerden birisidir. Zalimlere bırakın dua ve yardım etmeyi, onlara kalben meyletmek dahi yasaktır. Zalimlere meyletmek, keyfiliğe kaçmaktır. Hukuk’un üstünlüğüne karşı üstünlerin hukukundan yana olanlar, zalimlere meyledenlerdir.
Zalimlere meyletmek; haksızlığı, hukuksuzluğu beraberinde getiren bir felakettir. Şunu bilelim ki; kaypaklık, kayırmacılık, zalimlerden, şarlatanlardan yana olanların işidir. İslâm toplumunda bir şey olmaz. Çünkü İslâm toplumunun varlık alâmeti, hukukun üstünlüğüdür. İslâm toplumunda hukukun üstünlüğü esas olduğu için kaypaklık ve kayırmacılık suçtur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.