Güven bunalımı da küresel
Bir yıl falan oldu. Bir ikindi sonrası şiddetli bir deprem sarsıntısıyla kendimizi dışarıya ancak atabilmiştik. İnsanlar panik içindeydi. Kimisi üzerine doğru dürüst bir kıyafet bile almadan evini terk etmişti.
Ben aşağıya indiğimde aynı bölümde çalıştığımız ve öğrencilik yıllarımda hocalığımı da yapan Hindistanlı hadis profesörü Muhammed Ebû Leys Haydarabâdî ile karşılaştım. Koltuğunun altında sıkıca tuttuğu laptopuyla etrafına bakınıyordu. Yanına gittim, selam verdim ve “Hocam, eşiniz nerede?” dedim.
O ân irkildi. Eşinin yanında olmadığının farkında değildi. “Galiba evde kaldı” dedi. Bu sefer beni bir tebessüm aldı. “Hocam, aşkolsun, eşini evde unutmuşsun ama laptopunu yanına almayı ihmal etmemişsin!” diye de latife yaptım kendisine. Hoca biraz mahcup bir edayla; “Evet, maalesef haklısın, ama 20 yıllık çalışmalarım bu laptopta saklı” diye de kendisini savundu.
“Bütün makalelerim, kitaplarım, projelerim hep bunun içinde. 20 yılllık emeğim burada, depremden kaçarken aklıma kurtarılacak ilk şey olarak bunlar geldi” dedi.
“Tamam da çalışmalarınızı neden internet ortamında muhafaza etmiyorsunuz ki?” dedim. “Bu çağda güvenlik mi kaldı, ya 20 yıllık emeklerim oradan da çalınırsa?” karşılığını verdi.
Hoca haksız değil tabiî. Aslında güvenlik endişesi, güvenlik bunalımına dönüşmüş olarak, bugün bütün dünyanın önemli bir sorunu. Hele de çalışmalarınızı, ticaretinizi, banka hesaplarınızı, iletişim ağınızı vs. sanal ortama taşımışsanız; elde ettiğiniz kolaylığın yanında bir o kadar da riski göze almışsınız demektir.
Teknolojik küreselleşmeyle beraber hırsızlık da küreselleşti çünkü. Dünyanın diğer ucunda mukîm ve sizden farklı dil, din, kültür ve hayat felsefesine sahip sofistike donanımlı bir hırsız, tâ bulunduğu yerden sizin mahreminize elini uzatabilir, başınıza hiç ummadığınız musibetler açabilir.
İstanbul’da, kendinizi güvende hissettiğiniz evinizde, bilgisayarınızın başına oturduğunuzda başkalarının müdahalesine açık hâle gelmişsiniz demektir. Birileriyle özel bir görüşme yapıyorsanız yahut alışveriş ediyorsanız, Japonya’nın başkenti Tokyo’da yaşayan bir sanal dünya hırsızı, bulunduğu mekândan size ait bilgileri rahatlıkla çalabilir, bankadaki hesabınızın içini boşaltabilir meselâ.
Moskova’da mukîm bir sanal hırsız Ankara’daki Ahmet beyin, Ankara’daki sanal hırsız Londra’daki Mr. John’un, Pekin’deki New York’takinin hayatını pekâlâ altüst edebilir bugünün dünyasında.
Küreselleşmeyle sınırlar kalktı deniliyor ya, evet, sınırlar hayır ve şerde beraber kalkmış durumdadır. Hırsızlıkta da sınırların kalktığı tehlikeli bir dönemi idrak etmekteyiz. Adı sanal hırsızlık olsa da, çalınanlar gerçek değerlerdir oysa.
Bu tehlike karşısında bireysel ve toplumsal olarak korunaksızız. Para ödeyerek bilgisayarımıza ördüğümüz güvenlik duvarları da yeni nesil sofistike hırsızlar tarafından aşılabiliyor. En çok da bilgisayar teknolojisiyle geç tanışmış nesil tehdit altında.
Bir defasında yaşlı bir hoca, dönem sonu imtihanları için hazırlamış olduğu soruların kendisine ait özel bilgisayardan öğrencileri tarafından internet üzerinden nasıl olup da çalınabildiğine bir türlü anlam veremiyordu.
Sözün özü, emanetin koybolduğu, hırsızlığın sınır tanımadığı bir kıyamet olgusuyla karşı karşıyayız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.