Giresun Üniversitesi’nde rektörlük seçimi ve hatırlattıkları
Giresun Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Osman Metin Öztürk, görevinin bitmesine bir yıl kala emekliye ayrıldı. Emekli binbaşı olan rektör, görevi sırasında Ergenekon davası sanığı Veli Küçük için methiyeler düzen biriydi. Nitekim aynı dava ile alakalı olarak gözaltına alındı ve sonra serbest bırakıldı. Prof.Dr. Osman Metin Öztürk’ün yerine rektör atanması için seçim yapıldı. Seçim sonuçları YÖK’e geldi ve YÖK Genel Kurulu’nda yapılan seçimde ortaya çıkan liste Cumhurbaşkanı’na gönderildi. Gerçi YÖK Başkanı Prof.Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın daha sonra yaptığı açıklamada, listenin henüz Cumhurbaşkanı’na gönderilmediği ifade edildi. Bundan sonra gelişen olaylar üzerine bazı köşe yazarları olayı değerlendiren ve mevcut seçim sistemini eleştiren yazılar yazdılar. Bu olay zaten geçmişte de hep eleştirilen rektörlük seçimlerini ve YÖK’ün bu konudaki tavrını yeniden gözden geçirmeyi gerektirdi...
YÖK tarafından Prof.Dr. Osman Metin Öztürk’ün emekli olması üzerine yerine Rektör Vekili olarak Prof.Dr. Halil İbrahim Bahar atanmıştı... Prof.Dr. Halil İbrahim Bahar rektörlük seçimine katılmış ve 31 oy alarak ilk sırada yer almıştır... Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e sunulan 3 kişilik listede Prof.Dr. Halil İbrahim Bahar ile 29 oy alarak seçimde 2. olan Prof.Dr. Mustafa Türkmen yer almamıştır... Bu durum aslında yasalara aykırı değildir. Ancak Genel Kurul üyelerinin yaptıkları oylama sırasında, seçimde alınan oyları tamamen bir kenara bırakarak seçim sonuçlarını değerlendirmesi, üniversitelerde rahatsızlık meydana getirdiği gibi YÖK’ün kararlarının eleştirilmesine neden olmaktadır... Nitekim Cumhurbaşkanı’nın da bundan rahatsız olduğu ve açıklama beklediği bilgisi kamuoyuna yansıdı. Cumhurbaşkanı’na gönderilen listede rektörlük seçiminde 21 oy alarak 3. sırada yer alan Prof.Dr. Aygün Aktar birinci, 4 oy alarak seçimde 4. sırada yer almış Prof.Dr. Ayhan Bölük listede ikinci sırada, seçimde 2 oy alan Prof.Dr. Yılmaz Can ise listede 3. sırada yer almıştır.
Giresun Üniversitesi rektörlük seçiminde görüldüğü gibi 90’a yakın oy kullanılmıştır... YÖK’ten Cumhurbaşkanı’na sunulan üç kişilik listenin toplam aldığı oy sayısı ise 27’dir... Yani oyların neredeyse % 70’ini alan rektör adayları dışlanmıştır... Dikkat çekici bir başka husus daha var; YÖK seçimden bir ay önce Giresun Üniversitesi’ne bir vekil rektör gönderiyor... Bu vekil rektör de seçimlere katılıyor ve en yüksek oyu almasına rağmen listeye dahi giremiyor... Hem güvenip üniversiteye rektör vekili olarak gönderiliyor hem de en çok oyu almasına rağmen listeye dahi sokulmuyor!.. Genel Kurul üyelerine sormazlar mı; yasanın verdiği yetkiyi kullanırken bu kadar da afaki davranmak niye?.. Bu garip durum açıklanmaya muhtaç doğrusu ve Cumhurbaşkanı haklı... Bir diğer husus da seçimden sonra bu üniversiteye rektör vekili olarak Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof.Dr. Ersan Bocutoğlu’nun atanacağı yerel basında ifade edilmekteydi.. Ve gerçekten öyle oldu... Prof.Dr. Halil İbrahim Bahar görevinden alındı, neden?.. Şimdi ne olacak?
YÖK GENEL KURULU’NDA SECİM YENİLENMELİ
Yeniden seçim yapılması gerekiyor diye YÖK Başkanı’nın ifadesi oldu... Çünkü Cumhurbaşkanı’na sunulan listede bulunan ve 2 oy alan rektör adayı istifa etti... Bu da işlemin yasal olarak tamamlanmasını engelleyen bir durumdur... YÖK yeniden seçim yapmalı.. Ancak üniversitede değil, kendi genel kurulunda. Bir kişi istifa etmiştir ama Genel Kurul’da oylanacak beş aday vardır... Benzer durum daha önce başka bir üniversitede yaşanmış ve olay bu şekilde çözülmüştür... Ayrıca istifa edecek adayın seçimlere katılması ne anlama geliyor?.. İstifa edecek isen seçime katılma... Seçim sonuçlarının YÖK’e gönderilmesinden sonra istifalar değerlendirilmemeli.. Görünen o ki; böyle bir düzenlemeye ihtiyaç bulunuyor. Bu tür durumlarda ilk üç adayı belirleme, istifa edenin dışında olabilmeli...
YÖK Genel Kurulu üyeleri kararlarının sorgulanacağını unutmamalılar... Yasal olarak herhangi bir hata olmamasına rağmen bazı noktalar bizleri de rahatsız etmektedir... Geçmişte öğretim üyelerinin oyları hesaba katılmalıdır diye hep konuştuk... Şimdi de bunu söylüyorum... Madem seçim yapılıyor o zaman bunun bir anlamı olmalıdır... Aslında bu seçim sistemi yeniden gözden geçirilmelidir. Çünkü geçmiş dönemde Cumhurbaşkanları ve YÖK akıl almaz hatalar işlediler; üniversite yönetimlerine siyasi müdahalede bulundular... Bugün YÖK’ün yaptığının yüzde biri kadar bile adaletli olamadılar. Bu oylamalar hiç hesaba katılmadı... Üniversitelerde terör estirdiler. Bunları unutarak olayları değerlendiremeyiz.
Mevcut düzenlemeye göre Cumhurbaşkanı YÖK’ün kendisine gönderdiği üç kişilik listeden istediğini atayabilir. Geçmişte Cumhurbaşkanı Sezer Dokuz Eylül Üniversitesi rektörünün atanması sırasında en çok oyu alan adayı Cumhurbaşkanı’na göndermeyen YÖK’e listeyi iade etmiştir... Bazen de buna hiç itiraz etmeden kendisine gönderilen listeden istediğini atamıştır; Muğla Üniversitesi’nde olduğu gibi. Muğla Üniversitesi’nde 19 Ekim 2002 tarihinde yapılan rektörlük seçiminde en çok oyu alan (75 oy) Prof.Dr. Mansur Harmandar, YÖK’ün Cumhurbaşkanı’na gönderdiği üç kişilik listeye bile girememiştir. Ancak Sayın Cumhurbaşkanı bu listeyi Dokuz Eylül Üniversitesi rektörünün atanmasında yaptığı gibi geri de göndermemiştir. YÖK’ün bu üniversite için Cumhurbaşkanı’na gönderdiği listede 59 oy alan Prof.Dr. Şener Oktik listede 1. sırada yer almıştır. 2. sırada 18 oy alan, 3. sırada ise 1 (bir) oy alan aday gönderilmiştir. Bakın YÖK’ün o zaman yaptığına!.. Sayın Cumhurbaşkanı isteseydi, anayasa ve yasanın kendine verdiği yetkiyi kullanarak bir oy almış 3. sıradaki adayı atayabilirdi. Bu çok garip değil mi?.. Bu tür atamalardan sonra kadrolaşmalar başlıyor... Mesela Ondokuzmayıs Üniversitesi rektörü Ferit Bernay ilk seçimde 70 oy almış olmasına rağmen rektör olarak atanmış, sonra aradan dört yıl geçmiş, Bernay Cumhurbaşkanı’nın önüne 450 oy alarak gelmiştir ve yeniden atanmıştır. Benzer uygulamalar Gazi Üniversitesi’nde ve diğer bazı üniversitelerde de yaşanmıştır. Geçmişte seçim sonuçları üzerinde manipülasyonlar yapıldı ve en az oyu alan adaylar bile rektör atandı.. Şimdi bu üniversitelerin seçim sonuçları YÖK ve Sayın Cumhurbaşkanı tarafından bu açıdan bakılarak değerlendirilmelidir. Yani bu üniversitelerin rehabilitasyona ihtiyacı olduğunu söylemek istiyorum... Kurumlar elbette korunmalı ama önce adalet olmalıdır. Çünkü adalet mülkün temelidir.
REKTÖR ATANMASINDA NEYE DİKKAT EDİLMELİDIR
Öğretim üyeleri kendi aralarından 6 aday adayını YÖK’e gönderiyor... Genel olarak ilk üç aday öğretim üyelerinin büyük çoğunluğunu temsil eden adaylardır. Yani ilk üçünün toplam oyları neredeyse oy kullananların % 80’i kadardır. Bu sırayı değiştirmek YÖK Genel Kurulu’nun yapabileceği bir işlem olsa bu kabul edilebilir. İlk üç kişinin Cumhurbaşkanı’na sunulmasında , listenin ilk üçünün sırasında değişiklik yapabilir veya yapmayabilir... Cumhurbaşkanı da bu üç kişilik listede genel olarak hep birinci sıradakini atıyor. İsterse ikinci sıradakini de atayabilir... Bu da onun yasal hakkı. Ancak Ahmet Nejdet Sezer’in bir oy alan, yani kendine oy veren adayı rektör atadığında konuşmayanların, sesi çıkmayanların şimdi bu konular üzerinde söz hakları yoktur...
Giresun Üniversitesi 2006 yılında AK Parti iktidarının kurduğu 15 üniversiteden biriydi. Yeni kurulan üniversitelerin rektör atamalarında o güne kadar uygulanan yöntem şu idi; kurucu rektörler 2 yıl için Milli eğitim Bakanı ve Başbakan’ın önereceği üç isim arasından Cumhurbaşkanı’nca rektör olarak atanıyordu...
Bu üniversitelere rektör atanması ile ilgili yasanın değişmesi için Cumhurbaşkanı Ahmet Nejdet Sezer Anayasa Mahkemesi’ne gitmişti. Cumhurbaşkanı’nın iptal istemini görüşen Anayasa Mahkemesi, yeni kurulan 15 üniversitenin kurucu rektörlerinin 2 yıl için Milli Eğitim Bakanı ve Başbakan’ın önereceği 3 isim arasından Cumhurbaşkanı’nca atanmasını öngören yasa hükmünü oy çokluğu ile iptal etti. Önceki hükümetler kullandıkları halde, AK Parti iktidarının elinden bu yetkiyi aldılar... Üniversiteler için hevesle işe başlayan AK Parti iktidarına vurulan önemli bir darbe ve büyük bir adaletsizlik oldu...
Aslında yeni kurulan üniversitelerin gelişme sürecinde hükümetin desteğine daha çok ihtiyacı vardır... Hem kadroların temini hem de altyapı imkanları için ... Örneğin tıp fakültelerinin altyapısı olacak hastaneler Sağlık Bakanlığı’na bağlıdır. Bu bakanlığın olayı üstlenmesi ancak hükümete bu konuda sorumluluk verilmesi ile olabilirdi... O dönem yönetimi aynı zamanda yeni kurulan üniversiteleri bu imkanlardan mahrum ettiler...
Bütün bunlar gösteriyor ki; YÖK Kanunu kişilere bağlı olarak uygulamada değişen bir kanundur... Bir yönetici bu kanunun verdiği yetkilerle üniversitesine huzurlu bir çalışma ortamı sunabilir; bir başka yönetici ise üniversiteyi yaşanmaz hale getirebilir... Bu nedenle seçilecek yöneticiler tüm öğretim elemanlarını kucaklayacak ferasette olmalıdır...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.