Bunun nedeni "Hayrünnisa Gül" mü?
Cumhurbaşkanlığı tarafından her yıl düzenlenen Cumhuriyet Resepsiyonu’na ilgi bu yıl zirveye çıktı çünkü, farklılıklara "rest" çekildi. İnsanları "örtülü-açık" diye ayıran, açığı "çağdaş", örtülüyü "gerici-yobaz" gören zihtiyetten geriye kalan kirli kalıntılar kapı dışarı edildi.
"Kamusal alan" zırvasıyla "başörtülü"ye kapanan "köşk" kapıları yeniden açıldı. "Faşist" bir zihniyetin ürünü olan "eşli-eşsiz" davetiye anlayışı tarihe gömüldü. "Yok aslında bir birimizden farkımız, hepimiz aynı geminin yolcularıyız" anlayışıyla askere de sivile de aynı davetiye gönderildi.
Ancak, farklılıkları reddeden bu anlayış, farklı düşünen, faşist düşünceden sıyrılamamış olanların gerçek yüzünü de gösterdi.
Hasan Karakaya'nın deyimiyle "her renk vardı, haki renk hariç."
"Haki" renk, sadece askeri çağrıştırmasın...
Ne dedi Bülent Arınç CHP için: "CHP'nin gözü askerde, kulağı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nda olacaksa böyle bir parti hiçbir zaman demokrat olamaz, hiçbir zaman sivil olamaz, hiçbir zaman da iktidar olamaz. Bu resepsiyon ve türban konusunda söyledikleri CHP'nin hala 1930'lu yıllardaki gibi gözünün askerde, kulağının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nda olduğunu gösteriyor."
Demek ki "haki" renk, farklı kesimleri de çağrıştırıyor... En azından "azgın" bir azınlığı...
Bunun daha ötesi var mı?
Türkiye neyi konuşuyor peki?
Doğan medyasının irisinin de baş yazarı ve İllegal Basın Konseyi'nin başındaki "başörtüsü" düşmanı, aslında bana göre tamamen "halk düşmanı" Oktay Ekşi'nin kavgada bile söylenmeyecek küfürlerini tabi ki...
Neden?
Onlara göre "Türkiye satılıyor."
Bu saçmalığın arkasına saklananlar, Kurtuluş Savaşı'ndan bu yana, Türkiye'yi Siyonistlere peşkeş çektiklerini, bunun kanıtı olan gazete arşivlerini halk kütüphanelerine girip yaktıklarını millet bilmiyor sanıyor...
Ama ne yazık ki, bu ülkeyi asıl satanlar, bizzat kendileri...
Meselenin aslı bu mu peki? Gerçekten bunlar "vatansever" de, ülkenin en küçük bir zarara uğramasından büyük rahatsızlık duyarak, duygularını böyle mi dile getiriyorlar?
Elbette ki hayır...
Saltanatları sona erdi, KÖŞK kapıları Cumhur'a açıldı. Yani halka... Yani "göbeğini kaşıyan, bidon kafalı (!)"lara açıldı...
Yani onların onlarca yıl manşetleriyle hakaret ettikleri, hor gördükleri, "yobaz-gerici, kökten dinci, fundamentalist" diye yaftaladıkları, gerçekte ise "asli unsurlar" ilk defa, ikinci insan muamelesi görmeden hakettikleri mekanlara özgürce girdiler.
İktidar devirdikleri, pijamalarla Başbakan karşıladıkları, ülke yönetimine bir şekilde ortak oldukları, tehditlerle istedikleri gibi at koşturdukları dönem sona erdi yani...
Ülkenin anayasal kurumlarını, "sahiller, iç bölgeler, ilçeler hatta bazı mahalleler" adı altında kale olarak gördükleri dönemler sona erdi yani...
Onlar şimdi "Hayrünnisa Gül" ismini duyduklarında uykuları kaçıyor. Çünkü "Hayrünnisa Gül" demek, Cumhurun kendisi demek.
YÖK Başkanı'nın talimatıyla üniversitelerdeki derslere özgürce girebilen, her şeye rağmen, "benim hakkımı savunacak birileri var" diyebilen başörtülü öğrenciler demek.
"Kamusal Alan" fetişizminin kurbanı olmadan, "artık önümüze bakalım" diyebilen "dindar" Anadolu kadını demek...
Şehit anası demek...
Oktay Ekşi, çok vatansever olduğu için küfretmedi.
İşte bunun için gerçek yüzünü gösterdi. İçindeki acının dışa vurumu oldu bu...
Herkes ülkenin peşkeş çekilip çekilmediğini çok iyi biliyor.
Ama onlar da çok iyi biliyor ki, "Çankaya Köşkünün ilk hanımefendisi Latife Hanımdır. Müslüman Anadolu kadınını çarşafıyla temsil etmiştir."
Bu kendini bilmezlerin şişirilmiş gazetelere "Başyazar", Basın Basın Konseyi'ne "Başkan" olması, Türkiye'de gazete okuma oranının düşük olmasına bir neden değil mi sizce?
Gücünü darbecilerden ve darbe heveslilerinden alan bir zihniyetin gölgesinde insanlar neyi okusun?
Bir okurun deyimiyle, "Kendi tarihine ve kültürüne düşman olan bugünkü 1 m2’lik başörtüsüne karşı savaş açanlarla Kurtuluş Savaşı öncesi Maraş’ta Türk kadınının örtüsüne saldıranlar arasındaki farkı kim izah edebilir bana? Acaba onlar mı Fransız’dı, yoksa bunlar mı? Ya da Peygamber ocağından beslenen Peygamber düşmanları."
Sadece Oktay Ekşi mi?
İçlerindeki canacarı dışa vuran başkaları da yok mu?
Olmaz mı...
Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı'na, Başbakan'ına, bakanlarına, cemaat önderlerine yönelik düşmanlıklarını "iğrenç" sergilerle gözler önüne serenlerin geçmişi, Oktay Ekşi ve onun zihniyetinden olanların geçmişinden çok mu iyi?
Aynı argümanlarla millet iradesine saldıran CHP zihniyeti, "Dersimde Alevileri nasıl yaktıklarını, İslam alimlerini nasıl astıklarını, camileri nasıl kapattıklarını, bir çoğunu nasıl ahır ya da pavyon yaptıklarını, ezanları nasıl susturduklarını, Kur'an-ı Kerim'i nasıl yasakladıklarını, Atatürk'ün ölümünün hemen ardından paraların üzerine kendi resimlerini nasıl koyduklarını, darağacında Başbakan ve bakanları nasıl sallandırdıklarını" ne çabuk unuttu?
İster misiniz, yarın birileri çıkıp, hayal ürünü olmayan bu tamamen belgeli gerçekleri birilerinin gözünün içine sokarcasına sergi malzemesi yapsın...
Saygılar efendim...