Çatı katında şarkı söylemek!
Sözümüz kimseye değil, fakat belki de çerçeveye giren herkese. Şüphelenen, fotoğraf karesinde ben de var mıyım? der ve kendini arar.
Ne mi anlatmak istiyoruz?
Büyüklere masallar değil.
Sana zaten iki asırdır artan yoğunlukla masal anlatıldı. Bir anlamda bugün tv de görüntülü masala dönüştü....
Necip Fazıl merhum, şiir sevdası hücrelerine işlemiş bir dev san’atkardı. 13 yaşında başladığı şiir, ‘toplayın eşyamı işim acele’, dediği zamanlara dek sürdü. Son şiirlerinden biri yine ne kadar da sade ve ne kadar da okyanus derinliğinde. ‘Yandı kitap dağlarım ne garip bir hal oldu/Sonunda bana kalan yalnız ilmihal oldu!’
Bir ömür biriktirdiği kitapları, en azından gözünde tutuşup kül olmuşken yalnızca ilmihali kendine saklamıştır. ‘Sonunda bana kalan yalnız ilmihal oldu.’ Hani şehirlere gidersiniz. Şehir rehberi/Guide vardır. İstanbul’un da DC’nin de Paris’in de her şehrin haritalı, krokili rehber risaleleri olur. Seyyah, onlarla şehri tanır.
İlmihaller de bu dünya seyyahı insanın sonsuzluğa çıkan yolunda rehber kitabı.
İlmihal, tedavüldeki bilgiyi sunar.
Kurtarıcı bilgi.
İşte Necip Fazıl bu.
Bu şiir adama bir gün bir genç, gelme cesareti gösterir. Niye cesaret? Bir söz vardır. Orada der ki ‘takarrübü’s sultan, ateşi suzan’. Sultana yakın olmak, ateşe yakın olmaktır. Dersimizde sözü edilen şahsın Sultan’üş Şuara olduğu malumdur.
Gencin koltuğunun altında bir dosya vardır. Şiirler yazmıştır. İster ki mısraları bir üstadın mihenk taşına sürtülsün. Öpülesi heyecanlar sahibidir. ‘Üstadım der, genç, dosyayı gösterirken şiirlerim, şiirlerime bir bakar mısınız, olmuş mu?’ Bu yazının sebebi, Necip Fazıl’ın o gence verdiği cevaptır. Gencin yüzüne bakar ve mustarip bir ifadeyle şunu söyler:
-Evladım, alt katta yangın varken, çatı katında şarkı söylenmez!
Sene 1970’lerdir. Her gün sokaklarında 20-25 kişinin öldüğü bir memleket yanmaktadır. O ortamda Necip Fazıl ve sayıları belki bir elin parmakları kadar olan fikir adamlarının kalemleri, mızraklar, kılıçlar, gürzler gibi canhıraş bir çarpışmadadır. Cevap da buna işaret ediyor. Şiirin günü değil, bırak şiiri de safa koş demekte.
İster sütunlarda, ister ekranlarda, ister mikrofonlarda, isterse internet ortamlarında elinde kalem olan bazı dostlar, çatı katında şarkı söylemekteler. Sanki Lale Devrindeler. O devirde bile kalem sahipleri bu kadar asude değildi.
12 Eylül referandumu, hukuk zemininde cereyan eden bir siyset meydan muharebesidir. Yüzde 70’den düşük evet bu milletin ayıbı olur.
Bu meydan muharebesinin kazanılması gerekir.
Kader 200 yılda bir büyük fırsatı karşımıza çıkartmıştır.
Recep Tayyip Erdoğanlar, Abdullah Güller ve muharebedeki diğerleri, bu kadro, Necip Fazıl’ın rahleyi tedrisinin bereketidir.
Merhum, bugün hayatta olsaydı kesinlikle ‘evet’ derdi.
Eli kalem tutan herkesin şarkıyı kesip yangını görmesi gelmesi lazım.
Bırak şarkıyı da saflara koş!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.