İran'da “Saddam” politikası!
Türkiye ve Brezilya'nın arabuluculuğuyla iki gün önce Tahran'da imzalanan tarihi anlaşmayla nükleer krizin aşılması beklenirken, başını ABD'nin çektiği Batılı ülkeler İran'a karşı yaptırım uygulanması sürecinin devam ettiğini bildirdi.
Çin, Rusya, ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya'dan oluşan P5+1 grubu, İran'ın nükleer yakıt ihtiyacını üçüncü bir ülkede gerçekleştirmesi çağrısı yapıyordu. Brezilya ve Türkiye'nin çabası sonucu Tahran bu öneriyi kabul etti ancak ABD ve Avrupa'dan gelen açıklamalara bakılırsa, bu ülkeler İran'ın hiçbir şekilde nükleer enerjiye geçmesini istemiyor.
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, P5+1 ülkelerinin İran'a yaptırım öngören taslak metin üzerinde anlaştığını ve bunun BM Güvenlik Konseyi üyelerine dağıtılacağını söyledi. Clinton'un bu sözleriyle ABD'nin Tahran'da Brezilya ve Türkiye'nin İran'la imzaladığı anlaşmayı kaale almadığını gösteriyor. İsrail'in ve ABD'deki Yahudi lobisinin baskılarıyla İran'ı tehdit eden Washington yönetimi bu şekilde eski Başkan Bush'un yolundan gittiğini gösteriyor.
Bush ve ekibi, “Saddam tesislerini uluslararası gözlemcilere açmazsa vururuz” tehdidine Saddam önceleri karşı çıksa da sonradan bu tehdidin ciddiyetini anlayıp Washington'un istediğini yapmış ve ülkedeki tüm askeri tesislerini Hans Blix'in başkanlığındaki heyete açmıştı. Blix hiçbir yerde nükleer silah bulunmadığını açıklasa da ABD “Saddam'ın kesinlikle nükleer silahı var” diyerek Irak'ı işgal etti ve işgal sonunda geride 2 milyon ölü, 4 milyon mülteci, kaos ve anarşi bıraktı. ABD ve İngiltere'nin Saddam'ı devirmek için olmayan nükleer silahları bahane ettiği ve bunun için çok önceden anlaştıkları da geçen yıl ortaya çıkmıştı.
Saddam'ın tüm tavizlerine ve uluslararası toplumun tepkisine rağmen ne olursa olsun Irak'ı vurmayı kafasına koyan ABD, bugün aynı politikayı İran için yürütüyor. İran'ın hiçbir koşul altında imzalamayacağı düşünülen anlaşmayı imzalaması bile ABD'yi ikna etmiyor ve hala yaptırımlardan bahsediyor.
Kim bilir belki de birkaç yıl sonra ABD'nin İran'ın nükleer sorunundan çok önce bu ülkeyi vurmayı planlamış olduğu ortaya çıkar. İsrail ve lobisinin güdümünden bir türlü çıkamayan ABD'nin yaptırımlarının arkasında mutlaka İran'a saldırı gelecektir. Irak'ta da yaptırımlarla önce ekonomik ve askeri olarak zayıflatıldı ve sonra da işgal edildi. Aynı şeyi İran için de düşünüyor ABD ancak bu sefer karşısında saraylardaki birkaç bin paralı muhafız dışında hiçbir destekçisi olmayan Saddam Irak'ını değil, 70 milyonluk İran'ı bulacak.
İran'a uygulanacak ekonomik yaptırımlar ya da askeri bir operasyondan bu ülkeden sonra en fazla Türkiye zarar görecek. Türkiye'nin krizin aşılması için yoğun bir çalışma yürütmesinin sebebi de bu. İsrail, ABD'yi tamamen ikna edip İran'a karşı önce yaptırım sonra saldırı gerçekleştirirse bir taşla iki kuş vurmuş olacak. Dikkat ederseniz, İsrailli liderlerin son dönemlerde İran'dan ziyade en fazla eleştirdikleri ülke Türkiye oldu. ABD, önümüzdeki haftalarda Türkiye üzerine daha fazla psikolojik baskı yapacak gözüküyor. Bu baskıya yenilirse Türkiye, Irak'ın işgaline karşı çıkarak kazandığı saygınlığını ve gücünü de kaybedecek. Yeniden toparlanması ise on yıllar sürer.