Toplumsal dengeleri kontrol eden istediğini alır
Bazen istenmeyen olaylar, ister bireysel isterse toplumsal düzeyde olsun, göz göre göre gelir. İnsanoğlu, başına gelen olumsuz olaylar için, “önceden bilseydim tedbir alırdım” diyor, ama bu her zaman için geçerli değildir. Zira, insan ve insan, insan ve toplum ilişkisinin girift ağında oluşmuş dengeler sizi esir alır, kerih gördüğünüz olaylar, sizi, iradenize rağmen çâresiz kılar.
önce Kur’an’ın hikâye ettiği Yakup ve Yusuf peygamberlerin ibret dolu acı imtihanlarını bir hatırlayalım:
Yakup peygamberin evlatlarıyla yaşadığı zor sınav zihin dünyamızdaki canlı hikâyelerdendir. Yakup (a.s.)’ın çocukları, kardeşleri Yusuf (a.s.)’ı çok kıskanırlardı. Babalarının sevgilerinin kendilerine yönelmesi için öncelikle Yusuf’tan kurtulmaya karar verirler. O’nu bir geziye çıkartıp orada bir daha eve dönmeyecek şekilde başına çorap öreceklerdir.
Baba bu hain ve sinsi planı sezer; bu yüzden de göndermek istemez. Kur’an bu kıssayı şöyle anlatır:
“Dediler ki: "Ey babamız! Sana ne oluyor da Yusuf hakkında bize güvenmiyorsun! Oysa ki biz onun iyiliğini istemekteyiz. Yarın onu bizimle beraber (kıra) gönder de bol bol yesin (içsin), oynasın. Biz onu mutlaka koruruz." (Babaları) dedi ki: Onu götürmeniz beni mutlaka üzer. Siz ondan habersizken onu bir kurdun yemesinden korkarım.” (Yusuf: 11-13)
Yakup (a.s.), “Onu kurdun yemesinden korkarım” şeklindeki bu sözü ile gayri iradî onlara, tasarladıkları planı nasıl örtbas edecekleri konusunda bir ipucu vermiştir.
Yusuf (a.s.)’ın başına gelenler malum; kardeşleri onu götürür, küçük bedenini bir kuyuya atar, sonra da ağlayarak babalarına Yusuf’un yalancı kanlı gömleğiyle gelirler. Derler ki:
“Ey babamız! Biz yarışmak üzere uzaklaştık; Yusuf’u eşyamızın yanında bırakmıştık. (Ne yazık ki) onu kurt yemiş! Fakat biz doğru söyleyenler olsak da sen bize inanmazsın. Gömleğinin üstünde sahte bir kan ile geldiler. (Yakub) dedi ki: Bilakis nefisleriniz size (kötü) bir işi güzel gösterdi. Artık (bana düşen) hakkıyla sabretmektir. Anlattığınız karşısında (bana) yardım edecek olan, ancak Allah'tır.” (Yusuf: 17-18)
Bu olay da bize, insanın, peygamber hikmetine ve ferasetine sahip de olsa sonuçta aile içi dengelerle, sosyal yapıdaki dengeleri gözetmek durumunda kaldığını, bazen istemese de bu dengelere göre hareket ettiğini göstermesi açısından pek mânidardır.
Bir peygamber, kendi biricik çocuğuna, hem de diğer çocukları tarafından kurulan komployu seziyor, lâkin, onların ortaya koydukları gerekçeler, aile içi dengeler ve hain planı isbatlayacak delilden mahrum olması sebebiyle eli kolu bağlanıyor.
Kur’an, peygamber kıssalarını önümüze ışık tutsunlar diye hikâye eder. Bizlerin de ibret dolu bu sahneleri güncelleştirmemiz gerekir. Bu meyanda yukarıdaki olayı güncellesek ne söyleyebiliriz acaba?
Zaman zaman insan kendi ayaklarıyla, farkında ama istemeyerek tahammülü güç olayların içine sürüklenir. İzahı zordur.. Olaylar size rağmen gelişir. Peki, bu kader midir? Hiç mi yapılması gerekenler yoktur?
Müslümanlığın kader anlayışı, olaylar karşısında tavır almamak değil, yaşanacakları mümkün mertebede kontrol etmeye çalışmayı, lehte yönlendirmeyi gerekli kılar. Gerekli önlemler alındıktan sonra başa gelenlere, bir mücadele aracı olarak, sabır etmeyi gerekli kılar. Bu da sabır etmenin bile aktif bir direniş anlamına geldiğini gösterir bize.
Eğer, yaşanan bir gerilim toplumsal ise, size rağmen gelişiyorsa, sonucu eli bağlı oturup bekleyemezsiniz elbet.
Fotoğrafı biraz daha net koyarak, sözü, ülkede yaşanan toplumsal ve ekonomik neticeleri olan son siyasi krize getirelim: Olaylar millî iradeye aykırı hâlde gerçekleşti. Burada yapılması gereken ilk şey, yaşanan krizi iyi yönetme iradesine sahip olmaktır. Bu da krizi iyi analiz etmeyi, kadrolarınızı ve sempatizan kitlenizin gücünü iyi hesaplamayı ve onları iyi kanalize etmeyi gerekli kılar.
Akıllı bir oyun kurucu, karşısında, mümkün olduğunca az muhalif görmek ister. Bu yüzden de lehte ve aleyhte olmayan kitleleri (kararsızları) kazanmaya çalışmalı, yapılamıyorsa, muhaliflerin bunlar üzerindeki yönlendirme çalışmalarının önüne duvarlar örmelidir. Kararsızlar, yanınızda olmuyorsa karşınızda da olmamalıdır.
Muhalif saflar arasından taraftar kazanılamıyorsa da, onlar arasından vicdanı hür insanları en azından nötr çizgiye çekmeye uğraşmalıdır.
Kilitlenmiş bu mücadelede anahtar, toplumsal dengelerdir. Dengeleri kontrol eden istediğini alır.
Son olarak bir hatırlatmada bulunalım: Sakın ola ki, ellerinde sahte kanlı gömlek gezenlere itibar edesiniz!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.