Ne yapmalı?
AK Parti’yi kapatmak için açılan dâva hakkında, bu partiye oy vermiş ülke seçmeninin neredeyse yarısı ne hissediyordur acaba? Ya da bu partiye oy vermemiş olsa da gönlü halkın maslahatından yana olan insanların hâlet-i ruhiyesi nedir? Sanırım herkesin üzerinde ittifak edeceği hüküm cümlesi; “büyük hayâl kırıklığı”, olacaktır..
Bu sukût-ı hayâlin en büyük sebebi; kapatılmak istenen partinin aşırı kabul edilen davranışlardan uzak durması, fincancı katırlarını ürkütmemek için başörtüsü mağdurlarına uygulanan gayrî insânî yasağı dahi çözmek amacıyla 5 yıl beklemesi, iç ve dış siyasetlerinde genel anlamda pragmatist bir yol takip etmesi, bir anlamda Türkiye insanının kahır ekseriyetinin ortak vicdanını siyasetine yansıtmasıdır.
Ama bu, son yıllarda yaşadığımız toplumsal dönüşümün çapını ve ona direneceklerin ellerindeki imkânları iyi hesap edememekle alakalı bir yanılsamanın ürünüdür maalesef.
Devlet ve toplum ilişkisinin normale dönüşmesini istemeyen devlet içi örgütlenmeler, siz buna çeteler deyin, mutlaka direnecekti. Normalleşmenin sıkıntısız olmasını beklemek, en azından, demokrasi tarihimize damgasını vuran darbe geleneğimize aykırıydı. çeteler, tamamen tasfiye edilmediği müddetçe de böyle olacaktır.
“Bu sefer işler yolunda yürüyecek”, beklentisinde olanlar vardı ise eğer, bilinsin ki; bu, köklü sosyal dönüşümlerin krizler barındıran ruhuna aykırıdır. Buna, halk iradesini varlığına tehdit gören sistemin merkezine yerleşmiş seçkinci tabakayı iyi analiz edememeyi de eklemek gerek. Zira, her sosyal değişim siyasetten ekonomiye, bürokrasiden medyaya; geniş bir alanda güç kaymasını ifade eder de ondan.
Devlet imkânlarını halkın değil, babalarından kalan bir miras gibi gören, devletin sert çekirdeğine kümelenmiş bu klikler, dogmatik klanlarının imtiyazlarını korumak için her türlü çılgınlığa müracaat edeceklerdi.
Ne demek istediğimizi daha iyi anlamak isteyenler, 3 Şubat 2008’de, Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan emekli Tümgeneral Doğu Silahçıoğlu’nun “çıkış yolu” başlıklı makalesini internetten bulup okusunlar. Ya da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, AK Parti’yi kapatma dâvasını geciktirdi diye onu alenen tehdit eden eski tüfek İlhan Selçuk gibi gerilimden beslenen medya darbecilerini..
Bundan dolayıdır ki; adâlet dağıtması gereken, ülkenin en üst yargı kurumlarının yaptıkları; bu zâtların yazdıklarıyla harfi harfine örtüştüğünden; hukuksal kavramlardan çok askeri kalkışmalara dair terminolojilerle anılır oldu.
Klanlarının çıkar mücadelesini veren gayrî millî unsurların yapabilecekleri çılgınlıkları önemsemek gerekirdi elbet. Bunların iyi niyetlileri bile skolastik düşünceyi aydınlanma sanan, aydınlıkları karanlıklarından menkul ezberci dogmatikler olduğundan, ne yazık ki; verecekleri tahribat, ülkenin yıllarına mâl olabilecektir.
Hukukî kavramlarla kamuflaj edilmiş niyetlerin hayra alâmet olmadığını sokaktaki insan da biliyor. Amaç, ülke siyasetini yargı üzerinden dizayn etmek, çetelerin tasfiyesini önlemek. Bu yüzden de Ergenekon çetesinin üstü örtülmemeli, bu konuda, bazı medya mensuplarının telkin ettiği gibi bir uzlaşma arayışına asla gidilmemelidir.
Evet, kriz anları vardır, yukarıda özetlendiği gibi; hakların gasbedildiği, milyonların bir kalemle çizildiği, umutsuzluk bulutlarının semâyı sardığı ve insanların; “Ne yapmalı?” diye sorduğu. Hakikaten, ne yapmalı?
Manzara ortada. Dindarlara; siyasette, ekonomide, eğitimde ve bürokraside yaşam hakkı tanınmak istenmiyor. Bütün yolların tıkandığı, akacak mecra bulmada zorlandığının sanıldığı durumlarda, “Ne yapmalı” sorusuna, benim aklıma Efendimiz'in (s.a.v.) o meşhur sözleri gelir:
“Herhangi birinizin elinde bir hurma fidanı varken, kıyamet kopacak olsa (bile), onu derhal diksin.” (Musnedi Ahmed: 3/183, hn: 12925; Buhârî, Edebi Müfred: s:168) Umutların tükendiği bir demde bile hayata umut dikmeyi buyurarak, imanın en büyük imkân olduğunu buyuran o hayata iksir sözleri...
Her şeyden önce baskılar karşısında teslimiyet psikolojisine girmemek gerekiyor.. Yenilgi zaten iç dünyada başlar. “Psikolojik Savaş” kavramı, fiili teslimiyeti gerçekleştirmek için bilimsel çalışılan bir kavramdır. Bu yüzden, umutlar sağlam tutulursa, çözüm arayışları kolaylaşır. Evvelemirde yapılacak şey; umutları azaltmak değil, artırmak olmalıdır.
Geleceğe dair umutlarını yitirmeyen halk; iradesi hiçe sayılsa da, oynanan oyunları boşa çıkarmak için birlik içerisinde olmasını, cesaretini yitirmemesini ve kışkırtmalara gelmeden alacağı pozisyonları hikmetle belirlemesini bilecektir.
İşte o zaman, nice şer gözüken ahvâlden hayırlar üretilir. “Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin” (Zümer: 39/53) âyetine iman etmiş bir toplumun psikolojik yenilgiyi kabul etmesi düşünülemez.
Bu yüzden, “Ne yapmalı” diye soranlara; “Elinde fidanı olan her iman sâhibi, elindekini toprağa diksin..” Nebevî buyruğunu hatırlatıyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.