Cahili statükonun mühimmat bekçileri
Cahili statüko, putlardan kopmamak ve putları kutsayarak putperestlikte bulunmaktır. Mevcut la dini cahiliyye rejimini kutsamak, statükoculuktur. Statükoculuk, putların bağrında kalmaktır.
Yeryüzünde putperestler, atalarından kalma putlara dokunmayı, putları kırmayı asla ve kat’a kabul etmezler. Tarih boyunca bu hep böyle olmuştur. Allahû Teâla tarafından gönderilmiş hidayet önderleri olan Peygamberler, kavimlerini, toplumlarını putlardan ve put kalıntılarından kurtarmak istediklerinde putları kutsayanların saldırılarına uğramışlardır. Münkir ve müşrik kavimlerin Peygamberlere karşı direnmeleri, Peygamberleri ataların dinini ortadan kaldırmaya çalışan mufsidler olarak nitelemeleri, statükoculuk hastalıklarındandır.
Putları kutsamak, dokunulmaz kabul etmek, putperestlerin işidir. Statükoculuk, putperestliğin çocuğudur. Statükocular, putperestlerden sayılırlar. Bakınız Nemrudî düzende putperestlerin putlarına dokunan ve onları fiilen kıran Hz. İbrahim (as)’a karşı statükocular ayaklanmışlardır. Allahû Teâla buyuruyor: “Dediler: “Onu yakın, ilahlarınıza yardım edin, eğer bir iş yapacaksanız.” (Enbiya Sûresi/68) Bu ayet-i kerime aynı zamanda putperest statükocularının çok zalim ve gaddar olduklarını bize hatırlatır. Nemrudî düzende statükocular, Nemrudî düzenin yetkililerine putlarına dokunan, putlarını kıran Hz. İbrahim (as)’i yakmayı teklif etmişlerdir. Statükocular cahili sermayeye dayanan gayr-i meşru saltanatları yıkılmasın, düzenleri bozulmasın diye muvahhid insanları ortadan kaldırma yoluna gidebilirler. Asrımızda Nemrud’a tabi olanların, Ebu Cehil’i dinleyen Mekke’li müşriklerin taptıkları taştan, tahtadan, tunçtan putların bir kısmı var olmakla birlikte artık bu putların yerini yeni çağdaş putlar almıştır. Günümüzde kurultaylarda, parlamentolarda, beynelakvam/kavimlerarası kurum ve kuruluşlarda icad edilip kağıtların üzerine nakşedilen Allah’ın hükmünü ve hakimiyetini dışlayan, Allah’ın hükümlerinin uygulanmasına geçit vermeyen kanunlar, kurallar, kaideler ve yasalar birer putturlar. Mü’mince bir niyetle bu putlara dokunduğunuzda, bu putları kırdığınızda statükocuların direnişiyle karşılaşırsınız. Tıpkı Nemrudî düzendeki putperestlerin “Hz. İbrahim’i yakın” demeleri gibi sizi idam edecek, sizi yakıp ortadan kaldıracak kurumlara havale edebilirler. Bunlar cahili statükonun mühimmat bekçileridir. Zulüm sarayının taşlarını yerinden oynattınız mı, salladınız mı anında harekete geçerler. Bunun için diyoruz ki; putçu rejimlerde putlara dokunanlar, putları kırmaya çalışanlar, zulüm sarayının taşlarını yerinden oynatıp düşürmek isteyenler, Hz. İbrahim (as)’in başına gelenleri, Hz. Muhammed (sav)’e Mekkeli müşrikler tarafından yapılan muameleleri göze almalıdırlar.
İnsanların yaptıkları en doğru işler duyulacak diye ödlerinin patladığı ve yanlışları ile öğündükleri bir ülkede hüküm sürmekte olan statükoculuktur. Statükocular, menfaate, çıkara dayalı saltanatları yıkılmasın, düzenleri bozulmasın diye her iyiliğe peşinen savaş açmışlardır. Bunlar, cahili statükoyu korumak için harekete geçip yürüyüşler yapabilirler. Bunlar Nemrudî düzende Hz. İbrahim (as)’a karşı da yapıldılar. Allahû Teâla haber veriyor: “Onlardan önde gelen bir grup: “Yürüyün, ilahlarınıza karşı (bağlılıkta) da kararlı olun (sabredin); çünkü asıl istenen budur” diye çekip gitti” (Sad Sûresi/6) Bu ayet-i kerimenin ışığında ülke insanlarını iyiliklerin, güzelliklerin aleyhinde örgütleyenler, Nemrudî düzende Hz. İbrahim (as)’a karşı direnen statükocuların mühimmat bekçileridir. Fıtrî olan hürriyet gündeme geldiğinde arızî olan köleliğin bayrağını dalgalandırıp doğruları kabule yanaşmayan, üstünlerin hukukunu hukukun üstünlüğüne tercih edenler, cahili statükonun mühimmat bekçileridir. Bunların Hak ve hakikat nezdinde hiçbir kıymeti harbiyeleri yoktur. Hukukun üstünlüğünden yola çıkanlar, bunların yani cahili statükonun mühimmat bekçilerinin ayak diretmelerini görünce yollarını değiştirmeye kalkışanlar, yoldan çıkan veya yol arkadaşlarını taşlayanlar, hakikat şahidliğini yapmak yerine cahili statükonun mühimmat bekçilerinden olanlardır. Şunu bilelim ki; cahili statükonun varlığından kaynaklanan bir zulüm varsa, hangi gerekçe ile olursa olsun, bu zulme yandaş olan da zulme ortaktır.
Cahili statüko, ataların putlarından vazgeçmemektir. Atalarının yanlışlarını, yaşıtlarının doğrularına tercih edenler, doğrudan doğruya yanlışlara kurban gidenlerdir. Kendini Müslüman olarak tanımlayan kişi neyi ve neden muhafaza ettiğini çok iyi bilmek zorundadır. İslâmî değerleri hıfz etmek adına müesses keyfî, küfrî ve cebrî müşrik sistemin öğrettiği ve benimsediği ilkeleri ve inkılapları takdis edip muhafaza etme yoluna girenler, genelde kendilerinin ve dinlerinin aleyhlerine çalışan müşrik sistemin koruyucusu olmak durumunda kalırlar. Yani bir müşrikten daha çok müşrikin ilkelerini ve inkılâplarını sahiplenip savunurlar. “Zulme taraf olana ateş dokunur’” sözünden yola çıkarak şunu söyleyebiliriz, cahili statükonun bekçiliğini yapan, cahiliyyenin kurbanlarındandır.
İslam dinine karşı yaptığı tahribat ve dindarlara karşı yürüttüğü baskı politikasını sürdüren cahili statükonun varlığına hizmet etmek, dinlerini ve dinlerinden kaynaklanan değerleri muhafaza etmekle mükellef olan Müslümanların üzerine vebali kaldırılamayacak yükler yükleyecektir. İslâm inkılâbı talebinde ve faaliyetinde bulunması gereken Müslümanların kendilerini ‘Muhafazakâr Demokrat’ yaftasından kurtarmaları gerekmektedir. Aksi halde cahiliyyeye kurban gitmek mecburiyetinde kalırlar.
Müslüman olarak varlığını dinimizin mahkûmiyeti üzerine bina etmiş keyfî, küfrî ve cebrî müşrik rejimi sahiplenip savunmamız, geliştirip güçlendirmeye çalışmamız, kendimizle birlikte dinimizi de inkâr etmek anlamına gelir. İslâm’ın maslahatına ve de Müslümanları temsilen cahili statüko güçleriyle ittifaka girenler, İslâm dininden istifa edenlerdir. Hiçbir Peygamber, kavminin cahiliyye mantığıyla uzlaşmaya gelmedi. Hiçbir Peygamber kavminin cehaletini, yanlışlarını ve yalanlarını dokunulmaz kılmadı. Aksine gelen bütün Peygamberler, cahili statüko ile hesaplaştılar. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) de hak dini batıl dinlerin üzerine geçirmek için geldi. Allahû Teâla buyuruyor:
“Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Peygamberini hidayet ve hak din ile gönderen O’dur. Şahit olarak Allah yeter.” (Fetih Sûresi/28)
“Müşrikler hoşlanmasa da/Allah’a ortak koşanlar istemese de, hak dini bütün dinlerden üstün kılmak için Peygamber’ini hidayetle ve hak dinle gönderen O’dur.” (Tevbe Sûresi/33)
“Müşrikler hoşlanmasa da/Allah’a ortak koşanlar istemese de, hak dini bütün dinlerden üstün kılmak için Peygamber’ini hidayetle ve hak dinle gönderen O’dur.” (Saf Sûresi/9)
Bu ayet-i kerimelerde “Müşrikler hoşlanmasa da” ibaresi iki sefer tekrar edilmiştir. Bunun anlamı; Hak dinin hakimiyeti, batıl dinlere/sistemlere, rejimlere karşı gerçekleştireceği adalet inkılâbı’nın karşısında cahili statükonun mühimmat bekçilerinin şiddetle direneceklerdir. Ama cahili statükonun mühimmat bekçilerinin bütün direnişlerine, hilelerine, desiselerine ve entrikalarına rağmen adaleti, hukuku ve Rabbanî olan bütün değerleri topluma hâkim kılmak çok önemli bir vazifedir. Bu hususta Allahû Teâla huzurunda hesaba çekileceğiz. Statükoculuk ve cahili statükoculuğun mühimmat bekçileri karşısında gösterdiğimiz her zaafımızdan, her tavizimizden hesap vereceğiz. Şunu unutmayalım ki; söylememiz gerekirken söylemediklerimiz, yapmamız gerekirken yapmadıklarımız hususunda Allahû Teâla karşısında özrümüzün yokluğu, günahlarımızın çokluğundan daha tehlikelidir!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.