Tehlikeli yol
Yazdığın yazılar köşende kalmıyor. İnternet ortamında dünyaya yayılıyor. İmkân genişledikçe de okuyucu profili değişiyor. İnsanların yapısı ortaya çıkıyor. Herkes yayınlananları kendince değerlendiriyor. Münafık olanların yanında muhalif olanlar da günyüzüne çıkıyor. Kimi kızıyor, kimi de teşekkür ediyor. Mutlaka tepkilerini ifade ediyorlar.
Bunlara alışmak gereklidir. Herkes kendi ortamında yetişiyor. Yazdıkların ona uymuyorsa, vay demeye başlıyor. Aslında faydalı oluyor. Tek düze bir okuyucudan çok sesli bir okuyanla karşılaşıyorsun. Kendi okuyucunu biliyorsun, misafir okuyucunun tepkisini ölçüyorsun. Ne yapman gerektiğine karar veriyorsun. Tasvip edenleri değil, karşı olanları da hesaba katıyorsun.
Yaşadığımız ortamda hepimiz mağduruz. İnançlarımıza kelepçeler vurulmuş, nasıl kurtulacağız düşüncesindeyiz. Hedefimizden sapmalar olduğu için de, kurtuluş yollarında farklı düşünceler ileri sürmekteyiz. Kimimiz “İnancımızdan taviz vermeden yolumuza devam edelim” derken, kimimiz de “Bulunduğumuz ortamın açıklarından istifade edelim” diyoruz. Dini tabir ile ruhsat ve azimeti nasıl kullanacağımızın mücadelesini vermekteyiz. Diğer bir ifade ile “Azimeti hedef alıp taviz vermeden yola devam edilmesi gerekli” diyenlerle, “Ruhsatı kullanarak nefes alalım” diyenlerin farklılıklarını görmekteyiz.
İdare edildiğimiz sistem demokratik bir sistemdir. Beşeri sistemdir. Müslümanın bu sisteme gönülden bağlı olması düşünülemez. Demokrasi ile içli dışlı olan bugünün Müslümanını nasıl yorumlayacağız?
Aynı safta namaz kılıp aynı kıbleye yönelenlerin haline ne diyeceğiz?
Aynı davanın mücadelesini veren kalemşör arkadaşlarımızı nasıl değerlendireceğiz?
Bütün bunlara “Bugünkü politikadan ne fayda bekliyorsun?” sorusunu sorsan, “Sistemden kurtulmak, zulmünden emin olmak, mağdur olanlara yardım etmek istiyorum. Başörtüsünü, Kur’an kurslarını, İmam-Hatiplilerin meselesini halletmek en büyük meselem” diyeceklerdir.
Oy verenler de farklı düşünmezler. Militan particiler mücadelelerini cihada eşdeğer görürler, sistemle savaştıklarını söylerler.
Kendisi imanlı, namazlı ve de ferasetli olduğunu söyleyen bu insanlara, “Dinin dışındasınız, demokrasi oyunu oynuyorsunuz. Öyleyse imanınızı kontrol edin” denebilir mi? Bunlar için oynadığınız demokrasi oyununu, dininizin önüne getirmeyiniz. Tercihlerinizde önceliğin din olmasını sağlayınız demek olur. Bizim fikrimiz ise, demokrasi de, laiklik de, hatta cumhuriyet de beşeri bir sistemdir. İslam onlara; tağut, fasık, kâfir, belam, tuğyan ismini vermektedir. Bu isimdeki yapılardan Müslümanın kaçınması, kalbine ve kalıbına yaklaştırmaması gerekmektedir.
Sistemlerin ve inançların birbirine benzer kavramları vardır. İslam’la demokrasinin de benzer tarafları vardır. Seçme seçilme bunlardan biridir. Demokrasinin özü olan seçim İslam’da vardır. Öyleyse, demokrasi İslamidir diyebilir miyiz? Allah’ın müsaade ettiği seçimlerin hedefi, Kur’an’ın emirlerini tatbik etmektir. Demokrasinin seçtikleri ise, beşeri kanunları hakim kılmaktır. İsimleri aynı olsa bile hedefleri farklıdır. Hedefi farklı olan bir sistemin içinde Müslüman olmaması gereklidir.
Demokrasinin yapısal özelliği, kendisinin yönünü çizdiği yapıdan taviz vermeden, tenkide açık olmasındadır. Demokrasiye inananlar için faydalı olsa da, inancı olanlar için tehlikelidir. Kardeşi kardeşe, Müslümanı Müslümana düşürmektedir. Allah kendi ipine sarılmayı emrederken, demokrasinin ipiyle kuyuya inmeye çalışılmaktadır.
Anlayacağımız şu ki; azimet diye diye sırat-ı müstakim ölçüsünü aşarak tekfire kaçmak; ruhsat diye diye de demokrasiye ruhunu satıp Allah’tan uzaklaşmak, Müslüman için en tehlikeli yoldur.