Yukarı mahalleye bir araba gelmiş, gidip seyredelim
60'lı yıllar. Çocuklar sokaklarda alabildiğine serbest oyun oynayabiliyorlar. Koşmak, maç yapmak, saklambaç ne isterlerse...
Kızlar bir yanda ip atlarken, seksek oynarken, biz de misket, gazoz kapağı gibi oyunlarla akşamı ediyoruz.
Karışık haldeyken yakan top.
Ara sıra pencereden annelerimiz bağırmasa, karnımızın acıktığını fark edemeyeceğiz.
Oyunların tekerlemelerini kim uydururdu, nereden nasıl yayılırdı, bir türlü aklım ermedi.
Oyun türlerinin kendine göre bir sezonu olurdu.
O sezonları kim neye göre tayin ederdi, onu da hiç bilemedim.
Gazoz kapaklarının oynandığı bir zamanda, biri çıkıp cebinde misketlerle gelse, çocuklar ona gülerdi.
"Ohoo, onun zamanı geçti ki..."
*
Bilgisayar oyunu diye bir şey kimse bilmezdi.
Bilgisayar neydi ondan bile haberimiz yoktu ki oyunundan olsun.
Oyun dediğin, sokakta oynanır... Çamura toza bata çıka; düşe kalka.
Dizini yaralama, başını yarma gayet sıradan.
Eski yara iyileşmeden, yenisi.
Bizim köyde de aynıydı oynanan oyunlar, İstanbul'da da.
Tekerlemesi, kuralı değişmezdi.
İstanbul'a geldiğimiz zamanlarda gördüğümüz tek fark, çocukların konuşma biçimleriydi.
Daha kibardılar, geliyom gidiyom demez, geliyorum gidiyorum derlerdi.
Koca şehirde bile sokak aralarında trafik derdi yoktu.
Ana caddeye bazen bir otomobil gelmiş diye haber alırdık.
Hemen koşup seyretmeye giderdik.
İstanbul'un kalabalık bir semti olmasına rağmen, tek tük araba görürdük.
*
Sur içinde apartman sayısı pek azdı; eski evler arasında bahçeler olurdu.
Sahipsiz bildiğimiz bahçelere dalar, ağaçlara tırmanırdık.
En yüksek dalına çıkan, krallığını ilan eder; düşense düşmüştür zaten.
Kolu bacağı kırılmadıysa mesele yok.
Ara sıra uzaklaşanlar annesinden ninesinden azar işitirdi.
"Oğlum deli misin? Görmüyor musun, caddeden her dakika bir araba geçiyor. Canına mı susadın?"
*
Aradan yıllar geçince, bahçeler yavaş yavaş azaldı.
Eski evler birer birer yıkılıp müteahhitlere verildi.
Gün geldi, her sokakta neredeyse bir arabaya rastlanır oldu.
Bazen iki arabası bulunan sokaklar bile görürdük.
Köşe başlarındaki çeşmeler kayboldu.
Yoğurtçuların zillerini daha az işitir, macuncuyla nadiren karşılaşır hale geldik.
*
Zamanla arabalar şehre hâkim oldu.
Akşam arabasıyla evine dönerken, inşallah park edecek bir yer bulurum diye insanlar dua ediyor artık.
Caddeler şöyle dursun, ara sokaklar bile E5'i geçti.
Eski oyunlardan şimdiki çocukların haberi bile yok; bilgisayar ile televizyon sağ olsun.
Hareketsizlikten pek çok çocuk besiye çekilmiş koç gibi şimdi.
Yukarı mahalleye bir araba gelmiş, haydi hep beraber gidip seyredelim şeklinde bir cümle kursa bir çocuk, ötekiler aval aval bakar, ne diyor bu diye.
*
60 darbesinden sonra üretilen ilk yerli otomobil 'Devrim' benzin konulmadığı için yürümeyince, baskılara maruz kaldı ve seri üretime geçilemedi.
Aradan geçen 50 yıl boyunca da hep dışarıdan aldık veya parçaların burada montajını yaptık.
Bu yüzden hâlâ yüzde yüz yerli bir otomobil markamız yok.
Başbakan Erdoğan "yakında" dedi, "yüzde yüz yerli otomobil üreteceğiz."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.