Ne de çok!..
Hayır, malum fıkrada olduğu gibi, geceyarısı nara patlatan sarhoşun bahsettiği türden kişilerden değil, İsrail'in açık denizde yardım konvoyuna saldırarak 9 kardeşimizi şehit etmesi, birçoğunu yaralaması ve gemileri gasp etmesi olayını çarpıtmaya çalışanlardan bahsediyoruz...
Olayın aslı ile alakalı olarak söyleyebilecek pek bir sözü olmayan bu güruh, mümkün olduğunca detaylara girip, araya bol miktarda kafa karıştırıcı ayrıntılar ekleyerek; ya İsrail'in imajını kurtarma vazifesini yerine getirmeye ya da iflah olmaz muhalefet arzularını tatmine çalışıyorlar.
Yapmaya çalıştıkları, belki de bulundu-rul-dukları konum sebebiyle, üzerlerine düşen bir tür görev. Çünkü özellikle de günümüzde, sureta hak ve hukuktan bahsediyormuş gibi gözükerek, başka bazı bağlantıların gereğini yapanlar olduğu bir sır değil. Toplumun genel algısına ters sözler edenlerin hepsinin vazifeli olduğunu söylemek istemiyoruz tabii. Ama hangi niyetle olursa olsun, yapılmaya çalışılan şey, varlığını ve devamını teröre endekslemiş bir ülke olan İsrail'i aklamaya çalışmaktan başka bir şey değil...
BM kararıyla kurulmuş ve kurulduktan itibaren de, BM'nin ve Güvenlik Konseyi'nin kendisi ile aldığı hiçbir kararı 'takmamış' bir ülkenin, hiçbir şekilde te'vil edilemeyecek son marifetini savunmak zorunda kalanların işleri zor aslında. Ama onlar zor zamanların adamları(!) ve üzerlerine düştüğüne inandıkları şeyleri yapabilmek için, olumsuz bütün şartlara rağmen yine de işbaşındalar. Malum güruhun işini kolaylaştıran en önemli etken de, bir ferdi olsalar da, Milletimizin hassasiyetlerini paylaşmıyor oluşları.
Baskın yapılan gemilerde gözaltına alınanların önemli bir kısmı sorgudan geçirildi, biliyorsunuz. Başta İHH Başkanı Bülent Yıldırım olmak üzere, İsrailliler tarafından sorguya tabi tutulan bazı arkadaşların; Türkiye'ye döndükten sonra muhatap oldukları gazetecilerce sorulan bazı soruların, -hatta takip edilen sıra itibariyle bile- İsrail'de karşılaştıkları ile tam bir benzerlik arzettiğini söylemeleri, ne kadar dikkat çekici!..
Arkadaşlar bu durumu yurtdışından gelen gazeteci ya da televizyoncular açısından normal karşılıyor... Ama ülkemizde yayın yapan kuruluşları temsilen gelenlerin önemli bir kısmının da aynı soruları ve aynı sırayla sormalarını, şaşırtıcı buluyorlar haklı olarak...
Çoluğu-çocuğuyla bir buçuk milyon insanı etkileyen abluka sebebiyle Gazze'de bıçak adeta kemiğe dayandığı ve İsrail, uluslararası kurumlar da dahil, kimseyi takmadığı için; yapılabilecek en iyi şeyin, denizden gidecek bir yardım konvoyu olduğunu ve böylelikle ablukayı kaldırabileceklerini, hiç değilse yumuşatabileceklerini hesap ederek yola çıkıp, içlerinden bazılarını şehid veren insanlar, şu anda belki de İsrail'in kanlı saldırısından daha ağır bir bombardımanla karşı karşıyalar... Gazete köşelerini ve televizyon ekranlarını parsellemiş olan birileri; konuyla uzaktan yakından alakası olmayan hususlar da dahil olmak üzere, bulabildikleri bütün argümanları alt alta yazarak, yüce bir amaç için yola çıkmış insanlara saldırıyorlar... İsraillilerin, İHH Başkanı Bülent Yıldırım'a söyledikleri gerçekleşiyor, anlaşılan...
Yıldırım, kendisini sorgulayan İsraillilerin, 'Şu anda zor durumdayız ama kısa sürede neler olacağını göreceksin' diyerek; Türkiye'deki bazı basın kuruluşlarının, 'İsrail'i haklı göstermek için yoğun bir propaganda faaliyetine başlayacaklarını' iddia ettiklerini aktarmıştı, malum ...
Başladılar işte...
İçimizden birileri gibiler...
Ama belli ki İsrail menfaatleri için çalışıyorlar...
Ne de çok!.. Ne de çok!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.