LütfüOflaz'la Sohbet

LütfüOflaz'la Sohbet

Lütfü Oflaz kör oldu diye haber olursun!

Lütfü Oflaz kör oldu diye haber olursun!

- Lütfü Bey; sol gözünüzdeki retina tabakasının yırtılması sonucu görme engelli olmanın eşiğine geldiniz. Çok şükür ki peş peşe geçirdiğiniz iki ameliyat netice verdi ve böylece sol gözünüz kör olmaktan kurtuldu. Bu yüzden bir aya yakın zamandır ara vermek zorunda kaldığımız sohbetlerimize yeniden başlarken öncelikle bize yaşadıklarınızı anlatır mısınız?
-Ta çocukluğumdan beri hastaneler ikinci adresimdir benim. Epey operasyonlar geçirdim. Henüz üç yaşımdayken ayaklarımdaki problem nedeniyle çelik tabanlık takılmış bana. Sekiz yaşımda ise belimdeki ağır problem nedeniyle vücudum çelik korse içine alınmıştı. Vücudum çelik korse içine alındığı zaman mevsimlerden yazdı. Çelik korse körpe bedenimi sıkar, kanatırdı. Canım tarif edilemeyecek kadar yanardı. Canımın acısıyla gece gündüz ağlardım. Beni çelik korseden çıkartmaları için doktorlara yalvarırdım. Ancak onlar bana, “Bu acılara dayanacaksın, dayanmak sorundasın; zaten bir yıl sonra vücudundaki kanayan yerler nasır tutacak ve işte o zaman şimdiki kadar acı duymayacaksın” derlerdi. Bunları anlatmamın nedeni şu ki; bedenime uygulanan ağır operasyonlara ta çocuk yaşlarımdan beri alışığım. Bu bedensel operasyonların getirdiği tarif edilemeyecek kadar ağır acılarla, ağrılarla ta çocuk yaşlarımda tanıştım. Tarifsiz acılar, ağrılar benim hayat arkadaşım, yol arkadaşım. Beraber yürüdük bugüne kadar bu hayat arkadaşlarımla, yol arkadaşlarımla... Normalde insanlar okumak, iş sahibi olmak gibi hayat mücadelesi verirlerken, ben bunların yanı sıra sağlıklı olabilmek için de büyük mücadeleler vermek zorunda kaldım. Üzerime azgın bir boğa gibi gelen hayatın zorluklarına teslim olmadım; aksine o boğayı boynuzlarından yakalayıp yere çökerterek teslim aldım. Ben hayat kavgasını bu vaziyette kazandım. Bu arada askeri darbe dönemlerinde çektiğim çileler, gördüğüm işkenceler, atıldığım hapishaneler sağlığımı daha da bozdu. Maruz kaldığım maddi, manevi darbeler sağlık açısından beni epey yıpratıp yordu. Ve işte şimdi de sol gözümde meydana gelen ağır bir problem nedeniyle yeni ameliyatlar, operasyonlar geçirmek zorunda kaldım. Çok kısaca onu da anlatayım. Bir ay önce bir gece sol gözümde çakan şimşeklerle uyandım. Bir süre sonra sol gözümün tamamına yakınını adeta siyah mürekkebe benzer bir tabaka kapladı. Sol gözüm görmemeye başladı. Ama ta çocukluğumdan beri hastanelere gitmekten öylesine bıkmış olmalıyım ki, yeniden hastaneye gitmemek için epey bir süre oyalandım. Ancak ertesi günün akşamına doğru yakınlarımın da zorlamasıyla hastaneye gitmek zorunda kaldım. Beni muayene eden doktor, “Vakit geçirmeden derhal ameliyat olmak zorundasınız” dedi. Yine bir ameliyat geçirmek, yine bir operasyon geçirmek beni öylesine tedirgin etti ki, bu ameliyatı geçirmemek için ayak sürümeye başladım. Bu arada beni muayene eden doktora, “Ameliyat olmazsam ne olur” diye bir de anlamsız soru sordum. Beni muayene eden doktor hem derhal ameliyat olmamak için ayak sürümem ve hem de böylesine bir soru sormam üzerine durumumun ciddiyetini bana daha iyi anlatmak için olsa gerek, “Eğer derhal ameliyat olmazsanız yarın medyada ‘Lütfü Oflaz kör oldu’ diye haber olursunuz!” dedi. Neyse uzatmayayım; sonuçta yine bıçak altına yattım. Epey zahmetler çektim; ama hepsinden önemlisi okurlarımdan bir aya yakın süre uzak kalmak zorunda kaldım. Çok şükür şimdi daha iyiyim. Doktorların dediğine göre sol gözümün tamamen iyileşmesi yedi sekiz ayı bulacak ama olsun; bu süre içinde bir buçuk gözle idare edeceğim. Bu arada unutmadan şunu da söylemeden geçmeyeyim. Gözümdeki retina yırtılmasının duyulması sonucunda ameliyat olduğum hastaneyi ve çevresini adeta bir miting alanına çeviren, gül ve karanfil bahçelerine döndüren sevenlerime ve de başta Mustafa Karahasanoğlu olmak üzere Vakit camiasına teşekkür ederim. Neyse isterseniz artık benim sağlık sorunlarımı geçelim; ülke sorunlarıyla ilgili sorularınıza gelelim.
SUSAN TÜRKİYE YERİNE SORAN TÜRKİYE!

- Üstadım; bu haftalık sizi daha fazla yormayalım ve uygun görürseniz şu konudaki görüşünüzü alarak sohbetimizi noktalayalım. Malumunuz Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, PKK tarafından karakollarımızın basılmasında askeri açıdan bir ihmal olup olmadığını sorgulayan basını “hain” ilan etti. Sizin bu konudaki yorumunuz nedir?
Susan Türkiye’nin yerini Soran Türkiye almalı! Ve bu demokrasi açısından iyi bir gelişme sayılmalı. Ancak böylesine bir gelişmeden rahatsız olanlar, elbette Soran Türkiye’den, Sorgulayan Türkiye’den rahatsız olur. Sanırım Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un rahatsızlığının nedeni de budur. Belli ki İlker Başbuğ, orduyu yönetenlerin ihmallerinin, hatalarının sorgulanmasından, bu konuda kendilerine soru sorulmasından rahatsız. Hatta kendilerini sorgulayan, kendilerine soru soran basını hain ilan edecek kadar rahatsız. Öyle ya, geçmişte her on yılda bir milletin tepesine indirilen darbelerin getirdiği korkuların da etkisiyle Susan Türkiye vardı. Orduyu yönetenlerin ihmalleri, hataları görülse de onlar sorgulanamaz; onlara bırakın hesap sormayı, soru bile sorulamazdı. Orduyu yönetenler tam anlamıyla dokunulmazdı. Ancak artık o günler geride kaldı. Şimdilerde orduyu yönetenler de sorgulanmaya, ihmalleri, hataları hakkında onlara sorular sorulmaya başlandı. Dediğim gibi bu da Genelkurmay Başkanı başta olmak üzere orduyu yönetenleri rahatsız etti. Ve onlar kendilerini sorgulayanları, ihmalleri, hataları hakkında soru soranları hain ilan edecek kadar ileri gitti. Mesela PKK tarafından basılan bir karakola sivil ambulanslar bile gidebilirken, askeri birliklerin yardıma neden gitmediğini sorgulamak niçin hainlik olsun? Yine PKK tarafından basılan bir başka karakolda onun üzerinde şehit verilirken, karakol komutanının bir düğünde eğlenmesini sorgulamak niye hainlik olsun? Ya da PKK tarafından basılan bir askeri birlikte yirmiye yakın şehit verildiği sırada, o dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı’nın sanki hiçbir şey olmamış gibi Antalya’da keyifle golf oynamasını sorgulamak neden hainlik olsun? Ve de yirmiye yakın şehidin verildiği günün akşamında, o dönemin Genelkurmay Başkanı’nın bir eğlence ortamında karısıyla karşılıklı oynamasını sorgulamak niçin hainlik olsun? Sorgulayanı, soru soranı, eleştireni hainlik ile suçlayanların her birine diyeceğim şu ki; Susan Türkiye geride kaldı cancağızım, artık Soran Türkiye’ye, Sorgulayan Türkiye’ye alışmak lazım!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
LütfüOflaz'la Sohbet Arşivi