Zulmü Perdelemenin Araçları
Bangkok İslâm Kültür Merkezi’ndeyiz. Yönetim odasında İslâm Kültür Merkezi’nin ileri gelenleriyle sohbet ediyoruz. Duvarda kraliçe hazretlerinin bu merkeze yaptığı bir ziyaretin fotoğrafları dikkatimi çekiyor.
O fotoğrafların duvara asılmasını yadırgadığımı zannetmeyin. Kendilerine sistemin çizdiği sınırların için faaliyet izni verilenlerin, “onaylanmış” olduklarını göstermek için bu tür malzemelere ihtiyaç duyduklarını biliyoruz ve bu tür malzemelerden yararlanılması çok da yabancı olduğumuz bir tutum değil.
Fakat o fotoğrafları görünce hâkim sistemin stratejisi üzerinde düşünüyorum. Sistemin genel politikası, duvara yansıyan fotoğraflarla aynı paralelde olsaydı ziyareti samimi ve gerçekçi bulacaktım. Ama bir tenakuz müşahede ettiğiniz zaman: “Demek ki bu ülkede de sistem, başka ortamlarda sıktığı yumruğunu resmen onaylanmış ortamlarda vitrine yansıttığı gülümseyen yüzlerle gizlemeye çalışıyor” diye düşünme ihtiyacı duyuyorsunuz. Evet, bu da pek yabancı olduğumuz bir taktik değil.
5 Aralık 2007 Çarşamba, kralın sekseninci doğum yıldönümüydü. Kralın doğum yıldönümü Tayland’da milli bayram ve resmî tatil günü. Sekseninci doğum yıldönümünün özel bir anlamı da var. Üstelik bu yıl Tayland kralı tahta çıkışının 60. yılını kutluyor. Kalp rahatsızlığı olan ve by-pass yaptıran kral tahtta 60, dünya üzerinde 80 yılını doldurmuş.
Kralın sekseninci doğum yıldönümünü kutlama hazırlıkları ben Bangkok’a gittiğimde başlamıştı. Bir akşam otel odamda bir Tayland kanalını seyrediyorum. Tay dilinden bir şey anlamıyorum. Ama ekrana yansıyan görüntüler ve söylenen şiirlerdeki tarz krala mersiyeler okunduğunu belli ediyor. Mersiye okuyanların arasında Tayland Müslümanlarının kıyafetleriyle sahneye çıkanlar dikkatinizden kaçmıyor. Demek ki sistem, Bangkok’ta farklı insanlarla görüşmelerimizde sıkça duyduğumuz, “kral toplumun bütün kesimleri tarafından sevilir” iddiasını inandırıcı kılabilmek için Müslüman kimliğinden yararlanıyor. Bu görüntüler aynı zamanda rejimin Müslümanlara karşı ayrımcılık yapmadığı, onları da ülkenin vatandaşları olarak kucakladığı iddiasının gerekçesi olabiliyor. Ama öbür tarafta toplumsal dokuda ve resmî otoritenin oluşmasında Müslüman kimliğine “şüpheli” damgası vuruluyor.
Tekrar Bangkok İslâm Kültür Merkezi’ndeki sohbetimize dönelim isterseniz. Güzel ve rahat bir ortam. Ağır kokulu sosların ve baharatların kullanılması sebebiyle kokuları her tarafı kuşatan yemeklerin satıldığı işportacı tezgâhlarından, köşe başlarına sandalye kurup “masaj sör” diyerek sizi ısrarla masaj salonlarına çağıran kızlardan uzaktasınız. Tatlı bir sohbet ortamında Müslümanlar ve İslâmî faaliyetler hakkında bilgi almaya devam ediyorum.
Bangkok’ta kaç cami olduğunu soruyorum. 180 kayıtlı, 20 de kayıtsız toplam 200 cami olduğunu söylüyorlar. Camilerin resmen kayıtlarının yaptırılması zorunluymuş. Henüz kayıtları yapılmamış 20 camiden bazıları için de müracaat yapılmış ve onay bekleniyormuş. Bunu normal karşılıyoruz. Ama ardından Müslümanların toplumsal faaliyetleri, siyasi mekanizmadaki etkinlikleri, resmî otoritedeki ağırlıkları hakkında sorular soruyorum. Müşahhas bir şeylerden söz edilemiyor. Daha yeni oluşmaya başlayan bir insan hakları kuruluşundan söz ediliyor, ama onun da henüz kaydı yapılamamış. Bir de camilerle bağlantılı bazı dinî kurumlar varmış. Sonra bir husus açık şekilde ifade ediliyor: “Burada, Müslümanların kurumlarında siyasî faaliyet yapılmaz.” Ama Budistler için böyle bir engelleme söz konusu değil. Devlet vergileri tahsil ederken insanların dinî tercihlerini nazarı dikkate almıyor. Gelir durumlarını dikkate alıyor. Bu normal. Ama gelirlerin basite alınamayacak bir kısmı, çatıları altınla kaplanan, itinayla korunan ve büyük masrafların yapıldığı Budist tapınaklarına aktarılıyor. Devletin Müslümanların kurumlarına ilgisi ve desteği, en çok tanınan bir kuruma kraliçe hazretlerinin ziyarette bulunmasından ve birkaç gülümseme dağıtmasından ibaret kalıyor. Karşılığında da Müslümanlardan, inançlarını ve mesajlarını politik ortama taşımamaları isteniyor. Üstelik “biz özgürüz, devlet burada bizim camimize, cumamıza karışmıyor” demeleri bekleniyor. Eğer camilere kapatılmış bir özgürlüğü yeterli bulursanız, Tayland Müslümanları özgür diyebilirsiniz.
Şu var ki “laik” olduğu söylenen resmî ideolojinin dinî dayanaktan da yoksun olmadığını gösterebilmek için resmî bildirilerin camilerde hutbe olarak okutulmasıyla kıyasladığınızda, Budizmi devlet dinî ve ideolojisi olarak benimseyen Tayland Krallığı’nın laiklikte biraz daha ilerde olduğunu söylemeniz mümkün.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.