Ayaklar yerde alın bulutlarda
Başbakan Erdoğan’ın son Sûriye ziyâreti vesîlesiyle, şimdiye kadar nisbeten dağınık olarak ele aldığım bir husûsa tekrâren ve topluca dikkat çekmek istiyorum.
Türkiye-Sûriye münâsebetlerini sâdece ikili temelde ele almak yanıltıcı olabilir. Aslında bu ilişkiler bir bütünün çok önemli bir parçasını, ama yine de bir parçasını oluşturmaktadır. Bunun ne demek olduğunu anlamak için Anadolu, Sûriye, Filistin, Lübnan, İsrâil, Ürdün, Kuzey Irak, Ermenistan, Gürcistan, Doğu ve Batı Trakya ve Adalar Denizi (Ege) ile Kıbrıs’ın bir ekonomik bütün olduğu vâkıasını göz önünde tutmak zarûrîdir. Burada Sâdece, başlıbaşına bir “alt-kıt’a” karakteri gösteren İran bir istisnâ teşkîl eder. Fakat konuyu bu kadar yaymadan evvel yalnızca Anadolu-Sûriye münâsebetlerini ele alacak olursak görürüz ki insanlık târihinde bilinen en eski devletlerarası yazılı sözleşme olan M.Ö. 1280 Yılından kalma Kadeş Barış Andlaşması’nın sebebi de o devrin iki dev gücü olan Hitit Kırallığı ile Mısır Fir’avunluğu’nun Sûriye’yi kimin alacağı konusunda birbirleriyle savaşmalarıdır. Netîceten Sûriye Hititlerde (Anadolu!) kalmışdır ve doğrusu da budur, zîrâ bu iki bölge ekonomik ve geniş ölçüde kültürel bakımdan ayrılmaz bir bütün meydana getirirler. Kadeş Barış Andlaşması’nın bir konusu da “Doğu’dan gelen Âsur tehlikesi”dir ki eğer politik kriminal hikâyelere meraklı iseniz bunu günümüzde “İran” diye de okuyabilirsiniz. Ama o meseleyi bir yana bırakarak yukarıda saydığım diğer devletleri inceleyince de bunların Anadolu ile bir ekonomik bütün olduklarını görürsünüz. Osmanlı yönetimi altında Birinci Cihan Harbi’nden önce yapılan son nüfus sayımında Oniki Adalar’ın nüfûsu, bugünki nüfûsundan fazlaydı. Yâni 97 yılda Yunanistan’ın nüfûsu dört milyondan onbir milyona çıkmış ama o sıra henüz Yunanistan’a verilmemiş bulunan Dodekanes (Oniki Adalar)’ınki yanılmıyorsam 300.000’den 200.000’e inmiş.
Neden?
Anadolu’yla göbekbağı kesilince, Midilli’nin eti/sebzesi 2.500 metre uzağındaki Ayvalık yerine 195 mil uzağındaki Atina’dan gelmeye başlayınca orada hayat sönüyor elbet.
Yine 1918’e kadar meselâ Diyarbakır’ın çok müreffeh bir şehir olduğunu rakamlar gösteriyor. Vaktâ ki hinterlandı Kuzey Irak’la arasına sun’î bir sed çekiliyor, Diyarbakır da sizlere ömür.
Bu bilgilerin ışığında bakarsanız “Komşularla Sıfır Problem” stratejisinin aslında dâhiyâne ve aşağı yukarı bütün dâhiyâne planlar gibi çok basit bir plan olduğunu görürsünüz. Komşularla sıfır problem demek herkese refah, herkese güvenlik ve herkese kültürel ikrâmiye demekdir!
Târihde birkaç kez, meselâ Roma, Bizans ve Osmanlı devirlerinde hakıykat olan tek ekonomik ve kültürel “birim” fikri bu sefer kılıç zoruyla değil gönül rızâsıyla ete kemiğe bürünme yolunda ve bunun önderliğini de “yine” Anadolu’nun üstlenmesi aklın gereği, zîrâ bu “entité”nin, bu “zâtiyet”in merkezinde Anadolu var.
Ben bu projeyi niçin destekliyorum, biliyor musunuz?
Ayakları yere sağlam basarken alnı bulutlara değiyor!