Yemen krizi
Yemen, uzun süreden beri Husi hareketiyle uğraşıyor. Başlangıçta bu hareketi çok fazla önemsememiş ve küçük çaplı bir yapılanma olarak değerlendirmişti. Ama daha sonra sistemli bir yayılma ve zorlayıcı eylemlerle yönetimi bayağı uğraştırdı. Bu hareketin mensuplarının imha edilmesine dair mübalâğalı resmî açıklamalara ve haberlere rağmen, Husi hareketi hâlâ Yemen’i ciddi şekilde uğraştırmaya devam ediyor.
Son günlerde buna ilaveten bir de Kuzey-Güney sorunu ortaya çıktı. Bilindiği üzere Yemen daha önce Kuzey ve Güney olarak ikiye ayrılmıştı. Sonra birleşme gerçekleşti. Birleşme sürecinde eski Güney Yemen’e hükmeden Sosyalist Parti, seçim yoluyla parlamentoda istediği ağırlığı elde edemeyeceğini anlayınca kendine Meclis’te ve kadrolaşmada kontenjan verilmesini istedi. Bunu elde edemeyince de tekrar ayrılma girişiminde bulundu. Bu da ülkede bir iç savaşa yol açtı. İç savaşta Sosyalist Parti halktan destek alamayacağını biliyor, ama daha çok Suudi Arabistan’ın vereceği desteğe güveniyordu. Sonucunda; halktan en ufak bir destek alamayan bu partiyi, Suud yardımı ve desteği de kurtaramadı.
Şimdi Güneydekiler, söz konusu birleşme sürecinde kendilerine vaat edilenlerin verilmediği gerekçesiyle protesto eylemleri düzenliyorlar. Eylemlerde tepkiye en çok gerekçe oluşturan iddia da, Güneylilerin orduya alınmadığı. Bizim tahminimize göre orduda görevlendirme konusunda Güneylilere karşı çekinceli davranılmasının sebebi güven sorunudur.
Şu an tüm Yemen’in kontrolünü elinde bulunduran yönetim Kuzey kökenlidir. İç çatışmada taraf olanlar Kuzeydeki ve Güneydeki halklar değil, birleşme öncesinde iktidarı elde bulunduranlar ve onların ordularıydı. San’a yönetimi Sosyalist Parti’nin arkasında kitlesel destek olmadığını bildiği için, onun askeri birliklerini de dağıtmak ve etkisiz hale getirmek amacıyla ordu mensuplarına görevlerini ve kazanımlarını koruyacaklarına dair vaatlerde bulunmuştu. Bugünkü itirazlar ise hükümetin işte bu vaatlerini yerine getirmediği iddialarına dayanıyor. Ancak bu iddia tümüyle doğru değil. çünkü Aden yönetimine bağlı kurumlarda görev yapanlardan, iç savaşta üst ya da alt kademede organizatör görevi görmüş olanların dışında kalanların yetkilerine dokunulmadı. Ama tahmin ediyoruz; bir güven sorunundan dolayı sonraki dönemde gerçekleştirilen görevlendirmelerde ve kıdem kazandırmada güneylilere daha kısıtlı imkân tanındı. Tabiî aradan uzun zaman geçtiği için yetkilerini koruyabilenlerin de birçoğu bu süre içinde emekli olunca, devletin güvenlik ve istihbarat mekanizmalarında Güneylilerin payında hissedilir bir azalma oldu. İşte bu da Güneylilerin itirazlarına ve tepkilerine yol açtı.
Bilindiği üzere çağın emperyalist güçleri, İslâm coğrafyasıyla ilgili sinsi planlarında fitne malzemelerinden yararlanmaya büyük özen göstermektedirler. Bundan dolayı Yemen’de böyle bir Kuzey-Güney ihtilafının çıkması potansiyel açıdan oldukça sakıncalıdır. Dış güçlerin, özellikle de ABD’nin Yemen’le ilgili önemli rahatsızlıklarının olduğu, bu rahatsızlıklarını zaman zaman dışa yansıttıkları ve bu ülkeyi iyice zayıflatmak amacıyla Kuzey-Güney bölünmüşlüğüne tekrar dönülmesini çok arzuladıkları düşünülürse, bu fitnenin taşıdığı riskin boyutları daha iyi anlaşılır.
Aslında Yemen yönetiminin bu tür fitnenin tohumlarının ekilmesine müsait bir tarlanın mayın tarlası gibi olacağını önceden tahmin etmesi ve bu tür bir tarlanın oluşmasına hiçbir şekilde fırsat vermemesi gerekirdi. Böyle bir fitne alanının oluşmasının engellenmesi de, kökü güvensizliğe giden bir kadrolaşmanın önünü açmakla değil, o sorunu ortadan kaldıracak kaynaşmayı sağlamakla mümkün olabilirdi.
Yemen’in önemli bir sorunu da fakirlik sorunudur. Güneylilerin, San’a yönetiminin kadrolaşma politikasına itirazlarının sebeplerinden biri; üzerlerindeki güven şüphesinden rahatsız olmaları olduğu gibi, diğeri de yoksulluk ve işsizlik sorunudur. Yönetim eğer ki; yoksulluk ve işsizlikle mücadele etseydi, ürettiği çözümlerin sağlayacağı imkânları da ülke geneline yaymak için gayret gösterseydi, bu kaynaşmanın gerçekleşmesini sağlayabilirdi. Dediğimiz gibi, kaynaşma güven sorununu da ortadan kaldırırdı ve kadrolaşmada ihtiyat politikasına başvurulmasına hiç ihtiyaç duyulmazdı.
Bizden not: Ribat dergisinin Nisan sayısı için yazdığımız yazıda, Irak’taki işgalin 5 yılı hakkında ayrıntılı bilgiler vermeye çalıştık.
Vuslat dergisinin Nisan sayısı için yazdığımız yazıda da, Malezya seçimlerini ayrıntılı bir şekilde tahlil ettik. Bu yazılarımızı artık web adresimizde de (www.vahdet.com.tr) bulabilirsiniz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.