Dedim ben 'bu kız çok iyi salata yapıyor' diye!
At sırtında gittiğini düşünüyor ama aslında bindiği eşeğin farkında bile değil.
Yaptığı tek şey, manavdan ne bulursa toplayıp, insanların hiç görmediği, yemediği bir salata yapmak…
Hani adını anmayı isterdim ama değmeyeceğini düşündüm. Çünkü insanın bir adının olması, bir öneminin de olması anlamına geliyor.
Sineğin küçüklüğü mide bulandırmasına engel değil malum. Biz de hani bir sinek edebiyatıyla midesi bulananlara karınca sırtına bindirilmiş satırlarla yol alıp rota belirleyelim.
Sanırım “Teke Tek” programıydı, hani şu her dönemin kendine has tetikçisi Fatih Altaylı’nın sunduğu program.
Farkettiniz mi bilmiyorum, bu tür adamların programına konuk olanlar, genellikle “sıra dışılıkları” ile ön plana çıkan isimler.
Hani sıra dışılığı bizim için değil de, karşı takım için geçerli olanlar. Zira Orhan Pamuk’a Avrupa’nın NOBEL ödülü vermesi benzeri bir olayı biz Türkiye’de kendi camiasını iftiralarla karalayanlarda yaşıyoruz.
Onlara kimin itibar ettiğine baktığımızda da yine tanıdık simalar…
''Babam modern bir imam, anarşist ruhuma...'' şeklindeki tuhaf sözlerle ne olduğunu gösteren bu kızımız, yazıları rating yapsın diye genelin aşina olmadığı bir dil kullanıyor.
Michael Jackson'ın son demlerinı andıran suratı ve “sarhoş”vari konuşmasıyla farklı bir imaj çiziyor.
Hani eline bir tespih alıp “Allah’ına kadar” diye bağıran maganda tipler olur ya…
Ne desek benziyor işte…
Ama salata bir şeye benzemiyor. Ana yemeğin yerini tutmuyor.
Sen bırak eşek sırtında yokuş tırmanırken sağa sola sataşmayı, önce samimiyetin ne, yaşadığın ne, delilin ne, delillerin ne, kimi örnek alıyorsun, kimleri okuyorsun, hangi yolun yolcususun, hangi mevki ve makamın peşindesin, yaşadığın dini nasıl tanımlıyorsun, insanlar senin hangi yönlerini örnek alıyor, kısacası sen nesin; önce bunların cevabını ver…
Bize öyle bir İslamiyet anlat ki, tüm cahilliğimizle anlattığın okyanusta boğulalım. Eline ayağına sarılıp senden af diliyelim.
Sonra sen çıktığın “malum” televizyon kanallarında bize istersen yine de hakkını helal etme…
Hem nalına, hem mıhına vurarak fethetmeye çalıştığın gönül Müslümanların ise bu nasıl mümkün olabilir.
Başörtüsünü anlatmaya çalışırken, görünen kolların ve boynunla, ne tür bir cihadın portresini çizdiğini insanlar algılayamıyor.
Hani seni anlamaya yetmeyen beyinlere ilham olsan, sadeleştirsen kendini ve kelimelerini…
Desen ki “ben şuyum, derdim şu, aradığım şu, anlatmak istediğim şu”…
Öyle “bizim camia demokrasi konusunda yetersiz” diyerek sıyrılmaya çalıştığın gerçek ne?
Bak gördün mü senin yüzünden konu nerelere geldi.
Halbu ki yaptığın “salata”dan söz edecektim. Hani şu damak tadımıza pek de uymayan.
Bir zamanlar Fransız hayranlığı ile neye uğradığını şaşıran budalaların, düştüğü durum gibi…
Bir arkadaşım anlatmıştı, etkisinde kalmışım; apartman yönetimini toplayıp, “Binamıza asansör taktıralım” demişler İstanbul’un meşhur semtlerinden birinde.
Ev sahipleri tek tek fikirlerini beyan etmişler.
İçlerindeki Fransız hayranı ev sahibi, “Arkadaşlar asansör taktıracağız ama bir konuda karar vermemiz lazım. Bu asansör Şönizli mi olsun, Dönizli mi?” diye sorunca, bozuntuya vermeyen diğer ev sahipleri “Şöniz ve
Döniz”in ne anlama geldiğini biliyormuşcasına, “Oylama yapalım en iyisi” önerisinde bulunuyorlar.
Fakat oylamadan da bir sonuç çıkmaz ve yönetim kurulu şu kararı verir: “Asansör hem Şönizli hem de Dönizli olsun.”
Böyle işte, bize bir hayranlık lazım değil, samimiyet lazım.
Hepimizin çektiği sıkıntılar üzerinden “tellallık” yapmak gerçekten önemli bir görev olsa gerek.
“Aga ben böyleyim, beni beğenen bu halimle beğensin” modunda çizilen rotalar, daha önceki örneklerde olduğu gibi iyi yerlere çıkmıyor.
Karışık ve karanlık dünyalar çıkıyor ortaya.
Daha önce de bu ülke “Konca Kuriş” türünden tetikçiler gördü.
Başlarına bir şey geldiğinde tüm gözler Müslümanlara çevrildi.
Ben sana soruyorum, gerçekten öyle miydi?
Gerçekten birileri sözlerinden rahatsız olduğu için mi öldürüldü Konca Kuriş?
Bunun cevabı maalesef senin için de, seni omuzlarında naralar atarak taşıyanlar için de asla “EVET” olamayacak.
Çünkü herkes gördü kimin ne mal olduğunu. Kimin neye ve kime hizmet ettiğini…
Sakallıları da gördük, başörtülüleri de, saatlerce canlı yayınlarda gözyaşı dökenleri de…
Ya sonra…
Sonrası malum.
O gün o tezgahların tuttuğunu görenler, bugün yeni bir senaryo çizme zahmetinde bulunmuyorlar.
Ne de olsa sahne uygun, figüran aramaya gerek yok.
Hiç değilse o günlerde figüran arama zahmetine katlanıyorlardı. Bugün çok rahatlar. Birileri dünden razı kurban olmaya.
Kahraman olacak ya…
Tamam kabul, sen en iyisi salata yapmaya devam et.
Ama içine koyduğun malzemelere bari dikkat et.
Sen birilerine hakkını helal etmeyebilirsin, ama sana hakkını helal etmeyenleri ne yapacaksın?
Benimkisi de soru mu şimdi…
“Allah’ın şerefine kaldıranlardanız” ne de olsa…
***
Bu arada Yeni Akit'in gündeme getirdiği "Merinos'ta Namaz yasağı", gündemdeki yerini tüm sıcaklığı ile korurken, gelen tepkilerin çığ gibi büyümesi yasakçıları tedirgin ediyor.
Aldığım bilgiye göre, imamların da sert tepki göstermesi ve boykot çağrılarına tam destek vermesi, skandal konusunda sessiz kalmayan imamların diyanethaberler.com aracılığıyla tepkilerini dile getirmesi üzerine, Merinos yönetiminin özür dilemeye hazırlanıyor.
Aldığım duyum sadece bununla da sınırlı değil; fabrikaya bir de mescit yapılacak diye duydum...
Ne diyelim, inşallah duyumdan ibaret değildir.
İyi haftalar efendim.