İlginç bir bağımsızlık anlayışı
Bir ülkenin yurttaşları, elbette ülkelerinin “bağımsızlığı” hususunda hassas olmak durumundadır.
Bu da “nedensiz” değildir.
Bağımsızlık, bir ülkenin öylesine sahip olması gerektiği varsayılan hedefsiz ve sıradan bir olgu değil, belli birtakım amaçlara ulaşmayı kolaylaştırıcı bir araç olduğu için anlamlıdır.
Bir başka şekilde söylersek;
Nasıl ki; yargı bağımsızlığı yargının iş olsun kabilinden bir özelliği değil de, yargının tarafsızlığını sağlamak için işlevsel bir zorunluluk olarak gerekliyse, ulusal bağımsızlık da, son tahlilde, bir ülkede yaşayan ve herbiri sınırlı bir ömre sahip olan insanların mutluluk ve huzuru için gereklidir.
Mutluluk ve huzurun en temel anahtarının ise, vatandaşların temel hak ve özgürlükleri garanti eden bir hukuk olduğu, herkesin kabul edeceği bir gerçekliktir.
Bizde, halkı sevmeyen ve jakoben yöntemlerle adam edilmesini kendine misyon biçmiş elitist çevrelerin ilginç bir “bağımsızlık” anlayışları var doğrusu.
Bunlar ne zaman kaşlarının birini hafiften kaldırıp vakur bir sesle “Türkiye bağımsız bir ülkedir, kimsenin müstemlekesi değildir” deseler, insanın içini bir tedirginlik ve endişe kaplar.
çünkü bu çevreler için, ülkenin bağımsızlığı, genelde, kimi AB siyasetçilerinin demokratik bir hukuk devletinde asla olmayacak birtakım işlerin vukua gelmesinden dolayı ülkemizi eleştirdikleri anlarda hatırlanan bir “şey”dir.
Mesela binlerce yıllık bir devlet geleneğine sahip olduğumuz halde, nasıl olup da hâlâ savunma sanayimizde daha dün kurulmuş İsrail’in modernizasyonuna “bağımlı” olduğumuz gerçeği karşısında bağımsızlık pek akıllarına gelmez.
Başörtülü olduğu gerekçesiyle kendi “bağımsız” vatanının üniversitelerinde okuyamayan binlerce kızımız, gurbet ellerde binbir sıkıntı içinde eğitim almaya çalıştıklarında kimse “bağımsızlık” kavramı üzerinde düşünmez.
İşsiz gençlerimiz, başka ülkelerin vatandaşı olmak için yabancı elçilikler önünde kuyruğa girmiş umutsuz insanlarımız, hiç incitmiyor milli gururumuzu.
Göz göre göre içi boşaltılan bankalarımız...
İpte sallandırılan Başbakanlarımız, Bakanlarımız...
Bakkal dükkânından daha kolay kapatılan partilerimiz...
Sürekli darbe ve muhtıralarla çalkalandığı için 5. sınıf olduğu tüm dünyaca tescillenmiş yerli malı demokrasimiz...
Cuntacıların hazırladığı Anayasamız...
Ergenekonlarımız, mafyalarımız, çetelerimiz…
Gazeteciliği tüccarlığa indirgemiş medyamız…
Yazıp-çizen, düşünen insanlarımızın hâlâ mahkemelerde ve cezaevlerinde süründürülmesi...
Ve yoksulluklar... Ve yoksunluklar... Ve açlıklar... Ve sefaletler... Ve kamyonlardan fırlatılan bir paket makarnayı kapmak için çamurlarda birbirini ezen gariban vatandaşlarımız…
Bunların hiçbiri ama hiçbiri ulusal gururumuza bir halel getirmiyor nedense.
Ama ne zaman ki; yabancılar parti kapatma, cezaevindeki tutuklulara dışkı yedirme vs. nedenlerle ülkemizi eleştirse, birden haykırışlar başlıyor:
“Biz bağımsız bir ülkeyiz, kimsenin müstemlekesi değiliz.”
Belli ki, elitlerimiz ulusal bağımsızlığı “İçerideki vatandaşa canının istediği gibi davranma bağımsızlığı, milli iradeyi canının istediği gibi hizaya sokma bağımsızlığı” ya da kısaca “Bir hukuk devletini hukuktan bağımsız kılma bağımsızlığı” olarak algılıyorlar.
Kuşkusuz Türkiye’yi eleştiren her Batılının samimi olmadığını, hele bazılarının ülkemiz üzerinde çok değişik hesapları olduğunu bilmiyor değilim.
Aynı şekilde AB’yi “Türkiye gibi ülkeleri insan hakları ve demokrasi açısından geliştirmekle ödevli sevap işleme kurumu” olarak görenlerden de değilim.
Ancak tüm bunlar, nevi şahsına münhasır bu tuhaf bağımsızlık anlayışını sahiplenmemi de gerektirmiyor.
Dahası, bu tür tuhaf bağımsızlık anlayışları, ülkemizin sadece bağımlılığını artırıyor.
Nitekim dikkat edin; günümüzde bağımsızlığı böyle anlayan ülkeler kadar, dışarıya “bağımlı” olarak yaşamak zorunda kalan ülke var mı?
Bir bağımsızlık anlayışı ki; vatandaşı mutsuz ediyor, ülkesinden kaçırtıyor, AB’nin “hesaplarla yüklü şefkatine” daha fazla açık ve elverişli hale getiriyor.
Yatırımcıyı sürekli vesveselere boğuyor, ülke kaynaklarını kaçırtıyor.
Siyasi ve ekonomik istikrarsızlık arttıkça bağımlılık artıyor, enternasyonal sorunlarda daha kırılgan ve pazarlık gücü daha az bir konuma düşüyoruz.
Keşke sadece vatandaşı ve onun iradesini ezmek için hatırladığımız bağımsızlığı, her zaman hatırlasaydık da…
Bugün elaleme bu kadar bağımlı olmasaydık!..
------------
münaşaka
Yakında ayda çiçek yetiştirilecekmiş.
Modern insana akıl sır erer mi!
önce kendi yaşadığı dünyada doğal çevreyi kirleterek çiçekleri öldürür, sonra da kimsenin yaşamadığı ayda çiçek yetiştirmeye kalkar.
Gıda kaynaklarımız da artık katkı ve hormonlu üretimle yok edildiğine göre;
Bakarsın yakında ayda lokanta da açarlar!..
---------
sözünözü
Gelişmiş ülkelerde insanlar söylerler, az gelişmiş ülkelerde ise söylenirler.
(M. Erdoğan)