Bayat bir “proje”
Terörün tırmandırıldığı sath-ı mâilde terör örgütünün “Ramazan” vesilesiyle duyurduğu “eylemsizlik” kararının kısa süreli ve şartlı olması, akıbetine dair endişeler vermekte.
Zira ülke içinde ve dışında, başta Kandil olmak üzere özellikle Kuzey Irak’taki kamplarda silâhlarıyla teröre hazır beklemekte olan terörist grupların, daha önce olduğu gibi güvenlik güçlerinin terör operasyonlarını bahane ederek “savunma” paravanında eylemlere devam etmezse bile, referandumdan sonra terör olaylarının yeniden avdet edeceği anlaşılmakta.
Koşulan “son tarih” 20 Eylül’den önce PKK’nın İmralı’dan aldığı tâlimatla ilân ettiği “tek taraflı ateşkes” yine “bazı özerk terörist gruplar”ca “tek taraflı” bozulmazsa bile, “eylemsizlik şartları”nın ağırlığı, referandum sürecinde iktidarın elini güçlendirmek amacıyla açıklanan bu son manevranın da “terörün tasfiyesi”nde öncekiler gibi bir netice vermeyeceği görülmekte…
Diğer yandan Marksist-Leninist terör örgütü dini istismar etmekte; terör grubu sempatizanı “önder imamlar” benzerî maskelerle ırkî tefrikayı dine dayandırma taktiğine bir yenisi eklenmekte. Geniş muhâfazakâr kesimlerde “kabul görme” şaşırtması yapılmakta…
Doğrusu, terörü bırakmanın “şartı” olmaz. Demokratikleşmenin “ön şartı” olmaz. Demokratikleşme, hak ve özgürlükler, şartsız istenir. Öcalan’dan Karayılan’a ve Demirtaş’a kadar terör örgütü ve BDP sözcülerinin ileri sürdükleri “şartlar”da demokrasi ve özgürlükler değil, öncelikle terörist başının “muhatap” alınması ve “yol haritası”na göre “özerklik”le Türkiye’nin bölgesel ve etnik ayrışmaya tabi tutulması gelmekte…
ÖZERKLİĞİN AKIBETİ…
Bu maksatla, 30 bin insanın katlinden sorumlu terörist başı ve PKK, “Kürtlerin temsilcisi” haline getirilip “Kürt sorunu”nun kilidi olarak sunulmakta. “Özerklik” paravanında Türkiye’yi ırkî ve bölgesel taksim üzerine parçalama siyasî stratejisi, dayatılmakta.
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Baydemir’in “özerk Kürdistan’ ve “özerk Doğu Karadeniz” gibi Türkiye’nin eyâletlere bölünmesi olarak orta attığı, Demokratik Toplum Kongresi’nin “özerk Kürdistan” olarak bildirdiği ve BDP eşbaşkanı Demirtaş’ın “ademî merkeziyet” olarak dile getirdiği, “temel eylemsizlik şartı”nın hedefi bu…
PKK’nın eylemsizlik kararının süresiz olması ve Kürt sorununun çözümü için ortaya atılan ve “sivil yol” olarak propaganda edilen “diyalog şartı”nda “özerkliğin” öne sürülmesi, daha baştan işi yokuşa sürmekte. BDP eşbaşkanı Demirtaş’ın, “Terör örgütünün silâhlarını bir kampa bırakmasından önce hükûmetin atacağı adımları görmek gerekir” demesinin, “BM’nin devreye girip” meselenin uluslar arası alana çekilmesinin anlamı bu. Hatta “Cumhurbaşkanı Gül’ün “Devlet gerekeni yapar” dediği, “İrlanda türü temas konusu” da bu anlama geliyor…
Aslında terör örgütünün beş haftalık “geçici eylemsizlik” kararı için ileri sürdüğü “özerklik” şartı, gelişmiş çağdaş demokratik yöntemlerde modası geçmiş milletleri bölüp parçalayan neticesiz bayat bir proje. En açık iki son örneği ile Çekoslovakya ve Yugoslavya’da görüldü. Hangi isim altında olursa olsun özerkliğin uygulandığı ülkeler bölündü. Özerk bölgeler ayrı ayrı devletlere parçalandı…
Bunun içindir ki, Bediüzzaman’ın bundan 90 yıl önce Osmanlı Ahrar Fırkasının aktif kurucularından Prens Sabahaddin’in “adem-i merkeziyet fikri”ne karşı verdiği cevap, geçen süre içinde daha da haklılık kazanmakta. (Eski Said Dönemi Eserleri, Yeni Asya Neşriyat, 183-184)
“ŞARTLAR”IN ARKA PLÂNI…
İthal “adem-i merkeziyet”in “muhtariyetle -özerklikle” kalmayacağını birdenbire kuvve-i merkez kaç kuvvetine inkılâp edeceğini; milleti birbirine bağlayan bağları ve yolları kesip koparan ırklar ve mezhepler arasındaki şiddetli ayırımcılıkla, ihtilâfların tahrikiyle milleti ayıracağına birbirinden koparıp dağıtacağına dikkat çeker. Bağımsızlık” perdesinde başına buyruk “tavâif-i mülûk” dediği devletçiklere bölüp parçalayacağını ikaz eder.
Ülkenin ayrı ayrı meclislerle ve bayraklarla “eyâlet sistemi”ne geçmesinin hâricî ifsad şebekelerinin kavmiyetçi-ırkçı işbirlikçilerle ecnebinin parmak karıştırmasına zemin hazırlayacağını haber verir.
Bunun yerine, “üsûl-ü merkeziye” dediği demokratik ve vatandaşlık mensubiyet râbıtasının birlik ve beraberlikle hak ve hürriyetlerin geliştirilmesini, “serbesti-i inkişâf” dediği maddî ve mânevî gelişme ve kalkınma özgürlüğünün topyekûn milletle beraber sağlanmasını ders verir. Milletin umumî ortak geleceği millî menfaatinin, “hasene-i uzma” dediği demokrasi ve hürriyetin büyük maslahat, iyilik ve hayrının “ittihad-ı millî” ve “muhabbet-i millî” dediği millî birlik ve sevgide olduğunu izâh eder.. .
Her kavmin bekâsının sebebi olan millî örf, âdet ve geleneklerinin, konuşma dilinin, edebiyatının, fikir ve kültürüne ait kabiliyetlerinin bu bütünlük içinde ancak temin edilebileceğini belirtir…
Aksi halde, “adem-i merkeziyet”le başlayan “muhtariyet-özerklik” düşüncesinin ve “bağımsızlık”la devam eden plânın, idârî hüviyette kalmayacağını, Birinci Dünya Savaşında görüldüğü gibi ecnebilerin parmak karıştırmalarıyla tefrikayla iftirak fitnesine sürükleyeceğini uyarır…
Terör örgütünün “eylemsizlik kararı”nın arka plânındaki “şartlar”a bu adeseden bakıldığında işin içyüzü ortaya çıkıyor…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.