Bahçeli onların peşinde, ya Erdoğan?
Herkes kabul eder ya da etmez ama Türk siyasi tarihine damgasını vuran en önemli olaylardan birini 12 Eylül referandum sürecinde yaşadık.
Alparslan Türkeş’in ölümünün ardından suların bir türlü durulamadığı Milliyetçi Hareket Partisi’nde Devlet Bahçeli’nin liderliği kimi zaman ciddi anlamda tartışma konusu oldu.
Tartışmayı zirveye taşıyan en önemli gelişme de, AK Parti iktidarı tarafından yapılan anayasal bazı düzenlemelerin birileri tarafından “küskünler” olarak nitelendirilen ülkücüler tarafından tam destek görmesiydi.
Başını merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun en yakınındaki dava arkadaşları olan Selçuk Özdağ ve İrfan Sönmez gibi isimlerin çektiği bu hareket, referandumda milliyetçi muhafazakar kesimin neden “evet” demesi gerektiğini anlatabilmek için Türkiye genelinde ciddi propaganda çalışmaları yaptı.
“Hareket” diyorum, çünkü bu isimlerin öncülüğündeki ekip, Bahçeli yönetimindeki MHP’nin bütün yıpratma çabalarına rağmen, neredeyse iktidardan daha fazla efor sarfederek referandumda “evet” demenin önemini yaptıkları organizasyonlarla anlattı.
Bu süreçte sayısız televizyon programı yapıldı. Röportajlar, gazete manşetleri, haber portallarında yayınlanan anılar…
12 Eylül’ün en büyük darbeyi vurduğu ülkücüler, kimi zaman ev ev dolaşarak darbe anayasasının değişmesi gerektiğini ve darbecilere yargı yolunu açacak yeni bir anayasaya destek verilmesi gerektiğini anlattı.
Ve 12 Eylül referandumunda, yani birilerinin “AK Parti için tamam mı, devam mı seçimi" beklendiği gibi yüzde 58’lik bir oy oranıyla “evet” çiler zafer ilan etti.
Elbette ki, bu rakamı AK Parti’nin oy oranı olarak açıklamak, ya da böyle görmek büyük bir yanlışlığı da beraberinde getirir. Asıl mesele bundan sonra başlıyor zaten. Muhalefet yüzde 42’nin hesabını yaparken, kendilerine nasıl bir pay biçtiklerini farklı yorumlarla gösterdi. Bunu bir başarı olarak görenler bile oldu. Zira onlara göre “evet” oylarının zaferi, iktidarın elindeki imkanların çokluğuna bağlıydı.
Türkiye tüm bu tartışmaları geride bırakırken, tabanını kaybettiği iddiasıyla hedefe oturtulan MHP lideri Devlet Bahçeli, ilginç bir hamle ile “küskün” olarak nitelendirilen ülkücülerin peşine düştü.
Bahçeli bu süreçte, Koray Aydın, Ümit Özdağ, Sadi Somuncuoğlu, Ali Güngör gibi partiye küskün olan isimlerle baş başa görüşme turu başlattı. Bununla da yetinmeyen Bahçeli, eski AK Partili Bakan Murat Başesgioğlu ile de bir araya geldi.
Emekli Korgeneral Engin Alan ile de görüşen Bahçeli, eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Azmi Karamahmutoğlu gibi isimlerle de bir araya gelmesi dikkat çekti. Eski bakanlardan Yaşar Okuyan ve CHP’den istifa eden İstanbul Bağımsız Milletvekili İlhan Kesici ile bir araya gelen Bahçeli, bu isimlerin bir çoğundan olumlu karşılık aldı.
"Küskünlere zeytin dalı uzatıldı" yorumları yapılıyor ama...
Bahçeli’nin bu görüşmeleri, “MHP küskün ülkücülere kapıları açtı” şeklinde yorumlansa da, asıl hedef çok geçmeden yine partinin etkili isimlerinden biri tarafından dile getirildi.
Bir gazeteye konuşan MHP Genel Başkan Yardımcısı Deniz Bölükbaşı, "AKP'nin iki gizli amacını gizlediği anayasa değişikliğine 'evet' kampanyası yürüten kendilerine eski veya bağımsız ülkücü diyenlere kapımız kapalı" şeklindeki ifadeleriyle ülkücüleri daha da küstürecek bir adım atmış oldu. Dolayısıyla Bahçeli’nin “küskünleri kazanma” hareketi daha ilk adımlarında tökezledi.
Zira görüşülen isimlerin neredeyse tamamı referandum öncesinde "hayır" cephesinde yer alıyordu...
Bölükbaşı’nın "O isimlerle hiç işimiz olmaz" şeklindeki sözleri ise bardağı taşıran son damla oldu.
Buraya kadar anlattıklarım, Bahçeli ve MHP’nin “Küskün” hareketinin detaylarının sadece bir kısmıydı.
Benim asıl merak ettiğim konu, referandum sürecinde “evet” kampanyası başlatan, bu amaçla çok sayıda önemli ismi bir araya getiren ve adeta “bazılarının deyimiyle” iktidara çalışan isimler için AK Parti ya da Başbakan Erdoğan’ın bir planının bulunup bulunmadığı.
Malum, önümüzde bir seçim var ve bu seçim öncesinde muhalefetteki bütün partiler, AK Parti iktidarından kurtulabilmek için her türlü ittifaka sıcak bakıyorlar.
Bazı ufak tefek bölünmeler olsa da, AK Parti’nin bu gelişmeleri nasıl gözlemlediği şimdilik merak konusu.
Sırf darbe anayasasına “hayır”, sivil ve daha özgürlükçü düzenlemelere, darbecilere yargı yolunu açan düzenlemelere, YAŞ kararlarına yargı yolunu açan düzenlemelere, HSYK ve AYM’nin yapısında radikal değişiklikler yapılmasının önünü açan düzenlemelere “evet” dedikleri için Bahçeli ve ekibi tarafından “onlarla hiç işimiz olmaz” tavrıyla kapıları kapattığı çok sayıda ismin, Türkiye’nin geleceği açısından büyük önem taşıdığı düşüncesinden hareketle, bu isimlerin değerlendirilmesi gerektiği kanısındayım.
Referandum sonuçlarında etkileri küçümsenmeyecek olan bu isimlerin, önümüzdeki yıllarda da Türk siyasetine önemli katkıları olacaktır muhakkak. Dolayısıyla Bahçeli’nin dışladığı isimler için Erdoğan’ın bir plan düşünmüyor olması bana pek mantıklı gelmiyor…
Bekleyip göreceğiz, ancak MHP bu tavrıyla daha çok puan kaybedeceğe benziyor.
İyi haftalar efendim…