Asıl müjde

Asıl müjde

Üstadın istikbale dair müjdelerinin en önemlisi, hiç şüphe yok ki, “hakikî istikbal” olarak nitelediği, “kabirden sonraki ebedî hayat” için Kur’ân’dan gösterdiği mesajlar.

Dünyevî saadetlerin tamamı belli bir zaman dilimiyle sınırlı ve geçici. İnsanlık tarihine “saadet asrı” olarak geçen dönem bile kalıcı olamadı.

Rabbimizin “Sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım” buyurduğu Peygamberimize (a.s.m.) bahşedilen ömrün müddeti, sıkıntı, meşakkat ve mahrumiyetler içinde geçen 63 seneden ibaret.

Çünkü âlemi Yaratan, öyle takdir etmiş.

Kur’ân’da buyurulduğu gibi, “her canlı ölümü tadacak.” Hadiste vurgulanan “ölüm gerçeği,” bütün canlılar gibi bu fânî âlem için de geçerli.

Yirmi Dokuzuncu Söz’deki veciz ifadelerle:

“Nasıl ki insan küçük bir âlemdir, yıkılmaktan kurtulamaz; âlem dahi büyük bir insandır, o dahi ölümün pençesinden kurtulamaz; o da ölecek, sonra dirilecek veya yatıp, sonra subh-u haşirle (haşir sabahıyla) gözünü açacak” (Sözler, s. 863)

İşte Üstadın verdiği müjdelerin bir kısmı, burada anlatılan kıyamet öncesinde, şartlara bağlı olarak gerçekleşmesi öngörülen saadetle ilgili.

Ama bunların yanında, onun asıl vurgulayıp dikkatleri çektiği mutluluk kabir sonrasına dair.

Hz. Yusuf (a.s.)’ın, büyük çile ve ıztıraplardan sonra Mısır’a sultan olup ailesiyle tekrar bir araya gelerek eriştiği saadet ortamında Allah’tan vefatını niyaz etmesinden Üstadın çıkardığı mesaj:

“İrşad ediyor ki: Kabrin arkası için çalışınız. Hakikî saadet ve lezzet ondadır.” (Mektubat, s. 477)

Ve bu mesajın evrensel bir yorumla, bütün insanlığı kapsayan bir çerçevede tahlil edildiği bahislerin başında, “Leyle-i Kadir’de ihtar edilen bir mesele-i mühimme” başlıklı bölüm geliyor.

Orada, dünya savaşlarının, galibiyle mağlûbuyla insanlığın vicdan ve psikolojisinde yol açtığı derin travma, taraflara bakan farklı boyutlarıyla değerlendirilirken şunlara dikkat çekiliyor:

Savaşlardaki şiddetli zulüm, istibdat ve merhametsiz tahribat, mağlûpları dehşetli bir ümitsizliğe; galipleri, dehşetli vicdan azaplarıyla birlikte hakimiyetlerini muhafaza telâşına sürüklüyor.

Ansızın gelen kitlesel ölümler, dünya hayatının fâni, geçici olduğunu derinden hissettiriyor.

Ölüm gerçeği karşısında, ekonomik refah, yüksek gelir, zevku sefa gibi medeniyet fanteziyelerinin ne kadar aldatıcı olduğu herkesçe anlaşılıyor.

Dalâlet yolundaki materyalist ve tabiatçı cereyanlar Kur’ân’ın elmas kılıcıyla parçalanırken, gaflet ve dalâletin en boğucu, aldatıcı, geniş perdesi olan dünya siyasetinin pek çirkin ve gaddar gerçek yüzü bütün çıplaklığıyla ortaya çıkıyor.

Ve bütün bunlar, insanoğluna, mecazî sevgilisi olan dünya hayatının çirkin ve geçici olduğunu fark ve hissettirip, Yaratıcının fıtratına koyduğu beka ve ebedî hayat arayışını kuvvetlendiriyor.

İnsanlık, bütün kuvvetiyle bekaya yöneliyor.

Bu yöneliş ve arayışa tatminkâr cevap verebilecek tek bir kaynak var: Hiçbir kitapta benzeri bulunmayan bir tarzda, insanlık için sonsuz hayatı ve ebedî saadeti müjdeleyip, o müjdeyi şiddetli, kuvvetli ve tekrarlı binlerce âyetiyle, açıkça veya işaret yoluyla on binler defa dâvâ edip haber veren; sarsılmaz kat’î delillerle ve şüphe getirmez hadsiz hüccetlerle sonsuz hayatı müjdeleyip ebedî saadeti ders veren Kur’ân-ı Hakîm...

“Rûy-ı zeminin (yeryüzünün) geniş kıt'aları ve büyük hükümetleri, Kur’ân’ı arayacak ve hakikatlerini anladıktan sonra bütün ruhucanlarıyla sarılacaklar. Çünkü bu hakikat noktasında kat’iyen Kur’ân’ın misli yok ve olamaz ve hiçbir şey bu mu'cize-i ekberin yerini tutamaz.” (Sözler, s. 253)

İşte aklı, kalbi, ruhu ve hissiyatı tam tenvir edecek ve ilâçlarını verecek bir tarzda Kur’ân hazinesinin dellâllığını yapan Risale-i Nur, 10. ve 29. Söz’ler başta olmak üzere, haşir gerçeğini izah ve ispat eden bahisleriyle, mukaddes kitabımızdaki müjdeleri insanlığa ulaştıran bir tefsir.

İnsanlığın ortak vicdanındaki ebed arayışına cevap veren Kur’ânî mesaj ve müjdeler bu eserde.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi