On beş puanlık uzman sorusu...
Teknoloji güzel bir şey... Ancak bazıları açısından bu güzellik zaman zaman sıkıntıya dönüşüyor.
Gözaltına alınan Adalet eski bakanlarından Seyfi Oktay'a ait telefon kayıtları, bunun son ve en çarpıcı örneklerinden birisi...
Hukuken dinlendiği anlaşılan Oktay'ın, Anayasa Mahkemesi üyelerinden Fulya Kantarcıoğlu ve Deniz Baykal'la yaptığı konuşmalar oldukça göz açıcı...
Anayasa Mahkemesi'nin şekilden görüşmesi gereken son Anayasa değişiklikleri ile ilgili; yürütmenin mutlaka durdurulabilmesi ve değişikliğin de bir şekilde iptal edilmesi üzerine cereyan eden konuşmalar bunlar.
Hani konuşmaların bir yerinde olsun, AYM'nin değişiklikleri iptal edemeyeceği; bunu geçtik, iptal de etmeyebileceği üzerine birkaç kelam etmiş olsalar, mesele yok...
Anlıyorsunuz ki, onlar kararlarını vermiş... Mesele bunun nasıl gerçekleştirilebileceğine kalmış...
Tıpkı daha önce başörtüsü ile ilgili anayasa değişikliklerinde olduğu gibi, yine şekli bir kenara bırakıp esasa girileceğine kesin gözüyle bakılıyor...
Hakimlerin 'Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak, vicdanî kanaatlerine göre' karar vermeleri gerektiği şeklindeki anlayışla hiç alakası olmayan işler bunlar...
Demokrasi halkın kendi kendini idare etmesiydi ya... Demokrasi ile yönetildiğimize göre, işleri doğrudan doğruya Milletin yürütebilmesinin bir yolu bulunabilse, fena olmayacak galiba...
Baksanıza, kayıtsız şartsız bize (Millete) ait olması gereken egemenliği, doğrudan kullanmamızın problem çıkaracağını; bunun anayasal organlar vasıtasıyla kullanılması gerektiğini düşünenler yanılmışa benziyorlar.
Milletçe sözleşme metnimiz olması gereken Anayasa'ya rağmen, organlardan bazıları yan çiziyor ve kendilerine tanınmış yetkilerin ötesine geçen işler yaparak; aynı anayasanın öngördüğü diğer anayasal organların sahasına tecavüz ettikleri yetmiyormuş gibi; bu işleri yaparken, birtakım yerlerden gelen taleplere ya da kendi ideolojilerine uygun hareket ettikleri de ortaya çıkıyor...
Millet olarak verdiğimiz vergilerle oluşturduğumuz 550 kişilik parlamentoyu, onun temsil ettiği yasama yani 'kanun yapma' gücünü kaale almayıp; bu işi, 11 kişiden oluşan ve Anayasa'da: "Kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler." şeklinde sınırları çizilmiş olan Anayasa Mahkemesi'nin yürütmesi gerektiğini söylüyorlar bir de...
Yalnız söylemekle kalsalar iyi... Uyguluyor ve bu arada aynı parlamento içinden oluşan Yürütme gücünü yani hükümet'i de bir anlamda devre dışı bırakıyorlar...
Söylemeye çalıştıklarımızı toparlayalım:
Bizler Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak, ülkemizde adına demokrasi denilen bir sistemle yönetildiğimizi ve aslında bizim olması gereken egemenliği, sistem içerisinde oluşmuş anayasal organlara emanet ettiğimizi varsayıyoruz: Yasama, Yürütme ve Yargı...
Ancak son zamanlarda, anayasal organlardan olan yasamanın, yüksek yargı tarafından yok sayılmaya başlandığını ve bu arada yine yüksek yargının, sınırlarını zorlayarak aldığı kararlarla yürütmeyi de köşeye sıkıştırdığını, müşahede ediyoruz...
Yasama ve Yürütme'nin kendi yetki alanlarını başka bir erk'e kaptırmamak için uygulayabileceği formüller olsa da, bazı mülahazalarla bu formülleri uygulayamadıkları da, müşahede ettiğimiz vakalar arasında...
Şimdi sorulması gereken on beş puanlık uzman sorusu şu: Bu durumda ne yapılabilir?..
Bu satırların yazarının, on beş puanlık uzman sorusuna verebilecek bir cevabı yok...
Umarız Yürütme'nin ya da Yasama'nın vardır...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.