Hocaefendi'nin adamları
Mehmet Ali Birand'ın adıyla birlikte anılan ve en az onun kadar meşhur 32. Gün'ün ilk programını hatırlıyor musunuz?
Bendeniz az çok hatırlıyorum.
Tam 25 sene olmuş başlayalı.
Ya da şöyle söyleyelim: 25. senenin içinde.
Ekranda kocaman yazıyor, oradan biliyoruz.
Yoksa oturup seneleri saymış değilim.
*
Mehmet Ali Bey ilk programda oturduğu yerde duramıyor gibiydi.
Heyecanla hoplayıp zıplıyordu.
Her an ekrandan fırlayıp yanımıza gelecek gibi hissettiriyordu.
Bu durum uzun süre devam etti.
Şimdilerde biraz azalmış olsa da yine hareketli.
Programcılık okulu gibi, birçok genç haberci yetiştirdi o program yıllar içinde.
Çoğu yetiştikten sonra ayrıldı, kendi dükkânını açtı.
*
Birand, iki haftadır Rıdvan Akar'la birlikte Cemaat dosyası üzerinde duruyor.
Cemaat deyince, son zamanlarda biliyorsunuz kast edilenin neresi olduğunu.
"Fethullah Gülen Hocaefendi'yi sevenler" ya da kısaca "Gülen Hareketi" denilmesini tercih edenlerle, karşısında duranlar arasında ateşli tartışmalar izliyoruz.
Polis teşkilatı içindeki kadrolaşma geçen haftanın konusuydu.
Bu hafta ise yurt içindeki ve dışındaki okullar, yapılanma, mali durum gibi konular ele alındı.
*
32. Gün'ün konuğu Hüseyin Gülerce, önemli bir noktaya değiniyordu dünkü yazısında.
"Kanaatimce, önyargıları ve korkuları terk etme, onun yerine konuşmayı, dinlemeyi ve uzlaşmayı deneme zamanı geldi artık. İnanınız, toplumun büyük çoğunluğu artık, televizyon tartışmalarında horoz dövüşü seyretmek istemiyor. Hançeresini yırtarcasına bağıranlardan, ideolojilerin amigosu haline gelmiş tiplerden, niyet okuyuculuğuna soyunmuş akademisyenlerden, daha önce mensup oldukları kurumu asla temsil kabiliyeti olmayan emekli generallerden bıktık artık."
*
Zamanla diğer meslekler içinde bulunan "Hocaefendi'nin adamları" ele alınacaksa, yıllarca aynı konu üzerinde program yapılabilir.
Sadece Emniyet Teşkilatı içinde değil ki Hocaefendi'yi sevenler.
Millî Eğitim'den Silahlı Kuvvetler'e, Meteoroloji'den Tarım ve Yapı Kooperatiflerine, basın sektöründen ziraat sektörüne, bankacılıktan sanayi sektörüne kadar hemen hemen her alanda bulabilirsiniz.
Peki, her biri için gerçekten ayrı bir program yapmak gerekecek mi?
*
İşte bu noktada, Gülerce'nin dikkat çektiği bir diğer hususu da önemli görüyorum.
"Artık çok açık ki, Ergenekon sürecini sulandırıp, bulandırıp unutturmaya çalışanlar, devlet kurumları içerisinde direnirken, bir yandan da demokratikleşmede kararlı duran herkesi 'Fethullahçı' diye yaftalayıp saf dışı bırakmanın peşindeler. Bu hesaplı, planlı psikolojik bir saldırıdır. 'Cemaat'i gündeme getirmek, hedef saptırmak içindir."
Birand'ın böyle bir sulandırma ve hedef saptırma gibi bir amaca hizmet edip etmediği konusunda net fikir beyan etmekte zorlanıyorum.
Fakat Rıdvan'ın tavrı biraz agresif gibi mi duruyor ne?
Belki de bana öyle geliyordur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.