Hırs aklın önüne geçerse..

Hırs aklın önüne geçerse..

Akıl.. Halik-i Zülcelal’in biz insanlara ikram etiği en büyük hazinelerden birisi.. Belki de en önemlisi..
Bir de “hırs” var.. 0 da her insanda bulunan, bazen iyiye delalet eden, bazen de kişinin mahfına sebep olan bir haslet.. İnsanoğlu eksik olduğundan bazı zamanlarda bu iki olguyu birbirine karıştırıyor.. Mesela; sadece aklını kullanması gerektiği bir anda işin içine hırsını ve ona paralel olarak da hasetliği, kıskançlığı katınca işler tabiri amiyaneyle çorbaya dönüyor..
Şimdi bunları niye yazdık?.. Anlatayım..
AK Parti’nin, (karşıtlarının ifadesiyle A-KE-PE) bir müddetten beri malum sebepten dolayı zihni karışık.. “Parti kapatılacak mı?.. Süreç nasıl işleyecek?.. Buna mukabil parti nasıl bir tavır alacak?.. İktidar olmasından dolayı elindeki kozlarını kullanabilecek mi?.. Milleti referanduma götürecek mi?.. Anayasa Mahkemesi'ni yeni bir anayasal düzenlemeyle devre dışı bırakacak mı?.. Ya da pes edip gidecek mi?..”
Milletin şu an yaptığı fikir cimnastiği bu şekilde.. Yurdun neresinde olursa olsun; iki, üç kişi bir araya gelse, bunlar konuşuluyor.. Biz de her an halkın arasında bulunduğumuzdan bu muhabbetlere aynel yakin şahit oluyoruz..
Değerli dostlar; kendilerini demokrasiye tam manasıyla inanmış olarak tanımlayan kişiler AK Parti’ye reva görülen bu tutumun yanlış olduğunu ve kapatma davasında açık seçik bir biçimde AK Parti’nin yanında olduklarını beyan ediyorlar.. Bunlara Avrupalı demokrat düşünceliler de dahil oluyor..
Ama madalyonun tersine bakıldığında yıllardır “sağcı” diye bilinen, hatta iman noktasında kemale ermiş olarak görünen bazı kişilerin, sırf bu partiye olan hınçlarından, siyasi ikballerini bu parti üzerinden yürütememelerinden ve siyasi çekememezliklerinden ötürü ellerini ovuşturdukları görülüyor.. Daha da ileriye gidip “dokunmayın, beter olsunlar” diyenler bile var.. İşte o zaman başlıkta belirttiğim cümle ön plana çıkıyor; “HIRS AKLIN öNüNE GEçERSE!..”
Peki hırsları akıllarının önünde giden başkaları var mı?.. üffff… Sürüsüne bereket.. Ulusalcılar.. Ergenekoncular.. Milliyetçi söylemi her şeyin üstünde tutanlar.. CHP’liler.. Aşırı solcular.. Orta şekerli solcular.. Irkçılar.. Eskiden baba Marksist olup avanta-lavanta ekonomisinden nemalanıp büyük işadamı olanlar.. AK Parti’ye rey veren insanları ‘göbeğini kaşıyan kıllı insanlar’ diye hakir gören yazarlar.. ADD’ciler.. Başörtülü talebe kızlara yasak uygulayan rektörler.. Kendilerini “Cumhuriyet Kadınıyız” diye ifade edenler.. AK Parti’yi kendi bahçelerine bina diken “acemi inşaat kalfası” olarak nitelendirenler.. “Dağdaki çobanla kendimi neden bir tutayım” deyip milletin büyük çoğunluğuna hakaret eden sarışın civcivler ve daha neler, neler!..
Hepsinin ortak özelliği; 9 ay kadar önce milletin neredeyse yarısından geçer not almış olan AK Parti’ye düşman olmaları..
Diyeceğimiz tek söz; Allah ıslah etsin..
Ederse tabii..
¥
MESELE NE BİLİYOR MUSUNUZ?..
Rahatları bozulmasın!.. Evet, mesele sadece bu..
Kim bu rahatlarının bozulmaması için uğraş verenler?.. “Rejim elden gidiyor, irtica kapıda, bunların niyeti sistemi değiştirmek” diye bağırıp çağıranlar.. Ardından da milletin önemli bir çoğunluğundan oy alan bir partiyi Anıtkabir’e gidip Atatürk’e şikâyet edenler.. Sanki şikâyet edilenlerin Atatürk’le bir problemleri var!.. Bunlar, yesinler, içsinler, eğlensinler.. Ya sonra?.. Gelsin paralar..
Geçenlerde bir televizyon programında sarışın bir mankenin söylediği söz bomba gibi patladı.. Hepiniz duymuşsunuzdur.. Tekrarına lüzum yok!..
Programda 4 kadın oturuyor.. Kafalarına göre takılıyorlar.. Birisi televizyoncu ve gazeteci.. ötekilerden biri romancı.. Bir diğeri, vakti zamanında erotik filmlere de imza atmış bir artist.. Sonuncusu da manken.. Anlatıyorlar.. Anlattıkları Erzurum’daki Mehmet Dayı’nın ne kadar umurunda?.. Ya da Kayseri’nin Yahyalı ilçesinin bilmem hangi köyündeki Hatice teyzeyi ne kadar ilgilendiriyor?.. Bırakın bunları, Türkiye’yi ne kadar alakadar ediyor?..
Tuzu kuru 4 kişi, oturmuşlar geyik yapıyorlar.. 3’ü oldukça tecrübeli.. Milletimizi eksik bulsalar da, halkımızla aynı dili konuşmasalar da, çaktırmıyorlar.. Ama manken olanı daha yavru.. Az tecrübeli.. Nerede ne konuşulacağından bihaber!. Baltayı taşa vuruyor.. Milletin çoğunu aklınca küçümsüyor.. çoban yapıyor insanlarımızı.. Belki “dağdaki ayı” diyecekti, diyemedi.. Kim bilir, belki de dili sürçtü.. Anlaşılan o ki, çobanlığın ne olduğundan haberi yok!.. Alemlere rahmet olarak gönderilen aziz ve muazzez Peygamberimiz de küçükken çobanlık yapmamış mıydı?.. Diğer Peygamberlerin pek çoğu da “çoban” değiller miydi?.. Ama hanfendinin durumu farklı.. “Manikür, pedikür, solaryum, defileler, Venedik’te mehtap, Roma’daki Aşk çeşmesi, varken çobana neden kafa yorsun!..”
Derken, 32. günün üstadı allame gazeteci Mehmet Ali Birand da katılıyor programa.. Misafir olarak anlaşılan!.. Belki de gelişi, milletin pek çoğunu çoban yerine koyan bayana destek olmak için..
Mehmet Ali Bey programda enteresan şeyler anlatıyor.. Meğer Mehmet Ali Beyefendi, her hafta sonunu eşi Cemre’yle birlikte Avrupa’da geçiriyormuş.. Bir hafta Londra, öteki hafta Paris, bir sonra ise Roma!.. Peki para?.. Mesele mi.. Ya da ne önemi var?.. Birand, memur emeklisi Hüseyin Bey mi ki?.. Ya da maaşı yetmediğinden ucuz meyve sebze almak için akşam karanlığında pazara çıkan eğitim ordusunun yılmaz neferlerinden öğretmen Necati Bey mi?.. Veyahut işçi Hasan mı?.. 0 Hasan’ki, yoksulluk sınırındaki yaşantısından kurtulmak için neredeyse alçak sürünme yapıyor.. Birand Hazretleri ise atıyor her hafta kendini Evropa’ya, stresten kurtuluyor..
Başka bir deyişle; pazartesi-cuma arası hükümete daha iyi salvo yapabilmek için Avrupa’da kampa giriyor..
Peh.. Peh.. Peh..
Ne memleket ama...


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi