Batı kültürünün köleleştirilmiş tüketicileri/2
İslâm ülkelerinde, İslâmî şuurun azalması dolayısıyla elan, her türlü mikro milliyetçilik cereyanlarının azdırılıp durduğunu, küreselleşmeci yeni dünya düzeni politikalarının bu tür tutumları sürekli arkaladığını; Afganistan'ın ne hale düştüğünü, Endonezya'nın nasıl parçalandığını, Sudan'daki ve Mısır'daki ayrılıkçı cereyanları, Irak'taki feci manzaraları, fırsat bulunabilirse İran'ın da yaka-paça edilmek isteneceğini nasıl olur da unuturuz? Fakat ülkelerin parçalanması ve mikro milliyetçilik cereyanlarının azdırıldığı hallerde, çoğu halkı Müslüman ülkelerinin, Batılı emperyalistlerin yanında yer alabildiğini ise acı acı seyrediyoruz. Şunu bilelim ki; Batı emperyalizmi, İslâm âlemine küreselleşme yoluyla ideolojik gündem ve içerik ihraç ediyor. Onları kendi değerleriyle, kriterleriyle meşgul ettiriyor.
Genelde İslâm coğrafyasında, özelde ise ülkemizde Batı'nın kanunları, Avrupa Birliği’nin kriterleri konuşuluyor, uygulanıyor ve hayat onlara göre yeniden dizayn ediliyor. Son yıllarda bilhassa ülkemizde bir dernek furyası başladı. Bir dönemin mücahidleri derneklerdeki yerlerini alarak Avrupa Birliği’ne sunulmak üzere plan ve projeler yapmaktadırlar. Avrupa Birliği de kendi kriterlerine uygun bulduğu projelerin hayata geçirilmesi için proje sahiplerine para dağıtmaktadır. Avrupa Birliği’nin onayından geçmiş ve Avrupa Birliği’nin verdiği paralarla uygulanan bütün plan ve projeler, köleliğin reçeteleridir. Yahudi ve Hıristiyanlar, dinlerine uygun olmayan hiçbir projeden, plandan razı olmazlar. Şayet sizin hazırlamış olduğunuz projeden razı olmuşlarsa kendi dinlerine, kültürlerine uygun bulmuşlar da ondan razı olmuşlardır. Dolayısıyla Avrupa Birliği’nin birimlerinin onayından geçmiş plan ve projeleri uygulamak, Batı kültürünün köleleştirilmiş tüketiciliğinde bulunmaktır. Müslüman bir insanın, işleyeceği her iş, sâlih amel kategorisine mutlaka girmelidir. Sâlih amel sayılmayan çalışmalar, eylemler, birer vebaldirler.
Müslüman olarak kurduğumuz derneklerde, vakıflarda hazırlamış olduğumuz plan ve projeler için Avrupa Birliği’ni onay makamı olarak görüp kendilerine sunmamız, kalbimizdeki imana ihanet cümlesindendir. Avrupa Birliği’ni ve kriterlerini İslâmî çalışmalar için onay makamı kabul etmek, imanı bozan bir zillettir. Avrupa Birliği’nin kendi dinine, kriterlerine uygun gördüğü projeler için verdiği parayı alanlar ve Avrupa Birliği’nin istekleri doğrultusunda hareket edenler, âhiretteki azaplarını artıranlardır. Müslüman olarak bir dönemin mücahidliğinden Batı kültürünün köleleştirilmiş tüketiciliğine intikal edenler, küreselleşmenin kapı kulluğunu yapanların sayılarını çoğaltanlardır. Batı oturduğu yerde parasıyla seni kendi kültürünün tüketicisi haline getirmişse, sen de harcadığın mesainle köleliğinin bekçiliğini yapıyorsun demektir. Müslüman kavimlerde parçalanma, bölme ve mikro milliyetçilik cereyanlarının azdırılması politikaları; küreselleşme önündeki direnme güçlerinin kırılması mânâsını taşıyor. İslâm topraklarının sınırlarını ortadan kaldırmak ve ülkelerin direnme gücünü perişan etmek arzusunu taşıyan egemen güçlerin bu yaklaşımları karşısında, Müslüman kavimlerin ilk yapmaları gereken şey krizlere alet olmamak, Batı’nın kurum ve kuruluşlarının onayından geçmiş plan ve projeleri çöpe atmak, parçalanmalara kapı aralamamak, birlik ve bütünlüklerini koruyarak tek ümmet ve tek imamete doğru gitmektir.
Küresellik, sömürgecilikte yeni bir oluşumun, yeni bir adımın adıdır. Liberalizme yeni bir anlam yüklenmiş; bütün ülkeleri, yeryüzünü toptan, her anlamda kapsayan anlamına getiriliyor... "Küreselleşeceğiz" demek, biz Dimyat'a pirince gideceğiz; sömürgecilik de dünyaya iyice yayılacak; bizim yurdumuzun da en köşe bucak, en ücra yerlerine kadar serbestçe girecek, oralarda dev kuruluşlarının dev kollarıyla ve yerli aracıların da aracılığıyla dilediği işi dilediği gibi yapabilecek demektir. Yetiştirdiği yerli aracılarının da yardımıyla, Batı'nın evrenselleştirdiği sömürgeci kültürü, küresellikle el ele vererek yeryüzündeki kullarını yönetecek, yani işletecek... Küreselleşme önce bilinçsizleri yutar. Bilinç, şuur, direncin tohumudur ve o bilinç düzeyine ulaştığımız anda, varoluşun ilk şartını sağlamış olacağız. Sonra İslâm etrafında bir kimlik inşaası, sonra her değerimiz üzerinde sarsılmaz bir kıskançlık... "Batı'nın değerlerini İslâm dünyasına taşıma görevi"ne talip olmanın, gönüllü bir "küresel ajanlık" olduğunu kesinkes bilmeliyiz. Var olmanın ilk şartı, küresellik içinde erimeye karşı dirençtir. Bu direnç bizi yok olmaktan kurtaracaktır. Ancak bu noktada ebediyyen kalınamaz. Küresel medya terörü karşısında ebediyen savunma yapılamaz. Ev ev basıp, çocukları, kadınları mahveden Sırp çentiği gibi Batı'nın medya terörü de, çocuklarımızı sokaklarda vuracak, evlerimizi basıp onları çığlık çığlık kendi anaforunun içine katacaktır. Savunma safhasını çok kısa sürede tamamlayıp, küresel çarkı, İslâm lehine döndürmeyi başarmak lazımdır. İslâm dünyası bunun yolunu bulmalıdır. Aslında dünya, "Dinin yalnız Allah'a ait olacağı" bir gerçek hürriyet ve "yeryüzünde fitneden eser kalmayacağı" bir gerçek barışa hasrettir. Bunun davetçileri, küresel bir güçle seslenebildiği takdirde, "Şeytanın yaygarası" bastırılabildiği takdirde "insanlar fevc fevc Allah'ın dinine koşacaklar"dır. Küreselleşme, yeryüzüne fitnenin egemen olma gayretidir. Dinin, yani hayat sisteminin yalnız Allah’a ait olması için mücadele veren Müslümanlar, Batı kültürünün köleleştirilmiş tüketiciliğini mutlaka sona erdirmelidirler. Avrupa Birliği’nin kriterleri yerine Allah’ın ayetlerini kuşanmalıdırlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.