Gordiom düğümü çözüldü
Tarihte meşhur bir Gordiom Düğümü vardır. Milattan önceki Anadolu devletlerinden (yanılmıyorsam) Frigya'nın baş şehri olan bugünkü Çorum dolaylarında meşhur bir düğümdür.
Kâhinlerin rivayetine göre o düğümü çözebilecek olan insan cihangir olacaktır.
Makedonyalı Büyük İskender, Hindistan'a gitmek için orduları ile Anadolu'dan geçerken, bu tılsımlı düğümden haberi olur. Çözmek için hiç çabalamaz. Kılıcını çeker; düğüme bir indirir. Köseleden yapılmış halatların her parçası bir yana düşer. İskender, "İşte düğüm çözüldü” der ve yoluna devam eder.
Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül de aynısını yaptı. Türkiye'de bir YÖK vardı. Anayasa Mahkemesi'nin, kendini kanun koyucu olan TBMM'nin yerine koyarak yaptığı bir yoruma dayanarak İmam Hatiplilere ve başörtülülere yıllarca zulmediyordu.
Başörtülüler üniversite kapılarında ağlaşıyorlardı. İmam Hatipliler de İlahiyat Fakültesi'nden başka bir yere giremiyordu. Meselâ İmam Hatipliler, bakan ve başbakan oluyorlardı da sıradan bir mühendis olamıyorlardı. Tabii ki bu arada kurunun yanında yaş da yanıyordu. Bu kanunsuz yasaklar, sınav eşitsizliğini ve başörtülü gazi analarının, askeri hastanelerde yatan çocuklarını ziyaret etmelerini engellemek gibi yargısız infaz ve acayiplikleri de beraberinde getiriyordu.
Burada Nasreddin Hoca’nın bir fıkrası geldi aklıma... Hoca’nın eşeği kayboluyor. Hoca yağıp gürlüyor. "Hele eşeğimi bulmayın da görün. Başınıza ne işler açacağım!" diye halkı tehdit ediyor. Halk seferber oluyor. Kara kaçanını buluyorlar.
Birileri gidip Hoca’ya soruyorlar: "Hocam, eşeğin bulunmasaydı, bize ne yapacaktın?" diyorlar. Hoca gayet sakin "Hiiiç... Ne yapacaktım? Eşeğin semerini yüklenip gidecektim" diyor.
Atatürk'ü halkından koparmaktan başka bir hünerleri olmayan sözde Atatürkçüler, testiyi kırmadan çocuğu dövercesine, “Hele bir YÖK'e dokunun da görelim” diye arka arkaya, olur olmaz yerlerde mitingler düzenliyorlar. Attıkları zaman da mangalda kül bırakmıyorlardı. (Tabii ki samimi Atatürkçüleri konu dışında tutarak bunları yazıyoruz)
Bir yanda palavracıların havaya savurdukları kül, öbür tarafta da Allah'ın takdiri ve milletin kararı ile Cumhurbaşkanı olan Gül... Sayın Abdullah Gül, puf dedi. Yalancıların sonsuza kadar sönmeyecek dedikleri mum söndü.
Sayın Cumhurbaşkanımız, herkes tarafından sevilen, sayılan, vatanperver bir gerçek bilim adamı olan Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan'ı bir nefeste YÖK Başkanlığı'na getirdi. Hiç de söyledikleri gibi kıyamet kopmadı. Gerek bilim adamları, gerek ellerinde “YÖK'ü istemiyoruz” pankartları ile caddeleri aşındırıp, meydanları dolduran üniversite gençliği, gerek basın mensupları, gerekse halk, bürokrat, siyaset ve devlet adamları... Sayın Yusuf Ziya Özcan'ı yakından tanıyan herkes... Onun lehinde konuşuyor. "Özgürlükçü, cumhuriyetçi, Atatürkçü, demokrat ve laikliğe bağlı, namuslu, dürüst, samimi bir bilim adamı" olduğunu söylüyorlar. "AK Partili filan değil. İlle bir tespit yapmak gerekiyorsa şöyle söylenebilir. Yeni YÖK Başkanımız muhafazakârlığa daha yakın, tarafsız bir bilim adamıdır" diyorlar. Böylesi bir değerle insanı layık olduğu yere getirdiği için, başta YÖK mağduru kitleler olmak üzere, sağcı, solcu, ortacı hemen bütün vatandaşlarımız, Sayın Cumhurbaşkanımızı tebrik ediyorlar. Bu mübarek günlerde, dualarını kendilerinden esirgemiyorlar.
Sayın Yusuf Ziya Özcan'ın, bir tek "Bütün kanunsuz yasaklar üniversitelerden kaldırılacaktır. Üniversiteler özgür ve özerk bilim yuvaları olacaktır" sözü milleti mutlu edip rahatlattı. Kaç gündür aldığımız tebrik mesajlarını yazsak, bir kitap olur.
Biz de şahsen Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül'ü bu isabetli kararından dolayı bütün kalbimizle tebrik ediyoruz. Sayın Yusuf Ziya Özcan'a da vatan ve millet hizmetinde unutulmayacak büyük başarılar diliyoruz. Bu durumdan tabii ki çok rahatsız olanlar da var. Onlar sadece çiğ yedikleri için karınları ağrıyanlardır.
Kısmetse yarın da onları yazarız inşallah...
Saygı, sevgi ve dualarımızla...