İntihar cezbesi
Bugün isterseniz başörtüsü ucundan kaç tel saç görünürse Atatürk İlkeleri’ne uygundur yâhut kıymalı ıspanak üzerine soğuk su içilirse laiklik bozulur mu gibi “hayâtî” konuları bir yana bırakarak 120 yıl gerilere doğru bir yolculuk yapalım ki hâlihazırdaki fikrî sefâletimiz okkalı bir şamar gibi suratımızda şaklasın!
Şemseddin Sâmi Fraşeri (1850-1904) Arnavut asıllı bir Osmanlı aydını, yazarı ve düşünürüdür. Mihran Nakkaşyan Efendi ile berâber “Sabah” Gazetesi’nin kurucusu ve Latin harfleriyle basılmış ilk Türk romanı olan “Taaşşuk-ı Tal’at ve Fitnat”ın (1872) yazarıdır. Yâni görüldüğü üzere yeni Türk Alfabesi “Türk Aydınlanması”nın eseri değildir ama bu bahs-i dîger.
Galatasaray Kulübü’nün kurucusu Ali Sâmi Yen’in de babasıdır.
Şemseddin Sâmi Bey, Arnavutluğa (kavmî mensûbiyete) çok önem vermesine ve ilk Arnavutça gramer kitabını yazmış olmasına rağmen “Osmanlı ittihâdı ve asrîleşmesi”nin âteşîn müdâfîlerinden biriydi de. Ortak anlaş
ma vâsıtası (lingua franca) olarak da Türk Dili’nin vazgeçilmezliğine inanıyordu, çünki bir akıl ve iz’an insanıydı.
Pek çok paha biçilmez eseri arasında tek başına dokuz yılda kaleme aldığı altı cildlik “Kaamûsü-l-Âlâm” (1889-1898) ilk Türkçe ansiklopedidir. Yayıncısı da yine Ermeni asıllı Osmanlı aydını Mihran Efendi’dir.
Bu eserin 1898’de yayınlanan 6. cildinde (s: 4418) şu satırları okuruz:
“Memâlik-i Osmâniye kadar ahâlîsi muhtelifü-l-cins (değişik soylardan) hiçbir devlet olmayıb, gerek İslam ve gerekse Hıristiyanları müteaddîd ecnâsa münkasîm (çeşitli cinslere bölünmüş) ve muhtelif elsîne ile mütekellimdirler (muhtelif lisanlarla tekellüm eder/konuşurlar.). En birinci cinsiyeti ve kavm-i hâkim sıfatını hâiz olan Türk Kavmi olub, Anadolu’nun hemen umum ahâlîsi ve Rumeli’ndeki Müslümanların nısfı (yarısı) ve Şam (Sûriye) ve Kürdistan ve Irak (bugünki Irak’ın orta bölgesi) ahâlîsinin birer kısmı Türkdür. Lisanla hükmedile
cek olsa nefs Anadolu’nun Hıristiyanları dahî, mezhebce Rum ve Ermeni cemaatlerine mülhak (mensûb) iseler de, Türk addolunmak lâzım gelir. (./.) Türklerin hâkimiyeti yalnız lisan cihetince olub sâir hiçbir cihetce dîger akvâm-ı müslimeden (Müslüman kavimlerden) farkları yokdur.”
Biz cumhûriyeti kurarak târihimizi devâm etdirmedik, faltaşı gibi gözlerle târihimizden dışarı uğradık!
Bir bugün, 2010 Yılı’nda, uğraşdığımız ve uğraşırken boğaz boğaza geldiğimiz “meseleler”e bakınız, bir de bunların 120 sene evvel nasıl göründüğüne!
Acınacak durumdayız!
Hattâ vardığımız şu hamâkat derekesiyle merhamete dahî lâyık değiliz!
Yok, efendim, büyük devletmişiz de küresel oyuncuymuşuz da estek de köstek!!!
Biz bu kafayla, daha doğrusu kafasızlıkla gidersek geriye cenâzemizi kaldıracak adam bile bulamayız!
Anadolu bir kavimler mezarlığıdır!
Hititler, Hurriler, Mitanniler, Urartular, Âsurlular, İyonyalılar, Frigler, Lidyalılar nereye gitdi sanıyorsunuz?
Normal ülkelerde politika problemlere çözüm bulma sanatıdır.
Bizde ise yokdan problem yaratma fikr-i musallatı.
İntihar cezbesi!