Bir “Ankara mektubu”nda Bediüzzaman
Siyasetin mutâbakatı…
Bir “Ankara mektubu”nda Bediüzzaman, “Ankara gibi bir yer”e defalarca dikkat çeker. “Ankara gibi yer”in anlamını, “o gibi yerlerde dahilden ve hâriçten gelen yirmi kadar siyasî ve içtimaî cereyanların hodfuruşâne ve garazkârâne çarpıştıkları”yla açıklar.
Bediüzzaman’ın ifâdesiyle, nazarların ziyade dünyaya çevrildiği Ankara’da müteaddit partiler kendine tarafdar bulmak için veya kabahatlerini seddetmek (gizlemek) için çok çalışmaktalar. Dahası, İslâmiyet ve Kur’ân aleyhindeki hariçteki cereyanlar dahilde buldukları bazı işbirlikçilerle milletin mânevî kuvveti kırmaya uğraşmaktalar… (Emirdağ Lâhikası, 298-299)
Bunun içindir ki muhalefeti “muvazene-i adâlet (adaletin denge unsuru)” olarak gerekli gören Bediüzzaman, milletin birliğinin ve bütünlüğünün temel taşı olan kardeşlik ve vatandaşlığı tahribe yönelik inadına siyasî muârazanın ve particilik taraftarlığının tehlikelerine karşı uyarır.
Bu taraftarlıkla, “bir câni yüzünden pek çok mâsumun zararına rıza gösterdiğini, bir câninin cinâyeti yüzünden, taraftarları veyahut akrabalarının tezyif edilip yüz cinâyete çevrilerek gâyet dehşetli kin ve adâveti damarlara dokundurup, kin ve garaza ve misliyle mukabeleye mecbur ettiğini” beyân eder…
İnâdına çarpışan garazkâr siyasetle millet irâdesinin zaafa uğradığını ve hayırlı hizmetlerin başarılamadığını bildirir. Ve en vâhimi, bu mübârezenin milletin bütünlük bağı olan inanç birliğini parçaladığını ve insanî değerlerde ayrışmaya ve kutuplaşmaya götürdüğünü kaydeder.
Bunun milletin sosyal hayatını tamamen zir-û zeber eden bir zehir ve hâriçteki düşmanların parmak karıştırmalarına tam bir zemin hazırlamak olduğunu haber verir. (Tarihçe-i Hayat, 534)
SİYASÎ TARAFGİRLİK TAHRİKİ
Bu muarazanın, özellikle herkesin sahip çıkması icâb eden ortak dinî ve mânevî meselelerde siyasî rakiplerini dinden soğutmaya, hatta karşı gelmeye sevkeden “inhisarcılık zihniyeti”ni ikaz eder.
“Umûmun mâl-ı mukaddesi olan dini, inhisar zihniyetiyle kendi meslektaşlarına (siyasî partisine) daha ziyâde has göstermekle, kavi (büyük) bir ekseriyette, dine aleyhtarlık meyli uyandırmakla nazardan düşürmek” olan “siyasî tarafgirlik tahriki”nden ve siyasî rekâbet hissinden bulhassa bu hususta şiddetle meneder.
Bütün partilerin ve devletin, “ladinî (din dışı) esas” yanlışından kurtulması ve devletin milletle buluşması çağrısında bulunur. Lâikliğin, “bîtaraf kalmak” olduğunu, devletin hürriyet-i vicdan düsturuyla dinsizlere ve sefâhetçilere ilişmediği gibi, dindarlara da ilişmemesi gerektiğini belirtir. Cumhuriyeti, “dinsizlik hesâbına imânına ve âhiretine çalışanları mes’ul edecek kanunları yapan ve kabul eden bir dehşetli şekle girmesi” vartasından sakındırır. (Tarihçe-i Hayat, 358)
Siyaseti, “medeniyet hesabına mukaddesatı çiğneyen usûlleri muhâfaza ve üç-dört şahsın inkılâp namında yaptıkları icraatı esas tutma” tavrından vazgeçip, “bilhassa an’ane-i diniye hakkında inkılâpların icbarıyla (zoruyla) yapılan tahribatları tâmiri” tavsiye eder. (Emirdağ Lâhikası191).
Bediüzzaman, Meclis’teki ilk beyannâmesinden devlet ve hükûmet makamlarına gönderdiği mektuplarda ve mahkemelerdeki müdafaalarda, bütün siyasî partileri ve siyasetçileri ve devleti bu milletin değerlerine saygıya davet eder.
Siyasetin halkın değerlerine saygısının ve milletle buluşmasının ekseninin öncelikle, günübirlik siyasî hesap ve kıskançlıklarla politik kavgalardan azâde olarak temel inanç değerleri paydasında ve müşterek mânevî kültür kodlarında buluşması olduğunu izâh eder.
MİLLET VE VATANIN SELÂMETİ
Siyasete ve siyasetçilere, gençliğin ve cemiyetin selâmeti, milletin manevî varlığı ve birliği hesabına dine ve din eğitimine değer verilmesini önerir.
Türk milletinin dünyanın her tarafında Müslüman olduğunu ve milliyetinin İslâmiyetle imtizaç ettiğini, ondan ayırmanın mümkün olmadığı, ayırmasıyla mahvolacağı gerçeğini belirtir. Bütün siyasî partiler ve devlet yöneticilerinin, vatanın ve milletin birliği ve bütünlüğü için, anarşi, kargaşa ve terörden kurtulmanın çaresi olarak dine ve manevî esaslara önem vermelerinin lüzumunu beyân eder.
Büyük Millet Meclisi’nde Doğu’da Müslüman milletler ortasında din ve fen ilimlerinin beraber okutulacağı Şark Üniversitesi projesine, “Batılılaşma” gerekçesiyle dinden uzak duran ve müsbet ilimlerin yanında dinî ve mânevî ilimlerin verilmesi gerekli görmeyip “Biz şimdi dinî ilimlerden ziyade Batılılaşmaya muhtacız” itirazında bulunanlara, Meclis’te verdiği cevap, bunun bir örneğidir…
Milletvekillerine, millet ve vatanın selâmeti, asayişi ve bekası için ve büyük bir tehlike olan ırkçılık belâsına mukabil, İslâmiyetin hakikatlerine, katiyen taraftar olmanın en elzem bir ihtiyaç olduğunu ifâde eder. (Emirdağ Lâhikası, 437-439)
Meclis’te bütün partilerin mutâbakatını gerektiren temel hak ve hürriyetlere dair en zarûrî ve temel anayasa değişikler üzerindeki siyasî kavga ve tartışmalara, gerginliklerle patlak veren siyasî çatışmalara bakıldığında, topyekûn siyasetin ve devletin, Bediüzzaman’ın bu dersine ne kadar muhtaç olduğunu bir defa daha ortaya koymakta…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.