Bunaltı
Hrant Dink’in cinâyet zanlısı Ogün Samast çocuk mahkemesinde yargılanacakmış.
Bence isâbetli bir karar, öyle herşeyi büyültmemek lâzım.
İsâbetli olmasına isâbetli de tam tutarlı değil. Zîrâ artık iddianâmenin de “taammüden katil” yerine “afacanlık” suçlaması üzerine yeniden düzenlenmesi gerekiyor.
Bu durumda sevimli Ogün yavrumuz için karatahtaya tebeşirle 15 kere “Bi daa yapmiycam!” cümlesini altalta yazma cezâsı çıkması da sürpriz olmaz. Tabii beklenmedik bir şekilde suçlu bulunursa!!!
Cezâsını çekdikden sonra ise Ege yâhut Akdeniz kıyılarındaki bir resosyalizasyon merkezine gönderilmesi çocukcağızın müstakbel ruh sağlığı yönünden yerinde olacakdır. Meselâ Gümüşlük olabilir...
Ama Susurluk olmasın! Hem sâhil kasabası değil hem de o beldenin “afacanlık kontenjanı” zâten yıllar önce doldu.
Ayvalık da olmaz. Çünki o vakit de birtakım hergeleler “Adâlet ayvayı yemeye gidiyor!” kabîlinden edebsizce dedikodular ortaya atabilirler ki millî birlik ve berâberliğe her zamankinden daha fazla muhtâc olduğumuz şu günlerde yargıyı aman yıpratmayalım!
Sonra aman askeriyeyi de yıpratmayalım!
Sonra aman CHP’yi, aman statükoyu da yıpratmayalım!
Aman devlet de yıpranmasın ki turşusu bu kış daha iyi para etsin!
“Les peuples heureux n’ont pas d’histoire.” der Fransız gâvurları. Mutlu halkların târihi yokdur...
Eğer bu söz doğruysa ben şu canına yandığımın Türk Milleti meds’ud mu bedbaht mı anlayamadım!
Tıpkı târihimiz var mı yok mu onu da anlayamadığım gibi...
Hikâyeyi belki bilirsiniz:
Adamın birine lâubâlî arkadaşı sormuş, karısı yatakda nasıl diye..
Beriki alt dudağını kıvırıp omuzlarını kaldırdıkdan ve iki elini iki yana açdıkdan sonra kem-küm etmiş:
“Vallâhi, ne desem boş. Kimileri öyle diyor kimileri böyle...”
En iyisi şimdi politikaya esaslı bir “Hastir!” çekip şarkılara sığınmak.
Bayağı romantik bir cümle oldu. Acabâ bundan sonra edebiyat dergilerine mi yazsam?
Canım alaturka çekiyor.
Eskiden “Kürdîli Hicazkâr” denilirdi, hani bir “Büyük Kültür Adamı”mız tarafından “Kürdîl-i Hicazkâr” soytarılığına çevrilen... Hani Evren Paşa devr-i saltanâtında “Kartkurtlu Hicazkâr” şekline sokulması emredilmişdi. Tıpkı “Acem Kürdî”nin “Acem Karkurt”a çevrilmesi gibi...
Ne şen günlerdi!
İşte canım o makamda bir şarkı istiyor. Bestesi ve güftesi Kemençeci Nusret Efendi’ye âid olan:
“İçdim içerim her gece bir kırba misâli,
Gönlüm arayor yâr ile tenhâda visâli,
Yârab, acı, rahmeyle görüp bendeki hâli,
Mahvolmadayım, işte budur derdimin ez-cümle meâli.”
Kemençeci Nusret Efendi mi? Ha, onu siz en iyisi Mehmet Barlas’a sorun. Eşref saatine denk gelirse tatlı tatlı anlatsın!
Kemençeci Nusret Efendi’yi hiç işitmemişdim diye de gam çekmeyin!
Bilmemek ayıb değil öğrenmemek ayıb!
Ne demiş Hazret-i Muhammed:
“Utlub el ‘ilm, hattâ fî Sîn!”
İlim Çin’de bile olsa taleb et (ara!)!
Çok bunalıyorum, çok!