Gerilimden yana olan kim acaba?
Başbakan Erdoğan dün partisinin grup toplantısında, ‘Başbakan hâlâ gerilimden yana...’ yollu eleştirilere cevap vererek; “Eğer doğruları söylemek gerilim ise, kusura bakmayın ben gerilimden yanayım...” şeklinde özetlenebilecek, sert bir tepki gösterdi.
Demokrasi ile idare edilen bir ülkede, hükümet ve onun başı olan Başbakan, niçin gerilim istesin? Daha doğrusu böyle bir şeyin mantığı var mıdır? Herhalde bir hükümet için en ideal şey, kendi ülkesinde gerilim yerine barış ve sükunetin olması değil midir? (Not: Siyaset bilimi alanında, daha çok dış politika bağlantılı kontrollü iç gerilim stratejisi ayrı bir bahis... İ.K.)
Aslında siyasi tartışmaları tarafsız biçimde izleyen vatandaşlar, hakikaten kimin gerilimden yana; kimin barış ve diyalogdan yana olduğunu net biçimde tespit ediyorlar. Zira tek tek liderlerin beyanları incelendiğinde, vaziyet her yönüyle ayan beyan ortada...
İşin en acı tarafı da kimi parti liderlerinin ve sözcülerinin üslubu ve beyanlarının muhtevasıdır! Gerçekten içler acısı bir durum. Bazen çok ciddi yüz ifadeleri altında, müsamereye katılmış çocukların görüntüsünü veriyorlar!..
Ne gariptir ki, bizde parti liderlerinin birbiri ile görüşmeleri dahi başlı başına büyük problem. Daha önce Erdoğan’ın ziyaret taleplerine MHP kapılarını sıkı sıkıya kapatmıştı. Deniz Baykal ise, “İlle de kamera isterim” diye tutturduğu için bir türlü görüşme gerçekleşmedi. Ve ne trajik bir durumdur ki, bir müddet sonra Baykal, gizli kamera skandalı ile liderlik koltuğunu kaybetti.
Önceki gün Başbakan, ziyaret ve görüşme konusunda hiçbir ön yargıya sahip olmadığını belirterek; “Sayın Kılıçdaroğlu ile de, Sayın Bahçeli ile de görüşürüm. Yeter ki, burada samimi bir konsensüs oluşsun ve oturalım ortak kanaatleri birlikte paylaşalım” dedi.
Meclis Başkanının daveti üzerine, sorulan soruya verilen bu cevabın olumlu gelişmelere yol açması beklenirken, dün birden durum tersine döndü. Yine zıtlaşma, yine gerilim, yine küskünlük vesaire vesaire... Başbakan, “... Ben görüşme davetimi yapacağım, bakalım kimler katılacak?” deyince, daha önce davet geldiği takdirde düşüneceğini belirten Kemal Kılıçdaroğlu; “Başbakan kendisini Cumhurbaşkanı mı sanıyor?” biçiminde bir çıkış yaptı. Hadi bakalım çık işin içinden. Durduk yerde yeni ve gereksiz bir tartışma... Erdoğan’ın buna cevabı işi daha da alevlendirdi. Sürç-i lisan olsa gerek, “Ben Cumhurbaşknıyım demedim. Ben Yürütmenin başıyım...” şeklindeki ifadesi, apartta bekleyen CHP’li İnce’ye malzeme oldu. Neymiş efendim, “8. Sınıf öğrencisi de bilirmiş ki, Yürütmenin başı Cumhurbaşkanıdır....” Bakınız, bu üslupla ciddi siyaset yapmak mümkün değildir.
Yani koskoca Tayip Erdoğan, Yürütmenin AY. 8. Madde’deki ifadeyle; “...Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu...” olduğunu bilmiyor mu? Bunu polemik konusu yapmak, ciddiyetle bağdaşır mı? Ama topu taca atmak istiyorsanız, pek ala böyle gayri ciddi yollara baş vurursunuz!
MHP Lideri Bahçeli ise, yine işi baştan kestirip attı: Başbakanın samimiyet katsayısını bahane ederek görüşme davetine icabet etmeyeceğini söyledi...
Şimdi yeniden soralım: Sahi gerilimden yana olan kim?