Şeriat, bize verdi hayat
Şeriat; mü’min erkek ve kadınların kendi arzularından dolayı terk etme muhayyerliklerinin olmadığı Allahû Teâla’nın dinde takdir edip uyulmasını mutlak manada emrettiği ilahi yasalar bütünüdür. Şeriat; kitap ve sünnetle ortaya konulmuş hayat programıdır. Şeriat, yeryüzünde Yaratıcı tarafından ortaya konulmuş ve kulların tümünün tâbi olması gereken bir yol, bir sistemdir. Çünkü bu yolu, bu sistemi, bu yaşam biçimini göklerde ve yerlerde yegâne hâkimiyet sahibi olan, göklerde ve yerlerde ne varsa hepsini yoktan var eden Allahû Teâla koymuştur. Şeriata karşı müstağni davranmak, Allahû Teâla’ya karşı müstağni davranmaktır.
Şeriat’ın sahibi Allahû Teâla’dır. Çünkü şeriat sözcüğü ‘şerea’ sözcüğü ile aynı kökten gelmektedir. Bu sözcük beyan etmek anlamında olup, şeriat koymak manasında da kullanılır. Şeriat koyana “Şâri’” denir. İslâm dininine göre tek şâri’ yani şeriat koyucu (yani kural/hukuk koyucu) Allah’dır. Allah’a bundan dolayı “Şâri-i Hâkim” veya “Şâri-i Mübîn” denildiği de olur. Ayrıca, İslâm dininde peygamberler Allah’ın hükümlerini yani şeriatını ortaya koydukları ve insanlara haber verdikleri nedeniyle şâri olarak anılabilirler. Şeriat sözcüğünün çoğulu “şerâyi”dir. Şeriat kavramı, kulluk kitabımız Kur’an’da geçiyor. Allahû Teâla, insanlık için beğenip gönderdiği hayat sistemine şeriat ismi vermiştir. Allahû Teâla buyuruyor: “Sonra da (din ve dünya) işinde seni bir şeriat üzere görevlendirdik. Artık sen o şeriata uy; bilmeyenlerin heveslerine uyma!.” (Casiye Sûresi/ 18) Şeriat; Allahû Teâla’nın insanlığın dünya ve âhiret saadeti için göndermiş olduğu çağlarüstü nizamın adıdır. Hevâ ve heves mahsulü rejimleri, sistemleri, kanun ve yasaları temelden reddedip şeriata bağlı kalmak da Allah’ın emridir. Allah’ın şeriatını bırakıp başka bir sistemle, kanunla idare olunma muhtariyeti hiç kimeye verilmemiştir. Kendi nefsinde böyle bir muhtariyet hakkı görenler, sahte Rabliğe yeltenmiş olanlardır. Allah’ın şeriatı, yeryüzünde insan olmanın ve insan kalmanın garantisidir. Allah’ın şeriatı, dünya ve âhiret saadetidir. Şeriatı kaybedenler, şeriatı yürürlükten kaldıranlar, başta kendi hayatları olmak üzere bütün insanlığın hayatına kast edenlerdir.
Şeriat gelmeden önce hayat memata (ölüme) dönüşmüştü; insanlar birbirlerinin kanlarını haksız yere akıtıyorlar, içki-kumar akılları, yuvaları dağıtıyor, zinakârlık meslek haline gelmiş, fuhuş ve fahişelik yaygınlaşmıştı, kız çocukları diri diri yere gömülüyor, ezmek, sömürmek hayatın parçası kabul ediliyordu ve faiz toplumun temel esası haline gelmişti. İnsanlar putlara tapıyorlar, put yapıyorlar ve birbirlerini putlaştırıp Rabler ediniyorlardı. Hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukuku geçerli hale gelmişti. İnsanlar renklerinden, kavimlerinden, kabilelerinden dolayı horlanıyorlardı, kınanıyorlardı. Şarlatanlar, zorbalar, putperestler kanunlarla korunuyorlardı. Vakta ki şeriat geldi bunların hepsi son buldu. Haksız yere akan insan kanı durdu. Şeriat insana hayat bağışladı. İnsanın insan olmasını ve insan kalmasını sağladı. Şeriatın değişmez kanunlarından birisi olan kısas hükmü bu hakikatin bir ifadesidir. Rabbimiz buyuruyor: “Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır.” (Bakara Sûresi/179) Bu ayet-i kerimede geçen kısas şeriatın değişmez ve değiştirilemez kanunlarından olup şeriatı temsil ve ifade eder.
Dolayısıyla ayetin tefsiri manası; “ Ey Akıl sahipleri! Sizin için şeriatta hayat vardır” demektir. Kur’an’ın her ayetinde, şeriatın her hükmünde hayat vardır. Allah’ın şeriatının uygulanmadığı, tatbik edilmediği bir memlekette iktidarda kim olursa olsun, haksızlıklar, hukuksuzluklar, zulümler ve zalimlikler devam ediyor demektir. Allah’ın şeriatı yerine geçsin ve uygulansın diye icad edilen ve yürürlüğe konulan Allah’ın şeriatına muhalif olan her kural kendi başına bir zalimliktir.
Bu gerçeği gizlemenin, göz ardı etmenin, görmemezlikten gelmenin hiçbir anlamı yoktur. Şunun altını çizerek diyoruz ki; hayat için gelmiş şeriat, şeriatsız olmaz ki hayat!
Şeriat; canlıları suyun kaynağına götüren işlek ve geniş yol anlamına gelir. Yani şeriat beşeriyet için hayat kaynağıdır. Hayatın idamesi için suya duyulan ihtiyaç neyse şeriata duyulan ihtiyaç odur. Şeriatın olmadığı, uygulanmadığı yerde hayat olmaz. Şeriat su kaynağıdır. İnsanoğlu için susuz yaşamak mümkün olmadığı gibi, şeriatsız yaşamak da mümkün değildir. Yani şeriat, su gibi bir ihtiyaçtır. Şeriatı yasaklamak, şeriatın uygulanmasına karşı çıkmak, insanların su içmelerine yasak koymaktır. Rabbimiz buyuruyor: “... Biz, her biriniz için bir şeriat ve yol belirledik.” (Maide Sûresi/ 48) Rabbimiz kullarını şeriatsız bırakmamıştır. Rabbimizin gönderdiği şeriatı kaldırıp yasaklayanlar, kullara ilahlık yapmaya kalkışanlardır. İnsan nasıl su ile hayat bulursa, aynı şekilde beşeriyet hayatı da şeriat ile hayat bulur. Şeriat hayatı korur; öldürmeyi, çalmayı, tecavüzü, gasbı vs. yasaklayarak hayatı canlı tutar. Aksi halde kimse evinden, canından, malından, ırzından ve namusundan emin yaşayamaz. Şeriatın hâkim olmadığı ve fiilen uygulanmadığı bir yerde akıl, din, can, mal ve nesil emniyetinden bahsedilemez. Şeriat, insanların canını, malını, ırzını, namusunu, neslini, aklını, şerefini koruyup kollamanın bizzat kendisidir. Bunların hangi cezalar uygulanarak sağlanacağının da garantisidir. Şeriatın dışına çıkmak, tehlikenin içine düşmektir.
Biz şeriat cahili bol olan bir ülkenin sakinleriyiz. “Benim varlığım şeriatullahın varlığına armağan olsun” diyen muvahhid hukukçular ile şeriata karşı mücadele etmenin ‘sevap’ olduğu fetvasını veren müşrik kanuncuların kavgası devam ediyor. Osmanlı’nın Yeniçerileri “Şeriat isterük!” diye ayaklanırken, gerçekte istedikleri şeyin ne kadar cahiliyseler, Cumhuriyet’in Yeniçerileri de “Kahrolsun Şeriat!” diye koro halinde tempo tutarken, düşmanı oldukları şeyin o kadar cahiliydiler. Cehalete dayalı dostlukla cehalete dayalı düşmanlığın, “cehalet” zemininde aynı gözede buluşması demeye gelen bu tavırların çıkardığı toz-duman arasında şeriat, hep bir düş kuşu, hep bir Simurg olmayı sürdürdü. Oysaki şeriat, insanları hayat kaynağı olan suya götüren yolun adıdır. Şeriat denildi mi hayat ve saadet akla gelir. Bilmediğinin düşmanı olan aldatılmış cahil yığınları bir yana bırakacak olursak, “Yaşasın menfaatlerimiz!” diyemedikleri için “Kahrolsun şeriat!” diye tempo tutanlar, “insanın mutluluğu” önünde ciddi bir engeldirler. Hakeza “Yaşasın şeriat!” diyenlerin, Allah’ın iradesine uygun yeni bir hayatın inşası için gerekli gayret, birikim ve “temsil kabiliyeti”nden yoksun olmaları ve “Kahrolsun şeriat” diyen kökten köksüz müşrik ve münkirlerin karşısında kekeme kalmaları “insanın mutluluğu” önünde bir diğer engeldir. Ama biz Rabbimiz Allahû Teâla’dan gelmiş olan şeriat-ı garraya tutunarak katillerin, fahişelerin, tefecilerin, faizcilerin, sarhoşların, hırsızların, soysuzların, hayâsızların, soyguncuların, sihirbazların, kumarbazların, madrabazların “Kahrolsun şeriat” demelerine aldırmadan bizi ve mensubu olduğumuz insanlık camiasını kan akıtmaktan, fuhuştan, fahşalıktan, tefecilikten, faizcilikten, sarhoşluktan, hırsızlıktan, arsızlıktan, soysuzluktan, hayâsızlıktan, soygunculuktan, istilâcılıktan, işgalcilikten, talancılıktan, sihirbazlıktan, madrabazlıktan kurtardığı için bedenimizin bütün hücreleriyle “Yaşasın şeriat, bize verdi hayat” diye haykırıyoruz.
İnsan olarak şeriata karşı minnettarız. Şeriat olmasaydı; insanlar Allah’ı tanımaz ve adaleti bilmezlerdi. Başka bir ifadeyle şeriat gelmeseydi yeryüzünde insanlıkta olmazdı. Şeriat, hukuktur.
Şeriata karşı çıkmak, haksızlığı ve hukuksuzluğu beraberinde getirir. Bunun için diyoruz ki; şeriatsız hayatlar birer leş, toplumun şeriat ile idare olunmasına müsaade etmeyen idareciler Firavunlara, Nemrudlara kardeş, şeriat ile idare edilmeyen memleket ise kabir karanlığına eş. Altını çizerek diyoruz ki; şeriat; insanı hayvandan, şehri ormandan ayıran Rabbanî nizamın adıdır!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.