“Nereye çekersen çek her yere gider”
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, referandumdan hemen sonra Avrupa’ya gidecekmiş. Orada ne yapacağını da geçen gün bir mitingde açıkladı. Başbakan’ı Avrupalılara şikayet edecekmiş.
Ergenekon’un avukatlığına CHP Genel Başkanlık makamı olarak devam edileceğini ve bu konuda Baykal’ı hiç aratmayacağını daha önce birkaç kez deklare eden Kılıçdaroğlu, bu sayede ulusalcı çevrelerden aldığı tam desteğe aldırmaksızın, kendi ülkesinin Başbakanı’nı ecnebilere şikayet edeceğini, hatta elinde başkaca malzemeler varsa ihbar ve ispiyonda bulunacağını, böylece oralardan siyasi istikbali için destek bulmayı umduğunu ve beklediğini ilan etmiş oldu. Bu beklenti bir yerde ret cephesinin bulduğu yeni “önderliğin” sınır ötesi kuvvet merkezlerinden destek arayışıdır.
Halihazırdaki hükümeti askeri tertiplerle bertaraf edemeyeceklerini anladıktan sonra, çaresiz, demokratik yolları zorlamaya karar verip, ancak mevcut liderliğin yetersiz kaldığını düşünerek, kaset skandalıyla referandum yarışında at değiştiren malum irade, şimdi de “dış destek” arayışına girişti. Ancak bütün bunlar yapılırken, ret cephesinin ulusalcı sol kanadını oluşturanlardan hiç kimse çıkıp da “Ak Parti’den kurtulmak karşılığında değerlerimizi mi yiyeceğiz” diye sormuyor.
Ki bu camianın kalemşörleri ve sermaye sahibi kimi ağababaları 27 Nisan bildirisi sürecinde Atlantik ötesinden destek bulunması gerektiğini açık açık yazmış ve söylemişlerdi. Zeyno Baran gibi şahıslar ve çok sayıda sınır ötesi hücreler, etkili lobileri harekete geçirmek için devreye sokulmuştu. O dönemde muhtemel bir askeri müdahale için “Sizin çocuklarınız olarak bir kez daha iş başarmaya hazırız” tekmili verenlerin, şimdi yeniden, ancak bu sefer daha rafine ve demokrat bir kisve altında aynı şeyi tekrarlamaya kalktıkları görülüyor.
Daha dün Sosyalist Enternasyonal’den militarist çıkışları yüzünden dışlanmakla karşı karşıya kalan CHP’nin şimdi AB makamlarına, ülkelerinin meşru hükümetini şikayete gidiyor olmaları düşündürücüdür. Mevcut konjonktür ve yürürlükteki yasalar ve ülkenin bağımsızlıkçı dokularının aldığı yaraların elverişli hale getirdiği kişiliksiz ortamın herkese bu hakkı tanıyor olması, tutarsızlığı ve ne pahasına olursa olsun bu güne kadar dillendirilen ilkelerin çiğnenmesini meşru kılmaz. Bir şeyi sabah akşam tekrarlamanın o şeyi içtenlikle savunmak ve temsil etmek anlamına gelmediğini buyuran Ziya Paşa, “Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz / Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde” diyordu.
Mevzu müktesebatımızdan açılmışken, Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın şu sözlerini de Kılıçdaroğlu’nun bu güne uyarlanmasında yarar var diye düşünüyoruz:
“Zaman oldu ki yaldızlı salonlarda süslü sözlerle, yahut dar geçitli günlerde keskin kızıl nişanlarla sosyalist, hatta komünist olmak modalaştı. Kıvırcık kadar kuzu postundan yapılmış kaşların üstüne yıkılmış, kıpkızıl tepesinden kan damlayan Papak-Kalpaklarımızla, Bolşeviği de andırırdık, Kurmay Subayı da. Nereye çekersen çek. Her yere gider.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.