İki 12 Eylül’ün inanılmaz benzerliği!
12 Eylül sıkıyönetim askerî savcısı Faik Tarımcıoğlu ile yıllar önce yaptığım bir 12 Eylül söyleşisinde geçen sözler geldi aklıma.
“Bir diktatörün çıkmasının önüne geçilmesi” oldu demişti Tarımcıoğlu ve örnek olarak Rusya’yı, Almanya ve İtalya’yı göstermişti.
Evet binlerce yanlışının yanında bir tane doğrusunun bulunması ne derece insanın içindeki öfkeyi dindirir bu tartışılır…
Ancak, Tarımcıoğlu’nun sözlerinde dikkatimi çeken bir bölüm vardı ki, kendime “Aynı şey gerçekleşecek mi?” sorusunu sormadan edemedim. Türkiye tarihinin kara lekelerinden biri olan 12 Eylül darbesi öncesini anlatabilmek için kitaplar yazmak gerek, bunu biliyorum ancak, kardeşin kardeşi vurduğu, kahvehanelerin tarandığı, kurtarılmış bölgelerle ülkenin farklı parçalara adeta bölündüğü, insanların ceketlerinin sağ ya da sol kollarına yama yaptırdığı, kavga dolu, çatışma dolu, kan ve gözyaşı dolu günler 12 Eylül ile birlikte bıçak gibi kesildi.
Tarımcıoğlu, haklı olarak sormuştu; “Ne oldu da, bir gün önce sokaklarda bir birini katletmeye endekslenmiş, ölüm saçmaya hazır insanlar bir gün sonra hiçbir şey olmamış gibi sustu? Her şey nasıl birden bire sessizliğe büründü? Sanki taraflar böyle bir şey bekliyormuş gibi.”
Farklı bakış açılarıyla bu durumu eleştirenler olabilir, saygı duymak gerek. Ama inanılmaz bir benzerlik vardı referandum süreci ile Türkiye’yi 12 Eylül darbesine götüren süreç arasında. Sağ ve Sol’un yerin Evet ve Hayır cephesi aldı. Kim inkar edebilir ki bunu. Siyasi parti liderleri miting meydanlarında sarfettikleri ağır sözlerle kitlelerini ateşlemedi mi? Daha da ileri giden bazı liderler, karşı tarafı hain ilan etmedi mi? 12 Eylül 1980 öncesinde bu farklı mıydı sanki? Bir birlerine kin ve nefretle bakan insanların gerekçesi farklı mıydı? Tabi ki hayır. Onlar da bir birlerini vatan haini yaftasıyla hedef alıyordu.
Birileri son güne kadar sokakları savaş alanına çevirip, okullara, polis otolarına Molotof kokteylleri ile saldırmadı mı? Sindirilmiş insanları evlerine hapsetmediler mi? Geride bıraktığımız referandum, birilerinin başarısı mı acaba? Örneğin, boykotçular. Yarın diyecekler ki “Bu bizim başarımız. Çağrımıza halkımız karşılık vermiştir.”
Böyle mi yani? Diyarbakır başta, bir çok il ve ilçede katılımın inanılmaz derecede düşük olması, gerçekten bir çağrının eseri mi? Kim inanabilir ki buna. Sokakları eğlence olsun diye mi savaş alanına çevirdiler? Onlarca kişi keyif için mi gözaltına alındı? Hakkari’nin, Yüksekova’nın, Şemdinli’nin köylerindeki insanlar gerçekten boykot çağrısına uydukları için mi oy kullanmadılar? O kadar çok tartışılacak mesele var ki burada…
Evet veya hayır pankartları taşıdıkları için, broşür dağıttıkları için birileri saldırıya uğramadı mı?
Birileri “HAYIR” için, bu ülkenin ezici bir çoğunluğunu oluşturan başörtülüleri rahibelere benzetmedi mi?
Birileri miting meydanlarında terör örgütü ele başları için af istemedi mi?
Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı’na ağır hakaretlerde bulunulmadı mı?
Sayısız tehdit ifadeleri kullanılmadı mı?
Evet bütün bunlar oldu. Sonra?
Sonrası…
Tarih: 12 Eylül 2010
Tam 30 yıl sonra aynı gün, insanlar kendi iradelerini belirtmek, ülke yönetiminde söz sahibi olduklarını göstermek, demokrasinin bir parçası olduklarını göstermek için sandık başına gittiler. 30 yıl önce yedikleri büyük darbenin acısını çıkartmak istercesine hem de…
Katılım: Yüzde 78
Bu da bir tür darbedir. Kendisini hor görenlere, adamdan saymayanlara, cahil görenlere vurulmuş büyük bir sivil darbe.
Şimdi her şey sustu. 12 Eylül 1980’de olduğu gibi. Dün yaşanan ne varsa, dünde kaldı. EVET ve HAYIR dün büyük bir savaş verdi ve kazanan EVET oldu. HAYIR diyenler kaybetti mi peki? Tabi ki HAYIR.
Darbe kalıntıları temizlendikçe, bu topraklardaki her fert, daha huzurlu bur yaşama kavuşacak.
Şimdi hepimiz şunu istemeliyiz; dün bir birini kötüleyen, bir birine adeta düşman kesilen, bir birine ağır hakaretlerde bulunan, bir birlerini hain ilan eden insanlar, bugün ve yarınlarda dünün bütün olumsuzluklarını bir kenara bıraksın. Milletin iradesinin önünde baraj olmanın, tank olmanın, postal olmanın asla işe yaramayacağını bilsin.
Dileyelim ki, dün yaşanan tüm olumsuzluklar bir bıçak gibi kesilsin…
Başbakan Erdoğan’ın, referandum sonuçlarını değerlendirirken kullandığı şu cümleler, fazla söze gerek bırakmıyor aslında.
“Bugün partiler oylanmamıştır rahat olsun. Bugün partiler arasında bir hesaplaşma yaşanmamıştır rahat olsun. Bugün ortaya konan irade farklı siyasi görüşlerden insanların inandıkları doğrulara verdikleri bir destektir'' dedi ve ekledi Erdoğan, “Miting meydanlarında ve televizyon ekranlarında bana ve partime yönelik çok ağır hakaretlerde bulunuldu. Ağır ithamlarda bulunuldu. Ben kendi adıma hepsine hakkımı helal ediyorum. Eğer bu vesile ile birilerini üzdüysem, kalbini kırdıysam, onlardan da özür diliyorum.”
Bakalım bu güzel mesajın karşılığı gelecek mi…
“EVET” milletimize temiz ve bembeyaz günler getirir inşallah.
İyi haftalar efendim…