Selahaddin Çakırgil

Selahaddin Çakırgil

‘Şeriat âdâbından korkaram söylemeğe..’

‘Şeriat âdâbından korkaram söylemeğe..’

Pazarları, okuyucu yazışmalarından derlemelere ayrılan bir ‘Hasbihal’e daha selâmla..
(Bu ‘Hasbihal’, 27 Mart Perşembe günlü yazım etrafındaki bazı yazışmalara ayrılmıştır..)
-Aziz Kabadayı Hamburg’dan yazıyor: ‘Surûş’un iddialarına benzer bir iddiayı Munster üni.den, (müslüman olduğunu belirten) Prof. Muhammed Kalish isimli zat da yapmıştı. O da güya, modern bilim metoduyla Hz. Mûsâ’yı inceleyip, sonunda öyle birinin olmadığına karar vermişti. Kezâ, Kur’an’da isimleri geçen daha birçok Peygamberlerin de gerçekte olmadığını bile iddia etmişti.. Mes’ele bence şurada: İnsan ‘bu söylediğimle ya da yapmakta olduğumla insanlığa bir faydam dokunur ya da bir zararı def’edebilir miyim?’ düşüncesi taşımadığı zaman; sonuç ancak ego-santrizm’e /benmerkezciliğe dönüşüyor.
Bu konuyu ekranda tartışmak isteyen ‘Hilâl Tv’yi geçenlerde izlerken iki şey dikkatimi çekti; 1- Seyircide derin duygular uyandırma çabaları konuşmacıları yanlış bir zemine düşürüyordu. 2- Vahyin o yüceliğini derinlemesine izah etmek için çaba gösterildiği sırada, ekranın altından, kapitalist numaralarla hazırlanmış reklamlar ilginçti. Tüketilen bir şey de âdetâ ‘inançtır..’ denilir gibi bir mâna çıkarıyordu, ortaya.. üzüldüm..’
-Murat Kayacan (haksoz.net)’te yazıyor: ‘Kur'an Peygamber'in dudağındandır / Her kim dese ki, Hakk dememiştir, kâfirdir..’ diyen Rûmî, ‘Bu Mesnevî, âlemlerin Rabbi'nden indirilmedir.’ de demiyor mu?’
*örnek olarak zikrettiğiniz o sözler, evet, maalesef vardır.. Gerçi bunlar kelime oyunlarıyla te’vil edilir, ama, o zaman herkesin söz ve tavırları da ilahî gösterilebilir. çünkü, her şeyin ve fiillerimizin yaratıcısı da Allah’dır. Neyse ki, Rûmî, hiç kimse için şer’an bağlayıcı değildir.
-Bülent Şahin (haksoz.net’te) yazıyor: ‘Surûş, 30 yıllık bir devrimin entelektuellerinden birisi olarak, nasıl bu noktaya getirildi, onu konuşmalı.. (…) Bu tartışmadan dolayı ‘zındık, mürted’ olarak taşlanan Suruş'a yoğunlaşmaktansa, onun temel aldığı problemli ‘geleneksel vahy algısı’nın masaya yatırılması imkanını değerlendirmelidir.. çünkü İbn Arabî, Rûmî, Niyazî-i Mısrî, Nursî vs. de çok farklı bir ‘vahy’ algısına sahip değiller... Taşlayacaksak, önce hiç bu günahı işlemeyenler başlasın.. (…) ‘Suruş'a bir taş da sen at!’ kampanyasının rüzgarından kurtulup, konunun ‘Müslümanların algısında ‘vahy’ ve ‘Kur'an'ın anlattığı vahy nedir?’ zemininde ele alınması için bir imkan sunduğunu görmek lâzım diye düşünüyorum.’
*Konunun, 'Suruş'a bir taş da sen at!' kampanyasına katıldığım gibi zımnî bir yaklaşımla ele alınması bence yanlış.. üç aydır tartışılan bu konuda, öyle bir kampanyanın varlığından da haberim yoktur.. İran'da da, bazı akademisyenler ve ulemâ, (imâ edildiği gibi, zındık, murted vs. ithamlarına başvurmadan) son derece ağırbaşlı cevablar vermişler ve Surûş da, onlara, (İran'a döndüğünde, görüşünü akademik bir çerçevede tartışmak) vaadinde bulunmuştur. Kaldı ki, Surûş kendi isteğiyle birkaç yıldır yurt dışındadır, ama, bugün geldiği noktanın başlangıcı olan görüşlerini yazı ve konferanslarında, 15 yıl öncelerden beri İran'da da dile getiriyordu ve, akademik ve ulemaî seviyeden tepkiler alsa bile, 'tekfir' mekanizması asla çalıştırılmamış, hür tartışma zemininin muhafazasına dikkat gösterilmişti..
Benim de hedefim, onu taşlamak değil.. Maksadım, bugünlerde Türkiye kamuoyunda da yer alan bu konunun tartışmaları karşısında bazı okuyucuların hazırlıksız yakalanmaması idi.
Rûmî, İbn Arabî, Mısrî, Nursî, vs. zevâtın da benzer yaklaşımlarının olması, takibçileri dışında kimse için geçerli bir ölçü değildir.. Ayrıca, bir inancın uygulama yanlışlarına tepki diye temele saldıran kişi mâzur gösterilebilir mi?.. Keza, akıllı bir adam, o karşı çıkışları, varolduğunu iddia ettiği(niz) kötü örnekleri , sui-misal’i esas alarak, nasıl olur da bir inanç sisteminin özüne yönelik tepkilerinin hareket noktası yapar?’
-Bülent Şahin (haksoz.net)’te -tekrar- yazıyor: ‘Surûş'un yaklaşımının müsteşriklerce dile getirildiğini söylemeniz bile, ilgili sorunun dış kaynaklı olduğunu, ‘kafirlerin düşüncesi olduğu’nu ifade etmektir.. Bu tarz bile sorunu içimizde tartışmaya yönelik değil; dışlayıcı, ‘tekfir’ci bir tarzdı. En azından ben böyle algıladım. (…)’
*Söylemediğim sözlerin bana nisbet edilmesi, yanıltıcı olur.. Ben musteşriklerin / şarqıyatçıların/ orientalistlerin (DE) benzer görüşlerinden sözediyorum, yani bu uslûbun daha çok onların yaklaşım ve metodlarını çağrıştırdığını belirtiyorum.. (Ki, bu durumda olanların hepsinin ‘gayrimuslim’ olması da gerekmez..) Bu değerlendirmemden hareketle, o düşüncelerin 'kafirlerin düşüncesi olduğunu' ifade ettiğim ve ‘tekfirci bir tarz’ı benimsediğim, nasıl iddia olunabilir? Şahsen, öyle bir yönteme uzağım ve bu gibi konuların o uslûb içinde tartışılmasını da doğru bulmuyorum.. Yûnus Emre'nin, 'şeriat âdâbından korkaram söylemeye.. Yoğise, eydeyidum nice ayruksu haber..' mısraındaki inceliği sevdiğimi de bu vesileyle belirtmeliyim...
-Bahadır Tok (haksoz.net’te) yazıyor: ‘Surûş’un, duygu radikalizminin biriktirdiği öfkeye kurban edilmesi, hem âdil değil, hem de açık bir ‘entegrizm’ örneğidir. (…) ‘Vahy’ üzerine üretilmiş bir kültüre değil, vahyin kendisine yönelik bir yaklaşım olması, mes’elenin önemini daha da arttırmakta. (…) Korkmayalım, korkutmayalım. Allah’a aid olan, zarar görmez. (…) Zihnî tıkanıklıklarımızı aşmak ve ‘vahy’i doğru kavrayabilmek için bu tür mes’eleleri fırsat bilmeli, ama öncelikle ne dendiğini anlama becerisini gösterebilmeliyiz. ‘Bu budur, mes’ele bitmiştir!’ tarzı yaklaşımlar katı bir ‘entegrizm’dir..’
*Allah’ın ‘Kitâb’ları üzerindeki oynamalardan, zarar elbette Allah’a değil, beşer’e gelir.. Geçmiş ‘Kitâb’ların tahrifinin bedelini de insanlık büyük zararlarla ödemedi mi ve hâlen de ödüyor değil mi? Müslümanlar, sözünü ettiğiniz zihin tıkanıklığını, herhalde ‘Vahy’in mahiyeti hakkında, Kur’an ve Yüce Resul (S)’den bildirilenlerin ötesinde nazariyeler geliştirerek değil de; ‘vahy’in mâna ve muhtevasını kavramaya çalışarak giderebilirler.. Ayrıca‚ ‘entegrizm’i, hangi mânada kullandınız bilmem; ama, bu terim, ‘bünyesinde boşluğa yer bırakmayan, her ideoloji ve inanç sistemi’nin anlatılmasında kullanılır..
-Muhammed Mus’ab (tevhidhaber.com’da) yazıyor: ‘Surûş’un sadece iddiasını değil, delillerini de yazsaydınız.. Konunun anlaşılmasına yardımcı olmaz mıydı?’
*Bu gibi konuların tartışılması, günlük bir makalenin hacmini çok aşar.. Ben, sadece bu gibi tartışmalardan habersiz kalınmaması için konuya kısaca değindiğimi o yazıda da belirttim.
-Karatekin…@...’ yazıyor: ‘Yenişafak’ın geçen Pazar ekinde eski bir Diyanet İşl. Başkanı’yla yapılan röportajdan zâten başıma ağrılar çıkmıştı, şimdi de bu Surûş’un görüşleri..’
*Bu gibi konulara, kan tepeye fırlamadan, sukûnetle yaklaşırsanız; daha sağlıklı sonuçlar elde edersiniz..


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selahaddin Çakırgil Arşivi