Üniversitelerin rehabilitasyonu ve rehabilitasyonda önemli hususlar
Üniversite öğretim üyeleri toplumun sorunları için çözüm üreten ve topluma her değişimde öncülük eden aydınlar olmalılar. Kurum olarak üniversiteler de fonksiyonlarını öğretim elemanları vasıtasıyla yürüttüğü için en önemli katkısının bunlar olması gerektiğini söylemek mümkün. Aslında 28 Şubatçı Ergenekoncular da üniversitelere toplumun öncüsü olarak bakarlar... Bir farkla; ön yargı ile mahkum ettikleri inançlı öğretim üyeleri ve öğrencilerinden arındırılmış üniversitelerden bunları beklerler... Bu kafadaki yönetimler dışladıkları diğerleri ile uğraşmak, onları üniversitenin dışına çıkarmak için bilimsel çalışmalara bile ara verebilirler... Zamanları böylece geçer... Oysa hangi düşünce ve kanaatte olursa olsun tüm öğretim elemanlarının ve öğrencilerimizin katkılarıyla üniversiteler üzerine düşen görevleri yerine getirebilir...
28 Şubat döneminin ardından milletin kararının siyasete etkin biçimde yansıması sonucu, üniversitelerin rehabilitasyonu gündeme geldi... Rehabilitasyondan kastımız Türkiye’nin üniversitelere verdiği imkanların ülke yararına en iyi şekilde kullanılmasıdır... Gerek fiziki imkanlar gerekse öğretim elemanı ve öğrencilerimiz, çok iyi bir yönetimle, hiç zayiat vermeden ülke kalkınmasında değerlendirilmeliler... Daha doğrusu üniversiteler aslına dönmeli... Siyaseti artık unutmalıdır... Gerek YÖK’de hizmet etmekte olan yeni yönetimin ve gerekse yeni atanan rektörlerin bu hususa gereken önemi vereceklerine inanıyorum...
Rektör atanması yöntemi Süleyman Demirel’in ve Ahmet Nejdet Sezer’in Cumhurbaşkanlıkları dönemlerinde çok kötü kullanıldı... Atanan rektörler siyasi mülahazalarla öğretim üyelerini ve öğrencileri mağdur etti... Bu yönetim tarzının Ergenekon zihniyetinin ekmeğine yağ sürmüş olduğunu görmekteyiz.. Aslında Türkiye’nin kaybedecek ne zamanı ne de imkanı var... Artık benzer hatalar kesinlikle yapılmamalıdır... En iyi öğretim üyesi işini en iyi yapan öğretim üyesidir ve en iyi öğrenci de derslerinde başarılı olandır... Birbirimizi hayat görüşlerimiz nedeniyle ötelememiz uygarca bir davranış değildir. Yetiştirdiğimiz öğrenciler çağdaş ülke üniversitelerinin yetiştirdikleri öğrencilerden iyi olmalıdır; patent sayıları ile ifade edilebilecek teknolojiye katkılarımız artırılmalıdır. Dünya üniversitelerinin değerlendirilme kriterlerine göre üniversitelerimizin durumları oldukça gerilerde bulunmaktadır... Bilimsel çalışmaların kalitesi, insanlığın kullanabileceği bilgiler üretmesi, yetiştirdiği insanların hayatta aldığı görevler son derece önemlidir... Oysa üniversitelerimiz batı üniversitelerini takip etmeye çalışmaktadır... Bunu dahi ideolojik davranan yöneticiler nedeniyle başaramamaktadır. Yapılan bilimsel çalışmalarımız bu nedenlerle dünya bilimsel aktivitesinin gerilerinde bulunmaktadır...
Üniversitelerin Hukuk Gücü Konuşmalı
Bir Anayasa değişiklik paketi hazırlandı ve referanduma sunulması için Anayasa Mahkemesi’nde CHP’nin açtığı iptal davasının sonucu beklenmekte... Türkiye’nin 12 Eylül Anayasasından kurtulup sivil bir anayasa yapma meselesi epeyce tartışıldı... Çünkü bu Anayasanın oluşturduğu vesayet rejimi nedeniyle ülkenin kalkınmada sürekli patinaj yaptığını görmekteyiz... Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir denilmesine rağmen, maalesef egemenlik YARSAV’ın gölgesinde kullanılmaktadır ve Silahlı Kuvvetler içindeki bazı cuntaların demokrasiye müdahale arzularının önüne geçilememektedir... Ergenekon ve cuntalar köşe başlarında iş bekler durumdalar...
Üniversitelerimizin teknolojiye katkıları yanında sosyal konularda etkinliğine de ülkenin ihtiyacı bulunmaktadır; anayasa meselesine de sahip çıkmalıdır... Gerek siyasileri zorlayarak gerekse sivil toplum örgütlerinin desteğini alarak bu konuda öncülük etmelidir... Anayasayı bilimsel temellere oturtmalı ve değişimin motoru olmalıdır ve çalışmalarını siyasetin kullanımına sunmalıdır... Ancak bu tür çalışmaları üniversitelerimizden göremedik, göremiyoruz... Oysa bazı üniversitelerimiz demokratik açılıma destek vermek için Kürt Enstitüleri kurdular... İşte bu üniversiteler sivil anayasa için de duruş sergileyebilirler... Sadece bu alanda değil her konuda ülke gerçeklerine uygun çözümler üretmeli ve millet bundan yararlanmalıdır...
Üniversite Öğretim Elemanları ve Siyaset
Demokratik açılım yakın geçmişte ülkenin en önemli meselesi olarak tartışıldı. Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan demokratik açılım için Türkiye’nin neredeyse her kesimiyle bir araya geldi; sanatçılar, oyuncular hatta mağdur kesimler olarak Çingenelerle toplantılar yaptı... Ancak ülkenin problemlerine çözüm üretmesi gereken üniversite öğretim üyeleri ile henüz bir araya gelmedi!.. Başbakanın bu çok önemli imkanı görmemesi mümkün değil... Muhtemelen konunun öğretim üyeleriyle tartışılmasının şu anda yararlı olamayacağını düşünüyor olmalı... Tabii ki projenin adı demokratik açılım ise ülkenin tüm mağdurlarının hakları gündeme getirilmeli ve sorunlarına çözüm üretilmelidir... Dış politikadaki duruşuyla ülkeye seviye kazandıran, ekonomik krizden ülkeyi en az zararla çıkaran AK Parti Hükümeti maalesef ne demokratik açılımda ne de üniversite sorunlarının çözümünde üniversiteli sivil toplum örgütlerinin görüşlerine önem veren bir tavır göstermedi...
Bana göre Gazze’deki zulüm ile Türkiye’deki başörtüsü zulmü arasında bir fark yok... Evet sadece bir fark var; Gazze’de zulmeden İsrail... Hâlâ binlerce öğrenci yurtdışında muhacir... Gazze için bedel ödemeyi göze almak takdir ettiğim bir duruş; ancak maalesef başörtüsü konusunun isabetli çözümü görülememiştir...
Anayasa ve Yükseköğretim Kanunu
Türkiye’de yeni bir anayasa yapmanın zorluğunu yaşıyoruz... Bundan önce Avrupa Birliği’ne girmek isteyen bir ülkenin ihtiyacı olan Yükseköğretim Kanunu yeniden düzenlenmeliydi... Bunu hayata geçirebilmek Anayasa yapmada ihtiyaç duyulan muktedir olmanın varlığını ortaya koyabilmektir... Her darbede, darbeciler önce üniversite kanunu yaptılar, sonra arkasından anayasa geldi... Yani üniversiteye karşı iktidar olmanın gereğini yerine getirenler anayasa yapabilirler... Bu değerlendirme açısından bakıldığında AK Parti, YÖK yasası yapma fırsatını kullanmak istediyse de başarılı olamadı!..
AK Parti iktidarı 12 Mayıs 2004 tarihinde YÖK yasasında bazı maddelerin değişikliğini içeren kanun tasarısını TBMM Genel Kurulu’ndan geçirdi. Ancak Cumhurbaşkanı Ahmet Nejdet Sezer yasayı veto etti ve hükümet yeniden TBMM’ye sunmadı. Bu yasa değişikliği Yükseköğretim Kanunu’nun çok dar bir alanını kapsıyordu ve ayrıca anayasaya aykırıydı. Birkaç hafta önce TBMM’de Avrupa Birliği uyum yasaları görüşülürken Anayasa’daki “YÖK Genel Kurulunda Genelkurmay Başkanlığı temsilcisinin bulunması hükmü” çıkarılmıştı. Reddedilen bu yasada ise YÖK Genel Kurulundan, Genelkurmay temsilcisi hâlâ çıkarılmamıştı. Bu haliyle anayasaya aykırılığı açık olan yasanın Cumhurbaşkanı’nca reddedilmesi kaçınılmaz olmuştu.
Dilerim bu Anayasa Değişiklik Paketi, Anayasa Mahkemesi’nde engellenmesin ve referanduma sunulabilsin... Hiç olmazsa bu kadarla yola devam edebilelim... Aksi takdirde Ergenekon sanıklarının destekçileri olan yargı mensupları, ülkeyi kaosa sürükleyebilir... Bunun PKK’nın meydana getirmeye çalıştığı kaos ortamına derin katkısı olacaktır...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.