Hz. Aişe R.Anha validemiz aleyhinde iftira yaygarası koparılışı
Ordu ardcısı Safvan b. Muattal; Hz. Aişe (R.Anha) validemizi deve üzerinde getirirken, kabilesinden bir topluluk içinde bulunduğu sırada, baş münafık Abdullah b. Übeyy'e rastlamışlardı. Abdullah b. Übeyy:
- Kimdir bu? diye sordu.
- Âişe'dir! dediler. Abdullah b. Übeyy:
- Ne Âişe o adamdan dolayı kurtulur, ne de o adam Âişe'den dolayı kurtulur. Demek peygamberinizin ailesi bir adamla gecelemiş, sabaha kadar kalmış! Sonra da, adam devesinin yularından tutup onunla yanınıza gelmiş hâ? diyerek ilk yaygarayı koparmıştı .
Hz. Aişe (R.Anha) validemiz der ki: İşte, iftiracılar, aleyhimde söyleyeceklerini söylemişler, ordugâh çalkalanmış. Vallahi, benim bunların hiçbirinden haberim yoktu. Aleyhimde iftira ederek helak olanlar helak olmuş! İftiranın en büyüğüne ve en çoğuna girişen de, Abdullah b. Übeyy imiş!
Medine-i Münevvere'ye gelince, hastalandım. Meğer, bu sırada, iftiracıların uydurdukları iftiralar halkın dillerinde dolaşır olmuş. Bu hususta bana hiçbir haber erişmemişti. Halbuki, annem ve babam bundan haberdar olmuşlardı. Fakat, onlar bana bundan ne az, ne de çok, hiçbir söz etmiyorlardı. Hastalığıma annem gelip bakıyordu. Resûlullah (S.A.V.) efendimiz yanıma gelir, selam verir:
- Nasılsın? derdi. Aradan yirmi şu kadar gece geçtikten sonra idi ki, hastalığımı atlatmış, nekahet devresine girmiştim. Biz Arap kavmi, o zaman, Arap olmayanların evleri yanında edindikleri şu helaları, kokusundan iğrendiğimiz için, evlerimizin yanında bulundurmaz, Medine-i Münevvere'nin kırlarına çıkardık. Kadınlar oraya, her gece, ihtiyaçlarını gidermek için çıkarlardı. O zaman, bizim halimiz, çöl Araplarının kırda hacetlerini gidermelerine benzemekte idi.
Ben, yine, bir gece, Mıstah'ın annesi ile, hacet giderme yerimiz olan Menâsi' tarafına çıkmıştım. Buraya, ancak geceden geceye çıkardık. Bu da, evlerimizin yanında helalar edinmemizden önce idi. İşte, ben ve Mıstah'ın annesi hacetimizi gidermek üzere Menâsı'a çıktığımız sırada, Mıstah'ın annesi çarşafına takılarak düşünce:
- Mıstah yüzünün üzerine düşsün, kahrolsun! diyerek oğluna beddua etti, ilendi. Ben:
- Ey anacığım! Sen ne diye oğluna sebbediyor, kötü söylüyorsun?!' dedim. Sustu, cevap vermedi. İkinci kez ayağı çarşafına dolaşıp düştü. Yine:
- Mıstah yüzünün üzerine düşsün, kahrolsun!' dedi. Ben, yine:
- Ey anacığım! Sen oğluna ne diye beddua ediyor, kötü söylüyorsun?! Sen ne kötü söylüyorsun! Bedir savaşında bulunmuş olan bir zâta mı sövüyorsun?! dedim.
- Vallahi, ben O'na ancak seninle ilgili şeyden dolayı beddua ediyor, kötü söylüyorum! Bak hele şu tâzeye! Sen O'nun söylediklerini işitmedin mi?! dedi.
- O neler söylemiş? dedim. Bunun üzerine Mıstah'ın annesi iftiracıların söylediklerini bana birer birer haber verince, hastalığımın üzerine bir hastalık daha katlandı!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.