Demek ki, “kağıt parçası” değilmiş!..

Demek ki, “kağıt parçası” değilmiş!..

İyi de, “KAĞIT PARÇASI” olmadığı; olamayacağı ta baştan açık seçik ortada iken, bunca zaman niçin o kadar mugalata yapıldı? LAW silahının “BORU” olmadığı ne kadar tartışmasız ise, malum belgenin de kağıt parçası olmadığı o derece bariz değil miydi?
Genelkurmay Askeri Savcılığı’nın hazırladığı ve askeri mahkemenin de kabul ettiği 53 sayfalık iddianamede, ıslak imzanın gerçekliği bir kere daha teyit edilmekle beraber, bu defa başka yönlerden saptırma var! Son iddianamede bütün suçların tek faili olarak, Albay Dursun Çiçek’in ismi öne sürülürken; acaba olayın hangi yönleri ve “İrtica ile Mücadele Eylem Planı”nın başından beri kurgusunu yapan, emirleri veren hangi üst komutanların ismi korunmaya çalışılıyor? Biliyorum bu soru bazılarına çok basit gelecek!.. Ama yine de saf saf soruyorum.
Bazen saf görünmek işe yarayabilir! Hani dövizle askerlik yapanlar belki bilmeyebilir ama, vatani görevini “kısa dönem” olarak ifa edenler dahi; bir albayın tek başına, üstlerinden emir ve talimat almadan bu denli bir çalışmayı yapamayacağını künyeleri kadar bilirler... Dahası doktora yapmış bir kurmay kıdemli albay da, sırf amiralliğe terfi edemediği için, böyle bir maceraya atılmanın intihar etmekten farksız olduğunu bilmeyecek kadar saf olursa, dünyanın çivisi çıkmış demektir.
İddianameye göre, Albay Çiçek 2007 şurasında amiralliğe terfi ettirilmemeyi hazmedemediği için, tek başına dava konusu belgeyi hazırlamış ve bizzat basına sızdırmış... Oysa daha birkaç gün önce, Genelkurmay Başkanı söz konusu belgeyi basına sızdıranın polis olduğunu söylemişti. Org. Başbuğ’un bu kaçıncı yanılması veya yanıltılması acaba?
Bu toplumu “balık hafızalı” zannedenler çok fena yanılıyorlar. Hele cahil ve ahmak zannedenler daha beter yanılıyor!.. Albay Çiçek 2007 şurasında terfi edemediyse, 2009 yılına kadar niçin bekledi? Ama ondan önce, yine Dursun Çiçek imzasını taşıyan Eylül 2007 tarihli “LAHİKA -1” belgesi var... Hatırlarsanız o zaman Genelkurmayın yaptığı açıklamada, böyle bir çalışmanın yapılmış olduğu, ancak komuta katına intikal etmediği ifade edilmişti... Ancak o belgenin dönemin Genelkurmay II. Başkanı olan, Org. Ergin Saygun’un emriyle hazırlandığı ilgili iddianamede yer aldı ve Saygun da bu konuda ifade verdi...
İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nın ise, “ISLAK İMZA” belgesiyle birlikte intikal eden ihbar mektubunda; dönemin II. Başkanı Org. Hasan Iğsız’ın talimatıyla hazırlandığı ileri sürülüyor. Lakin Askeri iddianamede bundan hiç söz edilmiyor. Diğer taraftan, Org. Sadıray Berk ve Erzincan davasındaki 14 sanık, tuhaf bir biçimde bu olayın mağduru olarak zikrediliyor iyi mi! Bir iddianamede bu kadar şaşırtıcı özellik, doğrusu fazlasıyla dikkat çekici. Ama iş bu iddianame ile bitmiyor tabii, bitmeyecek... Askeri savcı ihraç ve altı yıl ceza istiyor ama, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki davada, Albay Çiçek için ağırlaştırılmış müebbet hapis talebi söz konusu.
Bakalım Çiçek’in bundan sonraki tavrı ne olacak? Şayet “YEM YAPILDIĞI” kanaatine varırsa nasıl tepki verecek? Mesela hangi komutanın kendisine emir verdiğini söyleyecek mi?!


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi