Beni ilgilendirmez
“Yazılarında günün meselelerine neden değinmiyorsun?” soruları beni bunaltıyor. Toplumdan soyutlandığımı sanıyorum. “Ben mi toplumdan uzaklaştım, toplum mu benim meselemden uzaklaştı” sorularını kendime sorar oldum.
Toplumdan uzaklaşmadım, içinde yaşıyorum. Hastalıkları, arızaları, tamir kabul etmez bozuklukları ile uğraşıyorum. Çark bozuk, çarkçı bozuk, üzerinde yaşadığımız gemi bozuk. Bahsetmiyorsam batan bu geminin halidir. Çark benim değil, çarkçı benden değil. Bu gemi beni neden ilgilendirsin?
“Biz de bu geminin içindeyiz. O batarsa hepimiz batarız. Gel kurtaralım, düzeltelim” deniliyor.
Sözün gelişine bakınca doğru gibi geliyor. Gemi batarsa biz de batarız. Öyleyse gel hep beraber kurtaralım mantıklıdır. Akıl da bunu gerektirir. Şunu hiç düşünmüyoruz. Bu gemi bizim mi? Kurtarsak bize ait olacak mı? Düzeltip yola koysan, el sallayıp yoluna devam etmesini sağlasan bizim limana mı gidecek? İçindekiler Müslüman olsalar da inanca saygıları var mı?
Aldandığımız nokta tam burasıdır. Biz tamir etsek, yola koysak ilk saldıracakları hedefler Müslümanlardır. Bize gösterilen ya da gösterilecek olan meselelerden biri İsrail ve Filistin’di. Son zamanlarda Müslümanın ayranı kabarmış, tarihli konuşur olmuşlar da “Bak bu milletin mayası Müslüman. Yine meded bu milletten” denir olmuştur. Tesadüfen, geminin kaptanı Müslümandır. Düşüncesi de Müslümanca olmuştur. Geminin de Müslümanlara ait olduğu söylenemez, yanılırız. Kaptan gemiden alınıp sisteme uygun bir kaptan gelirse aynı gemi İsrail’e yanaşarak Filistinlilere düşman olacaktır. Kurtaralım denilen gemi Müslümanların gemisi değildir. Müslümana düşman, inancına düşman bir gemidir.
Bir gerçek de şudur. Onların “Gelin, bizleri kurtarın” diye bir talepleri yoktur. Hallerinden memnun, yaşayışlarından memnunlar. Bizleri kurtarma davasındalar. Gelin güveyi olup “gelin kurtaralım” demekteyiz. Onlar hallerinden memnun, yaşayışlarından mutlular. Kurtarılma talepleri de yok. Dünyanın süsü, nefislerinin arzularını yerine getiriyorlar. Kurtarılma sinyalleri de vermiyorlar. Tam tersine Müslümanları yanlarına davet ediyorlar. “Gel beraber gezip eğlenelim, menfaatlarımızı birleştirelim” deniyor.
Böyle bir ortamda Müslümanın vazifesi Allah’ın ipine sarılmaktır. Başka davetlere kapıyı kapamaktır. Beşer kanunlarının davetleri inananı batırmaktır. İnananı batırmak, neslini batırmaktır. Hem dünya hem de ahiretini yok etmektir. Böyle bir davet ve böyle bir davetçi, Müslüman olamaz, Müslüman kalamaz.
Yaşadığımız ortamda çıplak gözle de görebiliriz. “Müslümanım, kelime-i tevhide inanırım” diyenlere bakınca, la ilahe illallah kelimesinin özünü değil kılıfını yaşamaktalar. Allah’ın tagut diye vasıflandırdığı beşeri sistemleri kurtarma faaliyyetindeler. Allah’ın “onlardan kaçın” emrine karşı bizler de beşeri sistemleri kurtarmaya çalışıyoruz.
“Günün meselelerine değinmiyorsun” dediğiniz meseleler tagutların, fasıkların, kafirlerin meseleleridir. Bizim meselemiz, Kur’an’dır, Hadis’tir, Allah’ın kopmayan ipidir. Allah hepimizi bu yoldan ayırmasın.