'Devrimci Mücahit'in Belgrad arşivi..
Vatandaşlar!... İbadet: HAK önünde konuşmak, halk önünde hakkı teslim etmek manasına gelir... Bugün, 'Partimizin' kendini HAK ve çALIŞMAK gibi iki prensip üzerine kurduğunu açıkça ortaya koymak lüzumunu duyuyorum. İslamın büyük prensibi, hepimizin bildiği gibi: 'Leyse lil insane illâ mâ seâ' der. (Yani: İnsan için, çalışmaktan, emekten başka her şey yalandır) der. İşte, o büyük hakikat: Aradan binlerce yıl geçtikten sonra bugün, dünyanın en ileri memleketlerinde dahi, tek büyük İçTİMAİ HAKİKAT, insanlığın bulabildiği en büyük hakikat olarak tanınmıştır. Bugün insanlığın yarattığı değer: EMEK üzerine kurulur. Avrupa'nın en büyük iktisat alimleri, Adam Smith'ler, Ricardo'lar: binlerce senelik insan ilminin neticelerini toplarken, o hakikati bulabilmişlerdir, 'Değer, insanın emeğinden doğar' şeklinde ifade etmişlerdir... "
Bu sözler ve daha fazlası 1957'de Eyüp meydanında "Doktor" tarafından söylenmişti.
Partinin ismi Vatan Partisi, konuşan Dr. Hikmet Kıvılcımlı idi.
Bu konuşma yüzünden Vatan Partisi siyasi faaliyetten men edildi.
Taraftarları onu "Doktorr" diye çağırırdı.. Taraftarlarına da "Doktorcular" derlerdi.
1902'de Prizren'de(Kosova) bir Osmanlı çocuğu olarak dünyaya gelmişti.
Askeri Tıbbiye talebesiyken Gizli Türkiye Komünist Partisi davasından hapse mahkum edilmişti..
1925'de İstiklal Mahkemesi'nde yargılandığı arkadaşları arasında Prof. Rasim Adasal ve Prof. Selahattin Batu da vardı.
Adasal tıbbiyeli, Batu veteriner talebesiydi.
İsmet Paşa döneminde CHP milletvekili olan Prof. Selahattin Batu'nun eski komünistliği oğlu diplomat İnal Batu'ya "tatlısu solculuğu" olarak intikal etmişti.
Şairliği de torunu Pelin Batu'ya geçmişti.
Doktor ise hayatının yirmiiki yılını hapislerde geçirdi.
Yazılarında sık sık "devrimci mücahitler" deyimini kullanırdı.
İnançlı bir komünist idi.
***
Doktor, Türk komünistlerinin en orijinal, en yerli adamıydı.
üretken bir adamdı. Ne yazık ki araştırmaları 1970'lerin başlarında günışığına çıkabilmişti.
O zaman da Türk solu cuntacıların tuzağına çoktan düşmüştü.
Doktor'un "İhtiyat Kuvveti: Milliyet(Şark)” kitabını bir kez daha okudum. 1929'da Elazığ hapishanesinde yazmıştı. ülkenin en önemli sorununun Kürt sorunu olduğunu tespit etmişti.
Hapisler ideolojik tartışma hevesini kursağında bırakmıştı.
Keşke Kıvılcımlı gibi adamlar rahat bırakılsaydı..
Ne yazık ki Stalincilik rüzgarına kapılmıştı TKP'liler.
Doktor bu durumu "kafasız işgüzarlıklar" diye niteliyor, köylünün fitilli tüfekle muharebeye gitmesi diye yorumluyordu.
Halkın diliyle konuşmaya önem verirdi doktor..
Mesela aç insanlardan bahsederken, İsveç başbakanların bisikletle işlerine gelip gittiklerini söylüyor, arkasından da "Bizim vali kız gibi kadillaka binip torniston ediyor" diyordu..
Aktüel'den Metin Under'in haberine göre Doktor'un gizli arşivi bulunmuş.
İki çuval evrakı vefakar bir yoldaşı tarafından parça parça yurtdışına çıkarılmış.
Eski harflerle yazdığı günlükleri, kitapları yayımlanacakmış.
Yakışır.
***
Doktorun adı 1971'de deniz subayı Ali Kırca'nın da yargılandığı davada iddianamede yer almıştı..
Davanın bir numaralı sanığı Sarp Kuray, "Ben Doktorcuyum" demişti..
Gerçekte ne tür ilişkileri vardı, tartışılır. Doktor cuntacılıktan hazzetmezdi..
Geçelim.
Doktor ağır hastaydı, hapis yatmaya mecali yoktu.
Kaçtı..
Kadere bakın, Bulgaristan, Doğu Almanya gibi komünist rejimler ağır hasta olan Doktor'u kapı dışarı ettiler..
TKP'nin Moskovacı bürokratları Doktor'u mimlemişlerdi çünkü..
O da Belgrad'a geçti.
Tito, "Bana uygulanan prosedür neyse o uygulansın" diyerek hastaneye yatırdı onu.
Zaten çok yaşamadı..
Eski bir Osmanlı şehrinde Prizren'de doğmuştu, eski bir Osmanlı şehrinde, Belgrad'ta ölmüştü..
Umulur ki, İstanbul'un en varoş muhiti neresiyse orada bir mezarlığa nakledilir.
O hatasıyla sevabıyla bu ülkenin bir değeriydi.
ördeklerden bir filo, bir de kazdan amiral..
Bir arkadaşım aradı, "gördün mü, gördün mü?" dedi. "Neyi gördüm mü dostuumm?" diye karşılık verdim.
"Ergenekoncuların fişlediği gazeteciler arasında senin de adın yer alıyor" dedi.
"Hadi yaa!" dedim..
"Gazeteci niteliklerine sahip olmadıkları halde gazeteci olarak kalması sağlananlar listesindeymişsin abiciim"
"Vay be! Adamlar Derin Gazeteciler Cemiyeti sanki.. Eee ??"
"Kiminizi MİT'çi, kiminizi CIA'cı, kiminizi Mossad'çı etmişler listede.. Senin altında Mine Kırıkkanat, üstünde Nilgün Cerrahoğlu var.. "
"Peki kötü habere gelelim" dedim..
"Tuncay özkan, Hikmet çetinkaya, Soner Yalçın, Sedat Sertoğlu da öbür yanda"
"Ne yanii bu adamlarla aynı takımda mıyız şimdi" dedim..
"Haa Ruhat Mengi de oralardaymış.." dedi.
"Yandık desene.. Ruhat Hanım çoook vıdı vıdı vıdıdır yaaa".
"Hoşsohbet adamlar da var.. Doğan Hızlan, Mehmet Ocaktan..?"
"Oh ne iyi, İkinci Yeni üzerine bol bol laflarız. Ocaktan şiirlerini okur, sonra fırında sütlaç yeriz" dedim.
"Ee dedi Haluk Şahin'le de son kitabı üzerinde fikir teatilerinde bulunursunuz" dedi.
" Hani o öteki'ydi?"
"Can Ataklı'yla Reha Muhtar da var merak etme" diye ekledi.
"Amannn yaaa!" dedim.
"Şunun şurasında kaç kişisiniz kardeş, idare edeceksiniz.. Hem Ahmet Taşgetiren'i, Selahattin Sadıkoğlu'nu, Hüseyin üzmez'i de getirmişler" dedi.
"Oh ya rahatlattın beni, hep beraber zikir çekeriz" dedim.
İş iyi gidiyordu, heyecanlanmıştım..
"Başka başka?" diye atıldım..
"Ali Bayramoğlu, Cengiz çandar, Enis Berberoğlu, Murat Birsel, Fatih Altaylı, Ruşen çakır, Can Dündar, Oral çalışlar.."
"Can Dündar iyi olmuş" dedim, "Bir belgesel çıkarır bu işten. Şansa bak.. "
"Güneri Civaoğlu'yla Güngör Mengi'yi istakozçular arasına koymuşlar."
"Niye?" dedim, "İstakoz mu yarıştıracaklarmış?"
"Ak saçlılardan Oktay Ekşi'yi de almışlar" dedi. "Hüseyin üzmez'i verelim yanına, serhat hatıralarını anlatır demişler.. Yok yok demiş, 'Yineee de şahlanıyorrr amann, kolbaşının yandım daa kıırrr atıı' diye türkü çığırır gecenin bir vaktinde. Siz en iyisi bizim Sedat'ı verin, iyi caz yapar falan demiş.. Sedat Ergin'i yani."
"Ee oldu olacak kırıldı nacak, Fikret Bila'yı da koysalardı yanlarına" dedim.
"Tam üstüne bastın, zaten var dostuumm"
"Mutfak zengin abicim, uymadı isim eşya şehir oynarız. Mızıkçılık yapan olursa Basın Könseyi başkanımız Oktay ağbimize şikayet ederiz" dedim. "Anlayacağın abiciimm manyakça bir fantezi, tam bir ultrasüper zeka işi.."
"Fazıl Ahmet Aykaç ne demiş bilir misin dostuumm", dedim. "Hele var ki bir tablo, görse şaşar Anibal/ ördeklerden bir filo, bir de kazdan amiral."
"Bence ördek sizsiniz, amiraliniz kim dostuum, 1 Numerolu Amiralinizz?"
"Takma kafana, tombala yaparız" dedim.
Guru guru Mehmet Efendi..