Tamer Korkmaz

Tamer Korkmaz

"Ölmeyen söylenti, söylenti değildir."

"Ölmeyen söylenti, söylenti değildir."

Bugünkü yazımın başlığını, unutulmaz "Olağan Şüpheliler" filminde geçen bir replik süslüyor.

Sevgili okuyucularım, başlıkta bahsi geçen kuralı unutmayınız.

Gün gelecek, lazım olacak!

*

Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis ve beraberindekileri taşıyan uçak, on yedi yıl önce Şubat ayında, Ankara-Yenimahalle'deki Posta İşleme Merkezi'nin girişinde yere çakılmıştı.

"Düşüş"ten dakikalar sonra ben de bir muhabir olarak olay yerindeydim...

Dehşetengiz bir manzaraydı. Enkazın kokusu hala burnumdadır.

Olay anından itibaren, "etkili yetkililer" kafadan "kaza" hükmünü verdiler, kuşkuların üzerini itina ile örttüler.

Resmi Görüş, "kaza"yı uçaktaki "buzlanma"ya bağlamıştı. Devletin sözcüleri "buzlanma" dedikten sonra, hala daha kuşkulananlara neredeyse deli muamelesi yapılmıştı!

Eşref Bitlis'in ölümünün kaza olmayabileceği yolundaki görüşler bir çırpıda "komplo teorisi" diye çöpe atılıvermişti.

Org. Bitlis'le birlikte şehit olan Yüzbaşı Tuğrul Sezginler'in ailesinin açtığı davada, mahkeme, olayın buzlanmadan kaynaklanmadığı yönünde karar verdi.

Ancak, devlet bir kere "buzlanma" demişse, mahkeme ne dese boştu; artık hakikatin üzeri buz kalıplarıyla örtülecek, gerçek "derin dondurucu"da gizlenecek, demekti!

Mahkemenin kararı, soruşturmanın yeniden açılmasını sağlayamadı.

*

Aradan geçen on yedi yıl boyunca Eşref Bitlis'in ölümü ile ilgili kuşkular arttıkça arttı, "söylentiler" bir türlü ölmedi!

Özellikle de Ergenekon Davası'nın açılmasıyla birlikte; Bitlis'in uçağının bir sabotaj sonucunda düşürüldüğü, hadisenin "suikast" olduğuna dair kanaatler yaygınlaştı.

"ABD helikopterlerinin PKK'ya yardım ettiğini" saptayan Eşref Bitlis'in derin bir suikasta kurban gittiğine dair görüşler dillendirildi.

*

Bitlis Olayı'nda bilirkişilik yapan İTÜ Uçak Mühendisliği'nden Prof. Ahmet Nuri Yüksel ekranda "Yıllar sonra ilk kez açıklıyorum. Evet, kaza değil sabotajdır" diye konuştu. (22 Eylül'10)

Yüksel, Yeni Şafak'a da "Eşref Bitlis'in uçağının bomba ile düşürüldüğünü" anlattı. (3 Ekim'10)

Prof. Yüksel, olay hakkında yetkililere verdikleri raporda "buzlanma" olasılığının bulunmadığını vurguladıklarını; pilotaj hatası veya motor arızasına da rastlanmadığını tespit ettiklerini söylüyordu!

*

Bu vesileyle, 21 Eylül günü internete düşen bir ses kaydını hatırlayalım:

Söz konusu kayıtta, Ergenekon sanığı Emekli Albay Arif Doğan, "Eşref Bitlis'in ölümünün ardında ben varım!" diye konuşuyordu.

Ses kaydında adı geçen kişi, "JİTEM'in başında iken terörist yetiştirdiğinden" bahsediyordu.

*

Parçaları birleştirmeye devam edelim...

Eşref Bitlis'in, ölümünden yedi ay önce Turgut Özal'a yazdığı bir mektup da, dün itibarıyla artık gün ışığına çıkmış bulunuyor!

Mutlu Çölgeçen'in Sabah'taki haberinde...

Eşref Bitlis'in "ABD tarafından bölgeye konuşlandırılan Çekiç Güç'ün PKK'ya yardım ettiğini" saptadığını, bu durumu dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a bir mektupla bildirdiğini görüyoruz.

Bitlis, Çekiç Güç'teki bazı komutanların PKK'ya yardım ettiğine dair görüntü ve telsiz konuşmalarını tespit etmiş; ABD'li kimi komutanlarla PKK lider kadrosunun yaptığı üç toplantıya dair bilgiler edinmiş...

Eşref Bitlis'in devlet içindeki bazı unsurların da bu bağlantıyla paralel bir ilişki içinde yer aldıklarını saptadığı anlaşılıyor!

*

"PKK'nın derin devletteki bağlantılarını çözen" Uğur Mumcu, 1993'ün 24 Ocak'ında suikasta kurban gitmişti. Mumcu'dan yirmi beş gün sonra Eşref Bitlis'in uçağı sözde "kaza" ile yere çakıldı!

Bitlis'in ölümünden tam iki ay sonra ise Turgut Özal vefat etti...

"Statüko" yıllardır Özal'ın "eceliyle" öldüğünü söylüyor.

Semra Özal ise, eşinin zehirlenerek öldürüldüğü iddiasını epey bir süredir dile getiriyor.

Dikkat ettiniz mi? Semra Hanım, son dönemde artık kesin konuşuyor ve "Eşimin zehirlendiğinden yüzde yüz eminim" diyor!

Kesin konuşanlardan biri de Korkut Özal!

Bunun bir nedeni olmalı!

*

Peki ya, Özal'ın zehirlenmiş olabileceğinden asla kuşku duymayanlar kimler; şöyle bir gözümüzün önüne getirelim:

Hüsamettin Cindoruk'tan, onun Sözcü'deki akrabası Lee Van Cleef'e; oradan Hürriyet'in kimi kovboylarına kadar hepsinin...

ABD patentli Ergenekon örgütüne bakışında tam bir paralellik olduğunu hatırlayalım!

*

"Ölmeyen söylenti, söylenti değildir!"

Ya da...

Gerçeğin, eninde sonunda ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır.

İstediğimiz kadar inkar edelim...

Mütemadiyen "Komplo teorisidir, geçin bu zırvaları" diye konuşarak konforlu limanlara demir atalım veya gözlerimizi fal taşı gibi kapalı tutalım:

Turgut Özal'ın zehirlendiği gerçeğini yok etmemiz mümkün olmayacaktır!

Özal'a 1988'de yapılan suikast girişimi de; Uğur Mumcu Cinayeti de, Eşref Bitlis Suikastı da, Özal'ın 'öldürülmesi' de aynı "Gizli El"den çıkmadır!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Tamer Korkmaz Arşivi