Referandum resti...
Referandum, “referre” kelimesinden türetilmiş geri almak veya getirmek anlamında Lâtince bir kelimedir. “Halkın çeşitli siyâsî ve toplumsal sorunlar karşısında olumlu veya olumsuz görüşünü belirlemek için başvurulan oylama” şeklinde tanımlanmaktadır. Seçmenlerin karar verme sürecine etkin katılımını sağlar. Referandumlar; temsîlî demokrasilerde katılımcılığın en etkili mekanizmalarından biri olup bir yasama tasarrufu veya bir yasa hakkında seçmenlerin kabul etmek veya reddetmek suretiyle doğrudan doğruya görüşlerini ifâde etmelerini sağlayan bir araçtır.
Modern dönemdeki ilk referandum uygulaması ABD’de 1778 ve 1780’de gerçekleşmiştir. Fransa’da ise ilk defa 18’inci yüzyılın sonlarında kullanılmaya başlanmıştır. Özellikle anayasanın bir sosyal sözleşme olması nedeniyle referanduma sunulması gerektiği üzerinde bir görüş birliği sağlanmış ve Konvansiyon, anayasaların referanduma sunulmasını oy birliğiyle kabul etmiştir. İsviçre’de modern dönemde ilk defa 1848 Anayasasının kabul edilmesiyle kullanılan referandum, siyâsetin ayrılmaz bir parçası olmuştur. Günümüzde, 111 ülkede referandum demokratik bir araç olarak kullanılmaktadır.
Bilgi çağı, teknoloji çağı, atom çağı, bilişim çağı gibi değişik sıfatlarla anılan 20’nci yüzyıl, demokrasi çağı diye de anılmaktadır. Zira bu yüzyılda “halkın kendi kendisini yönetmesi” anlamındaki demokrasi dünyâ çapında yaygınlaşmış ve küresel bir standart hâline gelmiştir. Dünyada birkaç ülke dışında otoriter rejimlerle yönetilen ülkeler bile demokratik bir yönetim biçimine sâhip olduklarını iddiâ eder olmuştur. Totaliter ve otoriter rejimlerin bile demokrasi iddiâsında bulunmaları ve anti-demokratik rejimlerin bile kendilerini demokratik “meşrûiyet”’e gönderme yapma zorunda hissetmeleri demokrasinin evrensel bir standart hâline gelmekte olduğunun en güzel göstergesidir.
Demokrasinin temelde iki uygulama şekli vardır. Bunlar doğrudan demokrasi ve temsîlî demokrasidir. Doğrudan demokrasi vatandaşların hükümet işlerine doğrudan, aracısız katılımlarını sağlayan bir sistemdir. Nüfusun artışıyla birlikte doğrudan demokrasinin saf şekliyle uygulanmasının imkânsız hâle geldiği söylenebilir. Bu nedenle günümüzde demokratik yönetim, temsîlî demokrasi ile özdeşleşmiş durumdadır. Temsîlî demokrasi ise demokrasinin sınırlı ve dolaylı bir şeklidir. Sınırlıdır, çünkü halkın yönetime katılımı birkaç yılda bir oy vermekten ibârettir. Dolaylıdır, çünkü halk iktidârı kendi eliyle kullanamamakta, kendisi adına irâde beyân edecek olanları seçmektedir.
Bazı kaynaklarda; referandum, halk girişimi ve doğrudan demokrasi araçları arasında sayılırken, bazılarında yarı doğrudan demokrasi araçları arasında gösterilmektedir. Doğrudan demokrasi araçlarından en yaygın şekilde kullanılanı ise referandumlardır. Soğuk savaşın sona ermesi sonucunda eski Doğu Bloku ülkelerinde başlayan yeni demokratikleşme hamlesi, ülke anayasalarında referandum ve halk girişimi kurumlarının yer almasını sağlamıştır. Bununla birlikte, Türkiye’nin dünyâ genelindeki bu artıştan pek etkilenmiş olduğu söylenemez.
Referandum; genelde anayasa değişikliği, yasaların kabûlü veya çok önemli meselelerde halkın irâdesini belirlemek amacıyla yapılan oylamadır. Referandumda halkın irâdesi idâreye doğrudan doğruya yansımakta olup doğrudan demokrasinin güzel bir örneğidir.
Temsîlî demokraside ise, halkın seçtiği insanlar, halkın irâdesini yansıtmaya çalışmaktadır. Türkiye’de çok az uygulanan referandum, gelişmiş ülkelerde sık sık uygulanır. Yarı doğrudan demokrasi denilen, halkın yönetime katılmasında seçmenlerin görevi, sâdece temsilciler seçmek değildir. Seçmenler, gerek anayasa yapma ve gerekse yasama yetkisine oylarıyla katılırlar.
Referandumlar, konuları açısından yasama referandumu ve kurucu referandum olarak ikiye ayrılmaktadır. Anayasal referandum da denen kurucu referandumda, bir anayasa metninin kabul edilmesi ya da değiştirilmesi söz konusudur. Yasama referandumu ise, olağan bir kânûn metninin kabûlü ya da reddi için yapılan halkoylamasıdır.
Referandumlar, başvurulmalarındaki usul bakımından ise, mecbûrî ve ihtiyârî olmak üzere ikiye ayrılmaktadırlar. Bir anayasa değişikliğinin ya da bir kânûn tasarısının halkoylamasına sunulacağı anayasada öngörülmüşse, mecbûrî referandum; yok eğer, halkoylamasına sunulması parlamentonun ya da devlet başkanının takdîrine bırakılmışsa ihtiyârî referandum söz konusudur.
Halkoylaması kurumu, 1982 Anayasası ile ihtiyârî, bu Anayasanın değiştirilen 175. maddesi ile hem ihtiyârî hem de zorunlu bir kurum olarak Türk Anayasa hukûkuna girmiştir.
Halkoylaması ile halkın, temel siyâsî problemleri incelemeye ve katkıda bulunmaya çağrılması, halkın vatanseverlik duygularını geliştirir. Halktan çözüm istemek, halkın kamusal sorunlar üzerinde düşünmesini sağlar. Halkoylamasında halk, devletin kaderini belirlediğini hisseder ve böylece sorumluluk ve sâhiplenme bilinci artar. Kezâ, halkoylaması dönemlerinde halk, kitle iletişim araçlarını yakından izleyerek, ülkenin ekonomik, sosyal sorunları hakkında bilgi sâhibi olur. Kısacası, halkoylaması, halkın demokratik eğilimi ve eğitimini geliştirir.
Halkoylamasının barışa ve istikrâra kavuşturucu etkisinin olduğu ileri sürülmüştür: Bir halkoylaması ile toplumsal uzlaşma sağlanarak, kargaşa ve bunalım dönemlerinden çıkılabilir. Kaldı ki, halk beğenmediği yasaları onamayarak bir siyâsî gerilimin doğmasını da önleyebilir.
Türkiye gibi başından beri millî irâdenin ipotek altına alındığı sanal ve topal demokrasilerin en korkulu rüyâsı olan referandum, kilitlenen siyâsî düğümleri çözecek en güçlü ve geçerli anahtardır.
Bir engelli yarışı pisti gibi dizayn edilen vesâyet sistemi, çok partili döneme geçilirken bile millî irâdeye pranga vurmak için kurulan bariyerlerle hep engellenmiş, milletin kâhir ekseriyetinin talep ve beklentileri hiçe sayılarak tepeden inme ters uygulamalarla toplum terbiye edilmeye çalışılmış, nerede ise yargı kurumları hükümetin, Anayasa Mahkemesi de Meclis’in yerini almaya başlamıştır.
Söylediğiniz her söze, attığınız her adıma “Türk Milleti adına karar verme” durumunda olan yargı kurumlarının karşı çıkması, hukuk adına Anayasa’nın ve hukûkun hiçe sayılması kanıksanır olmuştur.
411 oyla Meclis’ten geçen Anayasa değişikliğinin 11 kişilik kurul tarafından yok sayılması, 244, 263 ve 332 oyla seçilen Cumhurbaşkanlarına karşı, aynı usûl ve yöntemlerle Abdullah GÜL’ün aldığı 357 oyun bu rakamlardan küçük kabûl edilerek hiçe sayılması, Cumhurbaşkanlarının millet tarafından doğrudan seçilmesine “halk kimi seçeceğini bilemez” denilerek karşı çıkılması demokrasinin nasıl ayaklar altına alındığının en açık göstergesidir.
Hukuk adına kurulan anti-demokratik kasis ve bariyerlerle, toplumsal talepler arasında sıkışıp kalan Hükümetin, bu tıkanıklığı gidermek ve kördüğümü kökünden çözmek üzere konuyu millete götürmekten başka çâresi kalmamıştır. “Kerâmeti kendilerinden menkûl şeyhler” gibi oturdukları yerden ahkâm kesen ve milletten aldıkları icâzetle icrâat yapmaya çalışan hükümetin her adımına çelme takan kurumları, emânetin asıl sâhibi olan halka şikâyet etmek ve çözümü halkın irâdesiyle hayata geçirmekten başka yol kalmamıştır.
İttihat ve Terakkî’den beri kurduğu fiilî iktidarının sallantıya girdiğini gören, “başları boyunlarından burgulu heykeller gibi” sâdece başları değiştiren iktidarlara karşı kenardan kıs kıs gülen CHP’nin, ilk defa muktedir iktidarlara yol açacak Anayasa değişikliğine karşı tavrının anlaşılması normal. Zira onlar ayaklarının altındaki halının kaydığının farkında.
Ancak, İHL Mezunlarının Polis Akademilerine girişini engelleyen ve 15 yaşından küçüklere din öğretimini yasaklayan 28 Şubat yasaları çıkarılırken taban verâseti ile tavan vesâyeti arasında sıkışıp kalan MHP’nin nasıl zorlandığı ve ikilem içine düştüğünü biliyoruz. Hal böyle iken MHP’nin CHP ile aynı safta yer alması ve paketin muhtevâsını görmeden kapılarını uzlaşmaya kapatması ne ile îzâh edilebilir?
Çağdaş demokrasilerde düğümlerin millet irâdesiyle çözüleceği gerçeği asla unutulmamalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.