Çobanlar, Eflatun ve Heidegger(1)...
Hulki Cevizoğlu, manken Aysun Kayacı'nın "çoban oyu, benim oyum, hani hani halkın oyu" muhabbetini Ceviz Kabuğu'na taşıdı.
E canım Aysun Kayacı'dan bilmem kaçbin yıl önce Eflatun bile benzer görüşleri dile getirmiş..
Ona sonra gireriz..
Hangi ülkenin folklorüne baksanız, illa bir dağ yamacında kavalıyla yalnızlığını gökyüzüne üfleyen bir çoban vardır..
Masallarda, hikayelerde, fıkralarda, şiirlerde vardır..
Kaç tane de kelime kazandırmıştır dilimize, "çoban çeşmesi", "çoban salata", "çobanaldatan kuşu" gibi..
Evet, sayıca daha az kelimeyle yaşarlar, ama bu daha dar kavrayışlı olduklarına anlamına gelmez..
Tam tersine daha duyuş sahibi olduklarından eminim..
çobanlar kendilerine emanet eden sürüyü, sağ salim sahiplerine teslim etmekte mükelleftirler..
İşleri, bu.
Toplumsal yaşam, paylaşımdır.
Bir profesör de bir çoban da, sosyal statüleri farklı olsa da, işlerini yaparlar…
Her biri de saygıyı hak eder.
Bir çoban, çoban olduğu için cahil değildir..
Cahil olduğu için de çoban değildir.
Bu aptal dünyada herkes payına düşeni yaşar..
Kaldı ki cehalet sadece eğitimle aşılabilen bir şey olsaydı, dünya bu kadar yaşanmaz hale gelmezdi.
Ne demiş Hintli filozof-şair Tagore ağbimiz, (Ecevit'in üstadı):
"Zekadan, akıldan, bedenden daha derin bir şey vardır, insanın kendisi; iyilik, güzellik, doğrulukla kaynaşmış asil benliği.""
Yunus Emre büyüğümüzün "Yaratılmışı severiz, Yaradan'dan ötürü" mısrasını, Hz. Peygamber'in "insanlar bir tarağın dişleri gibi müsavidir" sözlerine bağlayan aşk, budur.
Faşizme de, ırkçılığa da, sınıfsal ayrımcılığa da geçit vermeyen bir kültürden geliyoruz..
Ve çobanlar, halkımızın en arı, en lirik, en hümanist insanlarıdır..
***
Bir bakalım yaşadığımız dünyaya…
Okumuş yazmış adamlar çürütmüyor mu insanlığımızı?
Kim boşaltıyor bombaları kentlere, köylere?
Petrolcülerin, silah tüccarlarının, bankerlerin kasaları dolsun diye kim gönderiyor çocukları ölüme?
Ne yani, şimdi iş gelip, yaralı demokrasimizin günahı, toplumun en fakir, en dili yok, en sahipsiz çobanlarına mı yükleniyor?
Evet, Martin Heidegger, dünyanın en büyük filozoflarından biriydi..
Aman, ne akıllı, ne eğitimli adamdı!
Bir de şu aptal Nazilerden medet ummasaydı.. Tıpkı Eflatun'un zorbalardan medet umması gibi..
O Heidegger ki, yaşamı boyunca "utanç damgası" olarak taşıyacaktı Naziseverliğini.
Yani siz asıl cübbeli cahillere bakın..
Aysun Kayacı "ülkemi seviyorum, ağzıma tüküreyim" demiş..
Neresine tükürürse tükürsün, bana ne..
Bu ülkenin işçileri, memurları, köylüleri "ayaktakımı" sayıldılar, ben buna bakarım..
Aşağılanan milyonlarca insan, ama bizim enkırmanların çiçek demetleri Aysun Kayacı'ya gidiyor..
Pişpişle yavrum pişpişle..
Ah Ahmet Arif abi, seni anlıyorum..
Şöyle demiştin:
"Ne alnımızda bir ayıp
Ne koltuk altında
Saklı haçımız.
Biz bu halkı sevdik
Ve bu ülkeyi.
İşte bağışlanmaz
Kutsal suçumuz.."
Haklıymışsın..
Söz biter..
Söz bitince, insan insanı anlamağa başlar..
çünkü çıplaksınızdır. Ne markanız vardır artık, ne armanız..
Yahya çavuş, oğlu Demirel'e kızar mıydı?
Süleyman Demirel İstanbul'da düzenlenen Rotary 2420.Bölge Asamblesi'nde konuşmuş. Lafı yine nüfus planlamasına ve Başbakan Erdoğan'ın "her aileye asgari üç çocuk" sözlerine getirmiş.. Malum, Demirel Erdoğan'ı "çok çocuk olursa tinerci olurlar" diye gagalamıştı.. Başbakan da onu silkelemişti fena halde. Rotaryan Kulübü'nde de "nüfus planlaması" hakkında konuşan Demirel'in yanında biraderi Şevket Demirel, ailenin damadı CHP Milletvekili İlhan Kesici ile Karaköy Rotary Kulübü'nün başkanı Kemal Alemdaroğlu da varmış.. Alemdaroğlu da son yıllarda maşaallah Demirel'in manevi biraderi gibi.. Süleyman Bey nüfus planlamasına sıkı sıkıya bağlı, belki de bu yüzden çocuksuz. Gerçi İslamköylü Yahya çavuş da eşi Hacı Umman(ümmühan) Hanfendi üç çocuk yapmışlardı. Demirel'in babası Yahya çavuş'u 1960'larda Hayat dergisinde çıkan resimlerinden hatırlıyorum. Kılık kıyafetiyle fakirane Anadolu köylüsü görünümü içindeydi. Arşivimde olduğu için biliyorum. Hem 1960'larda bizim kasabada Hayat dergisi ne gezer.. Herneyse işte, Yahya çavuş'un üç oğlu, çok şükür ne tinerci oldu, ne yok yoksul.. Süleyman Bey'in ilk iki başbakanlığı döneminde düşman çatlatırcasına alıp başlarını yürüdüler.. Dönemin gazetelerinde Demirel Biraderler hakkında neler söylediler neleeer.. Banka kredileri, ucuza kapatılan kamu arsaları, vs. Süleyman Bey, "Ben mi bankalara emir verdim kredi için allasen" diye karşılık verdi ama iddiaları araştıran Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu üyelerinden bazılarının görevlerinden alınması kamuoyunda "hımm" diye karşılanmadı değil.. Başına türlü işler gelen Yeğen Yahya'yı saymıyorum bile.. Haa o yıllarda Demirel, ayranı tastan içer, "Köylülükten asla utanmam. Köylülüğü küçük görenler varsa onların karşısında dimdik ayaktayım" derdi, ya şimdi? "Hımm"..