İnsanız, ümmetiz, kardeşiz
Türkiye’de gerilimden, çatışmadan, silahtan, kandan, gözyaşından beslenen odaklar var. Bu kesin.
Gündeme her gün yeni bir haber düşüyor. En son, Bugün gazetesinin (15.07.2010), PKK ile irtibatlı havacı bir subayın görüştüğü üst rütbeli bir subaya “kendi adamlarımız” dediği teröristlere çok zayiat verdirdiği gerekçesiyle Heron’ların düşürülmesi ya da koordinatlarının değiştirilmesini istediğine dair haberini okuduk. Devlet içinde teröristlerle irtibatlı olduğu iddia edilen kişilerin ve Ergenekon türü yapıların varlığını tespit edip gereğini yapmak tabi ki yetkili mercilerin işi. Bize düşense ikaz ve ihtardır.
Ancak, her vesile ile ortaya çıkan hakikat şu ki; bu ülkede silahların susmasını istemeyen, kandan nemalanan, (Dilipak üstadın sıkça vurguladığı gibi) insanımızın kanı ve gözyaşı üzerinden iktidar üreten çevreler, savaş baronları var. Bu şer odaklar, çıkarlarının devamı için her şeyi göze almış durumdalar. İktidar uğruna ülkede kaos ya da iç savaş çıkarmaktan tutun, ekonomiyi batırmaya, hatta memleketi paylaşmaya kadar her şeyi düşünebiliyorlar. Yeter ki, çıkarları zedelenmesin, vesayetleri devam etsin. Yeter ki, bu halkın öz değerlerine bağlı öz evlatları, ülke yönetiminde söz sahibi olmasın. Yeter ki, bu milletin asli kimliği olan İslâm ve bizi bir arada tutan ümmet bilinci yükselen değer haline gelmesin. Bu uğurda laikçi “bölücü terörizm”le de, “terörist başı” ile de, dış güçlerle de derin işbirliği yapabilirler.
Geriye dönerek, bu yargıları pekiştirecek sayısız argüman hatırlatılabilir, soru sorulabilir elbette.
-Mesela, merhum Özal’ın sağladığı barışı dinamitlemek için 33 er, göz göre göre feda edilmedi mi?
-Sahi, gazeteci Uğur Mumcu, PKK/Apo ile Derin Devlet arasındaki kirli ilişkiyi ortaya koyan belgeleri yayınlamasın diye, kirli ellerce tertiplenen vahşi bir suikast sonucu evinin önünde katledilmedi mi?
-Keza, Eşref Bitlis Paşa’yı şaibeli bir helikopter faciasıyla buharlaştıran odakların amacı ne idi?
-Erbakan hükümetinin yerine Ecevit hükümetini ikame etmek için malum güçlerce paketlenip Türkiye’ye teslim edilen Apo, “irtica tehdidi karşısında laik cephe ile anlaşıp birlikte çalışmayı” teklif edince, 28 Şubat’ın mimarlarından bir general, esrarengiz bir şekilde İmralı’yı ziyaret etmemiş miydi?
-Ergenekon iddianamelerinde yer alan yığınla bilgi-belgeyi ağzımız açık kalarak okumuyor muyuz?
Uzatmayalım ve kanaatlerimizi özetleyelim:
-Bu ülkede etnik gerilimden beslendikleri için, kadîm Türk-Kürt kardeşliğini istemeyen çevreler var.
-Bu ülkede kaos üretmek için, Alevi-Sünni, laik-anti laik gibi gerilimleri imkan olarak görenler var.
-Bu ülkede halkının değerlerine yabancılaşmış, öz kimliğini ve hafızasını yitirmiş “mankurtlar” var.
-Bu ülkenin çimentosu olan İslam kardeşliğinin, ümmet bilincinin güçlenmesinden korkanlar var.
İki aydır çatışma ortamını tekrar tırmandıranların, kendi insanımızın kanları üzerinden siyasi emellerini gerçekleştirmek isteyen kirli eller olduğu konusunda artık kimsenin kuşkusu kalmadı. Balyoz Darbecilerinin şöhretli yazarlarımıza suikast yaparak ortalığı karıştırma plânı yeni ortaya çıktı. Şimdi hepsi dışarıdalar!..
Dikkat! Derinlerde çöreklenen şer odaklar, terörizmle işbirliği içinde geleceğimizi karartmak istiyorlar.
Eksiğiyle-gediğiyle “Açılım” projesinin oluşturduğu umut ortamı, bu çevrelerce el birlik torpillendi.
Yine eksiğiyle-gediğiyle Yeni Anayasa için yapılacak referandum süreci de torpillenmek isteniyor.
Geçenlerde “İsrail, Ergenekon ve PKK el birlik karşı taarruza geçti” yorumları yapılmıştı.
El-hak doğru.İşte bu ortamda, “insanız, ümmetiz, kardeşiz” şiarıyla harekete geçen İslami camianın on kadar sivil kuruluşunun oluşturduğu birlik, Taksim meydanından bütün Türkiye’ye sağduyu çağrısı yaptı. Konuya duyarlı yazarlar olarak biz de oradaydık. Ortak bir açıklama yapıldı. Açıklamada yer alan tespit ve uyarılar arasında altı çizilmesi gereken önemli hususlar vardı. Bunlardan bazılarına işaret etmekle yetiniyorum.
-“Sorunu üreten, Cumhuriyeti kuran siyasi paradigma ve seçkinci bürokratik karakteridir. Bizim üretmediğimiz bu sorunun muhatabı biz değiliz” diyerek bir kenara çekilemeyiz… Sessiz kalamayız…
-Savaş baronlarının işine yarayan puslu ortamda on binlerce insan hayatını kaybetti, faili meçhuller yaşandı, köyler yakıldı, şehirler bombalandı, iç ve dış göçler yaşandı, uyuşturucu trafiği verimli bir ortam buldu, milyarlarca dolarlık kaynak heba edildi, hukuk katledildi, toplum kesimleri birbirine düşmanlaştırıldı.
-Milliyetçi yaklaşım tarzının köreltici etkisi ve duygusallığı besleyen niteliği... doğal Kürt taleplerinin aşılmaz inatla karşılanması, Kürt kardeşlerimizi milliyetçi söyleme savurma riskini barındırıyor.
-Şiddet… Kürt sorununun çözümünü değil faşizan çevrelerin arzuladığı etnik kutuplaşmayı besliyor.
-Çatışma ortamında sorunları yeni baştan soğukkanlı ve çözüme dönük olarak konuşmak ve barışa dair atılacak adımları konuşmak mümkün değildir. …Ölümün her eve misafir olmaya başladığı bu günlerde pek çok şeyle beraber insanlığımızı da kaybediyoruz. Bir an önce silahların susmasını, oluşacak sükûnet ortamında toplumsal sağduyu ile barışın inşa edilmesini talep ediyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.