'İktidar satrancı'nın bitmez entrikaları..
Tam bir hokkabazlık örneği.. Dün Hürriyet'in internet sitesinde karşılıklı iki resim vardı.. İkisi de Kemal Alemdaroğlu'na aid.. Alemdaroğlu, sol taraftaki resimde gürbüz; diğerinde soluk benizli, zayıflamış; âdetâ çökmüş, ayakta zor duran, pejmürde bir görünümdeydi..
İki resmin arasına, göze batacak şekilde kocaman bir yorum başlığı konulmuş: '3 günde böyle oldu..' şeklinde.. Fotoğrafların altında da, 'Böyleydi', 'Böyle oldu' yazısı..
Gerçek olsa, çoğu insanın içini acıtır.. Ama, haber hokkabazlığı da işte burada.. çünkü, Alemdaroğlu'nun, önceki fotoğrafı üç gün öncesine aid değil, belki aylarca öncesine aid.. Kravatlı, kırmızı boyunbağlı, takım elbise içinde.. (Bu kişinin, 'tutuklanması için ciddî deliller bulunsa da 'yaş ve sağlık problemleri yüzünden tutuklanmadığı'na dair mahkeme kaydı ise daha bir ilgi çekici.. Basit ithamlarla bile tutuklanan nice hastalara cezaevi hastanesi var denilirken; ya da, çocuğu veya eşi ölen kişiye, bile izin verilmezken, zanlı, prof. olunca, böyle bir ayırım yapılması, vatandaşlardan bazılarının daha çok eşit olduğu'nu anlatıyor..)
öte yandan, dün bir (ensonhaber.com)'da, medyadan aktarılan, 'Rektörlüğü döneminde, 'gerekirse bir gecede (….)Kıbrıs'ı da, Yunanistan'ı da alırız!' diyen eski rektörün bu durumunu görenler, 'Yunanistan'ı bir gecede alacak komutan bu muydu?' sorusunu sormaktan kendilerini alamadı' şeklindeki tahrik edici bir yorum yayınlanması da ilginçti..
Bu gibi yayınlar topluma korku salmak ve gerilimi yükseltmek yönteminin bir diğer şeklidir.
27 Mayıs öncesinden, bir polisin, zamanın İst. üni. Rektörü Sıddık Sami'yle tartışırkenki bir resmini hatırlıyorum.. İhtilalden sonra, 'ak saçlı ilim adamları'na yapıldığı iddia olunan o kaba davranışlar ve kezâ, 'birçok gencin kıyma makinelerinde doğrandığı' gibi korkunç yalan iddialar; meğer, kurulması kararlaştırılan dârağaçlarına temel oluşturmak içinmiş.. Şimdi de, Danıştay Başsavcısı Tansel çölaşan, Başbakan Adnan Menderes'in idâmına aynı hınçla alkış tutup, birilerini ürkütmeye çalışmıyor mu?
Evet, oluşturulmak istenen hava; toplumun sonraları kendisini tanımakta zorlanacağı kadar bir düşmanlık ve linç duygularına sürüklenmesini sağlamak.. Bir 'Psikolojik savaş' taktiği..
'Ergenekon Soruşturması' başlayalı, 8 ay kadar oluyor.. Tablo henüz ortaya bütünüyle çıkmış değil.. İst. Başsavcısı, 'Yüzbinlerce sahifeden oluşan dosyalar'dan söz ediyor ve bunların sağlıklı bir şekilde tedkikinin zorluğu ortada.. Ama, D. Baykal, '8 aydır devam eden soruşturma olur mu?' diyerek, bunu 'Hükûmet'in oyunu..' olarak göstermeye çalışıyor.. 'Kanunsuz bir bağ'ın varlığı'nı ileri sürüyorsa, bunu isbat külfeti de kendisine düşer, elbette.
Kaldı ki, Tayyîb Erdoğan da, 'yargıya öyle bir müdahale gücüm olsaydı, partimin kapatılmasıyla ilgili dâva açılmasını önlerdim..' diyor; haklı olarak.. '28 Şubat' günlerinin Ad. Bakanı Şevket Kazan ise, Erdoğan'a 10 yıl öncelerde 'iktidar olabilirsin, ama, muktedir olamazsın..' diye nasihatte bulunduğunu hatırlatmakta.. Brifing verilmek üzere, yargı mensubları alay alay Genelkurmay'a çağrıldığında, 'yargı mensublarının bu brifinglere katılamıyacağını, katılanlar hakkında işlem yapılacağını' bildiren bir genelge yayınladığını, ama, bu genelgeyi, uygulatamadığını hatırlamaksızın..
Bu arada, Baykal dün, 'Cumhuriyet'i biz kurduk, laikliği halka sorarak getirmedik.. Bunlarla oynayanlar sonucuna katlanmalı..' gibi tehdid dolu laflar da ediyordu..
İlginçtir; dün Devlet Bahçeli de, tıpkı Baykal gibi, Hükûmet'i şaibe altına atacak sözler söylüyor ve 'Sn Başbakan, çeteleri çökertmek (…) sizin görevinizdir. …Herkesi şaibe altına sokmak bir Başbakan'a yakışmamaktadır. Boş ve anlamsız konuşmayı bırakmalı ve çetelerle mücadelenin gereğini yapmalısınız..' diyordu..
Bahçeli'nin, rejim konusunda da Baykal'la aynı paralelliğe düşmesi, ilginç.. Bahçeli, 'Sn. Başbakan 'demokrasilerde meşruiyetin kaynağının millet olduğuna, siyasetin rotasını ancak milletin belirleyeceğine sürekli vurgu yapmaktadır.. Meşruiyetin kaynağının millet olduğu doğrudur. Ancak, milletin verdiği yetkilerle iktidar olanların Anayasal düzene uygun hareket etmeleri (…) bir zorunluluktur. Cumhuriyetin temel ilkelerini ve devletin siyasi yapısını yıkmayı amaçlayan siyasi faaliyetleri meşru hale getiren bir düzenleme yapmanın önünde Meclis çoğunluğu bakımından sayısal bir engel bulunmamaktadır. Ancak, bu yolu tercih ederse, bu zorlamaların yaratacağı çok ağır sorunların vebali ve sorumluluğu da kendisine aid olur.. 22 Temmuz seçimlerinde milletin AK Parti'ye verdiği destek, Anayasa'dan sapması için bir izin ve icazet sayılmamalıdır (…)ve Anayasa'da yapılacak değişiklikte, referandumu gerektirmeyecek bir çoğunluğun desteğini alması hayati öneme haizdir. Anayasa değişikliği için yapılacak bir referandum, ülkenin ve demokrasinin geleceği üzerine kumar oynanması anlamına gelecek ve kestirilemeyecek sonuçlar doğurabilecektir' demekte ve CHP'nin millete zorla giydirdiği, 'laisizm' isimli ve tarifi bile yapılamıyan bir 'deli gömleği'nin çıkartılmasına izin vermiyeceklerini, bu konuda referandum yapılmasının kumar olacağını vs. belirtmekte.. Yani, Bahçeli, o Anayasa'nın nasıl bir zorbalıkla kabul ettirildiğini ya kabul ediyor ya da görmezlikten geliyor; 'oligarşik 'kurumlar diktatoryası'na devam..' dercesine..
Erdoğan ise, 'Sn. Bahçeli'nin daha önce söyledikleri başkaydı, şimdi başka şey söylüyor' diyor ve 'Başbakan kutuplaşmaya son verici girişimde bulunmalı..' diyen İlhan Selçuk'a da, 'Ben hep, ‘Hiçbir zaman gerilimin tarafı olmadık, olmayacağız' diye, uzlaşma mesajı veriyor ve medyadan da destek istiyorum. Bu gerilimde medya çok büyük rol oynadı. Sn Selçuk'a diyorum ki; yönetiminde bulunduğunuz gazete de dahil olmak üzere, tüm medya gruplarının gerek şahsım, gerek partimle alakalı şu ana kadar yaptıklarını ne yapacağız? Aynı şekilde diğer medya organlarının şu ana kadar yaptıkları tahrikleri nereye koyacağız? Ben her şeye rağmen bunları üstlenirim. Eğer ülkem kazanacaksa biz kaybetmeye hazırız. Ben bunu her zaman söylüyorum, yine söylemeye devam edeceğim..' diyor.
Bu arada, deşifre olunan MSN mesajları, 'Ergenekon'la E. özkök ve Doğan Medya ilişkilerden de ipuçları veriyor.. Hürriyet'in suskunluğunun sebebi, bu olmaya..
üstelik, (kemalist/ marksist eski sivil darbeci) Selçuk'a göre, telefon konuşmalarından teknik dinlemeye takılan 'Ordu darbe yapacak, bozulmadan düzelmez..' gibi laflar, günlük konuşmalar içindeki şakalar imiş.. Yersek, tabiî.. Mısra ve cümle başı harflerle, 'akrostiş'lerle dışarıya haber vermede uzman sayılan Selçuk'un bu kurnazlığına inanalım mı?
Evet, sabır ve irade isteyen bir satranç.. Tayyîb Bey, başkalarının eğri -doğru tavsiyelerinden ziyade, kendi doğrularıyla yola devam etmelidir; kalb itminanı içinde..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.