Hakimiyet azınlığın mı olmalı?..
Türkiye'de hemen her hususta olduğu gibi yargı hususunda da problemler var. Her adli yıl açılış konuşmasında dile getirilen bu konu, daha uzun yıllar konuşulacak gibi. Çünkü başta bu türden konuşmayı yapanlar olmak üzere herkes, bu meselenin akşamdan sabaha halledilebilecek bir mesele olmadığının farkında.
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker de, beklendiği gibi, yeni adli yıl açılış konuşmasında ağırlıklı olarak bu konuya değindi.
Gerçeker'in konuşmasında umumun katılacağı birçok bölüm vardı şüphesiz. Ancak çoğunu açıktan verdiği bazen de satır aralarına gizlediği mesajlarıya Gerçeker, anayasa değişikliklerinden duyduğu rahatsızlığı dile getirdi, esas olarak.
Malum, 12 Eylül'de oylamaya hazırlandığımız anayasa değişikliklerinin en önemli iki maddesi, AYM ve HSYK'nın üye sayıları ve işleyişleri ile alakalı bazı hususları düzenliyor.
Öngörülen düzenlemelerden memnun olmadığı bilinen Gerçeker, bu değişikliklerin neden gerekli olduğuna dair mesajlar da verdi aslında. Tabii anlayanlara...
Şu sözler, Gerçeker'in açılış konuşmasından:
''Anayasa hukukunun ve siyaset biliminin temel kuralı 'halkın egemenliği, her zaman halkın özgürlüğü demek değildir'. Çoğunluğun baskısının olduğu yerde özgürlükten söz edilemez. Sonuçta, demokrasi zedelenir, özgürlükler ortadan kalkar. (...) Azınlık oylarını bütünüyle yok sayan bir 'çoğunlukçu demokrasi' anlayışı çağ dışıdır. Çoğulcu demokrasilerde, çoğunluğun elindeki iktidarı sınırlayan başta yargı olmak üzere çeşitli anayasal kurumlar bulunmaktadır. Çağdaş demokrasinin temeli de budur. Bu konu insan hakları ile temel hak ve özgürlüklerle de doğrudan ilgilidir. İnsan haklarının, temel hak ve özgürlüklerin, çağdaş çoğulcu demokrasilerde hiçbir şekilde ihlali düşünülemez."
Teorik olarak bu sözlere evet demek mümkün... Tabii ki azınlığın hakları ihmal edilmemeli... Ama bu sözleri başörtüsü yasağı pratiğine uyguladığımız zaman karşımıza çıkan şey, çoğunluk üzerinde azınlığın hakimiyeti olmuyor mu?..
Çağdaş çoğulcu demokrasi, halk adına egemenliği kullananların, halka rağmen halkın özgürlüğünü kısıtlayabilmesi, hatta düpedüz gasp edebilmesi demek midir?..
İnsan haklarının, temel hak ve özgürlüklerin ihlalinin düşünülemeyeceği çağdaş çoğulcu demokrasi, o nerede?..
Kendisi gibi düşünmeyenlerin tamamını yok sayan bir anlayışın, hakikaten bu türden bir şey istediğine inanacak kadar saf insan var mıdır bu memlekette?..
Yaşanan bunca travmadan sonra hem de!..
Bir avuç azınlığın talebiyle, yürürlükteki kanunlara aykırı bir şekilde uygulanan başörtüsü yasağı, ciddi bir insan hakları ihlali iken, 'halkın egemenliği her zaman halkın özgürlüğü demek değildir' sözlerini bir Yargıtay Başkanı'nın ağzından duymak, doğrusu incitici...
Halkın özgürlüğü denilen şey, kendilerini halktan bile saymayanların, halka hayat tarzı dayatması mıdır yoksa?..
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'in Türkiye'nin problemlerini dile getiren ve bunlara çözüm öneren bir konuşma yapmasını beklemek, onu o mevkiye getiren insanların hakkı değil mi?..
Mesele şu: Aslında yetersiz de olsa, AYM ve HSYK'nın üye sayılarında ve işleyişlerinde öngörülen değişikliklerin, son merci olan bu iki kurumun kendilerini aşan kararlar almaları alışkanlığına mani olabilecek hususlar olması, referandumda evet denilmesi için başlıbaşına yeter bir sebep.
Hayır denilmesi için uğraşanların dile getirdikleri hususların hiçbirinin herhangi bir dayanağı yok ve onlar, mümkün olan her vesileyle kafa karışıklığı meydana getirerek, belki değişiklikleri engelleyebileceklerini düşünüyorlar sadece...
Çoğunluğu baskı altında tutmayı sürdürebilmek için...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.