Hıncal Abi kızmasın ama Arzuhan Hanım’la olmaz
Malum; AK Parti’yi iktidardan uzaklaştırmak isteyen çevrelerin arayışı bitmiyor. Bu arayışın siyasi normalin dışına taşan versiyonlarını biliyorsunuz.
Bugün de, siyaset içi arayışlardan söz edelim biraz.
Birçoğunun kendi toplumunu anlama kapasitesi “Halka bedava kömür dağıtarak Cumhuriyetimizi yıkıyorlar. Ay, valla çok kaygılıyım!”la sınırlı olsa da, zaman zaman “ülkede muhalefet boşluğu var. Türkiye’nin AK Parti’ye rakip olacak yeni bir lidere ve partiye ihtiyacı var” türünden, görece daha ele avuca gelir şeyler söylemekten de geri durmuyorlar.
Bu düşünceye bir anda gelmediler tabii. 22 Temmuz seçimleri ardından MHP ile CHP’nin ulusalcı bir koalisyon olarak işbaşına gelmesini umuyorlardı ama olmadı.
Baykal ve CHP’den aslında başından beri çok umutları yoktu. MHP’yi ise, “Gül’ün seçilmesi ve türban gibi konularda AK Parti’ye destek çıktı” iddiasıyla defterden sildiler.
Şimdi özlemleri, yeni bir lider ve yeni bir parti.
Peki, bu özlenen ve beklenen yeni lider kim olacak?
Bu konuda rivayet muhtelif. Kimilerine göre Tuncay özkan, kimilerine göre kapısına gidilip ikna edilse Zülfü Livaneli, kimilerine göre batı ülkelerinden aniden ithal edilecek yıpranmamış bir Türk solcu vs.
Mevzuyla alakalı en ilginç ve kayda değer öneri, Hıncal Uluç’tan geldi.
Salı günkü yazısında, meseleye önce damardan giriyordu Hıncal Abi:
“CHP umutsuz. MHP bitik.. ötekilerde o kadarı da yok.. Peki o zaman… AKP'li olmayan, onun ülkeyi götürdüğü yönü beğenmeyenler, kime verecekler oylarını?”
Bu hicranlı sorunun ardından devam ediyordu Hıncal Abi:
“Aklı başında insanlar Türkiye'ye, yeni ve tertemiz bir muhalefet partisi gerektiğini açık açık söylemeye ve düşünmeye ve tartışmaya başladılar bile… Laik, bağımsız, üniter Türkiye Cumhuriyeti’ni savunan, Atatürk ilkelerinden ödün vermeyen bir kurum..”
Hıncal Abi’ye göre yeni bir parti için her şey hazırdı:
“Olmayan şey, bunları bir araya getirecek, etrafında toplanılacak lider.. Temiz.. Bulaşmamış. Geçmişinde tartışmalar olmayan, güçlü ve karizmatik..”
Okuyucular, “Kimmiş bu lider, söyle artık” diye meraktan artık çatlama noktasına geliyordu.
Hele Hıncal Abi’nin, “Benim kafamda bir tane oluşmaya başladı” dediği an, kalplerin heyecandan duracağı andı.
Bereket Hıncal Abi, şefkat yüklü bir yazar olarak bizi daha fazla çatlatmadan ismi telaffuz ediyordu:
“Muhalefeti eleştiren Arzuhan Yalçındağ’ın kendisi..”
Hıncal Abi, biz sıradan fanilerin gereksiz bir acelecilikle “Neden Arzuhan Hanım?” sorusunu soracaklarını çok iyi bildiğinden, hemen gerekçelerini sıralıyor:
“Kendisi de, eşi de pırıl pırıl insanlar. Sevimli, sevgi dolu, mütevazı, cana yakın.. Yönetici olarak bulunduğu Doğan grubunda, ailenin en sevilen bireyi. Liderlik vasıflarına sahip olduğunu TüSİAD gibi kozmopolit bir grupta bile gösterdi. Kadın olması büyük avantaj. Tansu çiller ile kaçan fırsat, Arzuhan Yalçındağ’la geri dönebilir..”
Belli ki Arzuhan Hanım hakkındaki en çarpıcı cümleleri ve en sarsıcı benzetmeyi en sona saklamış:
“..Ve de arkasında, radyoları, televizyonları, gazete ve dergileri gibi müthiş bir medya gücü var. Türkiye'nin Berlusconisi adeta…”
Kısaca “Arzuhan Hanım Başkan, muhalefet şampiyon” demeye getiren Uluç yazısını, “Bir düşünelim bakalım.. Herkes düşünsün..” diye bitiriyor.
Ben de şahsen düşündüm. Epey düşündüm.
Ve maalesef vardığım noktadaki cevabım:
Olmaz.
Olsa dükkân Hıncal Abi’nin ama olmaz.
Neden derseniz;
Bir kere Baykal’ın en büyük handikapı halktan kopukluğu, halka inememesi değil mi?
çok steril bir adam; halka sanki imarlı arazisine gecekondu yapmışlar gibi bakıyor.
Erdoğan’ın en büyük avantajlarından biri ise sürekli halka “içinizden biriyim” mesajını verebilmesi, analara, ninelere, dedelere, köylülere, tutunamayanlara rahatlıkla sarılabilmesi.
Düşünün; “lazım olur da meyve soyarım” ya da “bir şeyi açmak gerekebilir” diye, cebinde çakı bile taşıyor.
Arzuhan Hanım’a gelince; onun işi Baykal’dan da zor.
Belli ki daha steril, daha ayrıcalıklı bir ortamda, saksı içinde nadide bir çiçek misali yetişmiş.
Pat diye yüksek katlardan inip sıradan fanilerin içine girmek kolay mı?
Herkes Aysun Kayacı kadar bakımlı ya da Baykal kadar metroseksüel olsa mesele yok ama vatandaşın hali malum.
Misal, AK Parti kömür dağıtıyor diye Arzuhan Hanım’ın kuracağı partinin adamları da, liderleri halkın arasına karışmadan önce Fransız parfümü mü dağıtacaklar?
Doğrusu, ne onun plazalardan halka inecek hali var, ne de halkın onun yüksek katına çıkmaya mecali.
Bir taraf çıkamaz ötekisi de inemezse, siyasette beklenen buluşma ve kaynaşma nasıl olacak?
Gelelim, “olmaz” demekteki esas nedene.
Hıncal Abi, Arzuhan Hanım için “Türkiye’nin Berlusconisi olur, medyası var” diyor.
İyi de medya desteği bizde avantaj değil ki! Tam tersine dezavantaj.
Erdoğan bugün bulunduğu mevkilere medyayla değil, “medyaya rağmen” geldi.
Halk medyayı önemsediği için değil, bilakis “medya ne derse tersini yaptığı için” geldi.
Malum, medya kimi desteklerse halk onu sandıkta perişan ediyor.
Bence, kendi medyası Arzuhan Hanım’ı destekleyeceğine “köstek” olacaksa, belki bir umut doğar.
Mesela sık sık “Arzuhan Hanım muhtar bile olamaz” diye haberler yapsınlar, aleyhinde büyük medya kampanyaları yürütsünler.
Kaldı ki bu da riskli. çünkü kaş yapayım derken bu defa da göz çıkartıp patronun gazabına uğramak ihtimali var.
öyle ya, Aydın Bey, “Bir dakika bakalım, siz kimin medyasıyla kime yükleniyorsunuz ha!” diye haykırırsa ne olacak?
Demem o ki, ne yandan baksak bu iş olmaz Hıncal Abi.
Hem de TüSİAD Başkanı Arzuhan Hanım’ın yanına, yine TüSİAD üyesi ünlü gazeteci arkadaşımızı yardımcı yapsak bile gene olmaz.
Olsa, herkesi bıktırmış Baykal’ın sırf gerginliğe dönük üslubu yerine, Arzuhan Hanımın zarif muhalefetini…
Kim istemez?