Bilgisizlik devri
Özlem yokuşlarında hasretlerin matemini tutanların her gün biraz daha çoğaldığı bir devrin ve coğrafyanın şahidleri ve sakinleriyiz.
Kalbimiz çarptı yalnızlığın duvarlarına. Cehalet armağan edildi Müslüman yuvalarına. Meta medeniyetinde sevgi yolunu şaşırdı, ten ülkesine tutsak düştü, süveydası karardı gönlümüzün. Bilgisiz devrin insanları olduk; kalbimiz sürgündür artık kendimizden, ruhumuz suskun, uzağız birbirimizden. Bilgisizlik devrinin armağanıdır yalnızlık.
Bilgisizlik devri hüzün demek, ürperti demek, yalnızlık demek. İnsanlık onuruna tecavüz demek. İnsanlıktan istifa edenler ancak bilgisizlik devrini diretirler. Karşılarında duru düşünceli ve diri duruşluları bulamazlarsa iyilik kurumlarını bir bir bitirirler.
Bilgisizlik devri; babasına silah çeken, annesine el kaldıran gençlerin, yavrusunu yabancı kucakların yalnızlığına terk eden annelerin ve evinin yolunu şaşıran babaların devridir. Bu devri dayatanlar, iyilik adına, güzellik adına ne varsa devirdiler.
Bilgi olmadığı zaman, yüreklerin fayları kırılır bin bir yerinden. Gönüller adeta fitne nişangahı olur. Cehaleti ağır insanların zehirli bakışları gezinir durur zamanın üzerinden. Hayat, hayat olmaktan çıkıp çöplüğe döner. Umutlar bir bir söner. Birer irfan mektebi olan meclisler, sözden dışarı riyanın, kibrin savaş meydanına döner.
Bilgisizlik devri ariflerin değil, heriflerin devridir. Bu devirde ariflerin çıktığı, heriflerin girdiği meclis yetki sahibi olur. Arifler ile herifleri birbirine karıştıranlar, bilgisizlik devrini yaşayanlardır.
Bilgisizlik devrini dayatanlar sırtlanlara benzerler. Sırtlanlar gün aydınlığını sevmez. Güzellikler onların meselesi değildir. Onların gülistanı çirkinliklerdir. Nefrettir, kindir, düşmanlıklardır. Onların hiç kimseye merhameti, sevgisi, saygısı olmaz, hatta kendilerine bile. Yürekleri, beyinleri, kan, kin ve nefretle doludur. Erdemleri namusları bacakları arasındadır, namusları kadar beyinleri ve yürekleri de kirlidirler.
Bilgisizlik devri, boş ve loş kafalıların devridir. Rabbimiz buyurur:
“İnsanlardan öylesi var ki, herhangi bir ilmî delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için lehve’l hadis/ laf eğlencesi satın alır. İşte onlara rüsvay edici bir azap vardır.” (Lokman Sûresi/6)
Lehve’l hadis/laf eğlencesi sancağını yüreklerin tepelerine dikenler, hayatı güllerden koparıp dikenlere emanet edenlerdir. Hayatın dikenlere emanet edildiği yerlerde başı dik olanlar değil, dik başlı olanlar çoğalır. Dolayısyla bilgisizlik devri, başı dik olanların değil, dik başlı olanların devridir. Bu devri sona erdirmenin yolu bilgiyi önce yüreğe düşürmek sonra hayata taşımaktır.
Boş, loş kafalılar hükümlerini dayatırlarken, onların bu dayatmaları karşısında hakikate uygun olan bilgi adına ayağa kalkmayanlar, iman coğrafyasına akmayanlardır.
Tomurcuk derdinde olmayan ağacın odun olarak sobaya atılması gerektiğini idrak etmiş ve kıymetini kametinden almış bir taife erdemliye hasret kaldık.
Batı’nın sihirli hurafeleri adına bize yaklaşanlar, bizi cehaletin kucağına emanet ettiler. Bizi iyi yapan, güzel yapan, hoş yapan tüm güzelliklerin, sisli tüller ardına saklandığı bu demlerde üzgünüz, yılgınız, yalnızız. Biz garip davanın garipleriyiz. Biz bilgiyi amelin kılavuzu edinmişiz. Bilgisizlik devri; bizim devrimiz, devrimimiz ve devranımız değildir.
Devir bilgisizlik devri. Bakışlarından yıldızların yağdığı bilgeler, artık huzurdan harmanlar devşiremiyorlar. Nuh tufanı misali zelzeleler kopuyor bilgisiz kentlerin üzerine. Ayakta tutmaya mecalimiz kalmıyor gönül bendimizi. Hakikate muhalif olan bilgilerle tanıyamıyoruz kendi kendimizi. Hakikate uygun bilgi öğrenilmez ve öğretilmezse, kurtaramayız yitik kentlerimizi. Biz bilgiden, bilgi hakikatten uzak düşünce, unuttuk kendi kendimizi. Nasıl kurtaralım yitik kentlerimizi?
Zamanın karası olmuş haramzade bir el uzandı mahremlerimizin zamanına. Zamanın karası, evlek evlek sarmış tüm aydınlık taraflarımızı. Sular bulandı, dereler, ırmaklar sustu. Deniz dövündü. Karalar bağladı tüm güzel şeyler. Batı’ya sevdalanmışlara kanarak iyi taraflarımızı soyundurduk kendimizden. Biz biz olmaktan çıkıp başkası olduk.
Kalbimizin ışığı olan bilgiyi katlettiler. İnsanlığın yüreğinde Hak desenli kentler sürgüne gitti. Bilgisiz devir başka bir devir. Tefsiri mümkün olmayan hisler sarmış insanlığı. İnsan insanın kurdu. Değerlerin içi büyük bir çukur. Düşmüşüz en derin hiçliğe. En kadim dostluklar kin kuşanıyor. İnsanın bir yüzü gördüğümüz. Birkaç yüzü var görmediğimiz. Vicdan denilen fıtrat mahkemesinde müebbed mahkumiyet cezası alanlar, vehim ve hayallerini bilgi diye dayattılar bize..
Vehimlerle kuşatılmış dikenli yollardan yürüdük yıllar yılı. Yıllar boyu soluksuz kaldık. Tüm soluksuz kalışları “sekerat” zannedenler, soluksuzluklarımızı ölüm haline verdiler. Soluksuzluğun aslında bir yeni soluk, belki bir “sur-i İsrafil” olabileceğini kestiremediler.
Şimdi şahid oldular çekirdekten çınara giden yolun yolcularına. İmdat haberleri saldılar kabirlerinde yatan putlarına. Kapılarının eşiğinde iyiliklerin geçmediği bu adamlar, sevdalara sürgün suyunu içirdiler. Bedenlere kurşun geçirdiler ama imana geçiremediler.
İmanın olduğu yerde İbrahim sadakati ruhlara siner, İsmail’in teslimiyeti yağmur olur yüreklere yağar. Deniz Musa’yı değil, Firavun’u boğar.
Maziye bakın atiden randevu alın. İmanın bağrında büyüyenler, bilgisizlik devrini devirenler!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.