İşte Gül’ün anayasa ilkeleri
Cumhurbaşkanı Gül Türkiye’de ‘başkanlık sistemi’nden yana mı? Bu konuda dikkatli konuşuyor.
Ancak edindiğim izlenim o ki, pek öyle bu sistemden yana değil...
Gül: Yeni anayasa için Meclis’te uzlaşma olursa referandum gerekmez. Cumhurbaşkanının görev süresi ‘5 mi 7 mi’, ‘Ak Parti başkanlık sistemi ister mi’ bu konulara girmem...
Strasbourg
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Türkiye’de ‘başkanlık sistemi’nden yana mı? Bu konuda dikkatli konuşuyor. “İyi düşünmek lazım” diyor. Kendi deyişiyle avantajlarından, dezavantajlarından söz ediyor.
Ancak, İstanbul’dan Strasbourg’a uçarken Cumhurbaşkanı’ndan edindiğim izlenim o ki, pek öyle başkanlık sisteminden yana değil.
Cumhurbaşkanı Gül, kendi görev süresinin 5 yılda mı, 7 yılda mı bitmesini istiyor?
Bu konuda hem konuşmak istemiyor, hem de bu konunun açılmasından hoşlanmıyor. Sıkıştırılınca da “Çankaya’da ilelebet oturacak halimiz yok ya” demekle yetiniyor.
Yeni anayasa konusuna gelince...
Yeni anayasa, 12 Eylül askeri yönetiminin Türkiye’ye giydirmiş olduğu ‘deli gömleği’nden ve ‘askeri vesayet’ten Türkiye’yi kurtarmalı diye başlayan bir soruyu kendisine yöneltince, Cumhurbaşkanı Gül, buna katıldığını, ‘deli gömleği’ benzetmesini beğendiğini söylüyor. 12 Eylül’ün askeri vesayeti sürdürmek için MGK gibi, MİT gibi birçok yasayı çıkardığını, bunların demokrasi açısından sakıncalarını daha önce belirttiğini sözlerine kısaca ekliyor.
HALKOYLAMASINA BU KEZ GİDİLMESİN
Anayasa konusu şöyle devam ediyor:
* Yeni anayasa özgürlükçü bir anayasa olsun, kısıtlayıcı değil.
* Ayrıntıya boğulmasın.
* Bir daha yüz yıl dokunulmayacak bir anayasa olsun.
* Kurucu Meclis olmasın.
* Yeni anayasayı yeni Meclis yapsın.
* Ayrıca bir halkoylamasına gidilmesin.
* Seçim öncesi siyasi partiler yeni anayasaya ilişkin görüşlerini fazla ayrıntılı değil, özetle açıklasın.
* Cumhurbaşkanı Gül, yeni anayasa için seçim sonrası ‘büyük uzlaşma’ neden olmasın, yeni anayasa partiler arasında ‘büyük bir uzlaşma’yla neden yapılmasın ki’ diye düşünüyor. Yeni anayasanın temel ilkeleri konusunda, partiler arasında çok fazla görüş ayrılıkları olduğu kanısında da değil.
* Partiler arası uzlaşma olmazsa ve bir parti tek başına yeterli çoğunluğa sahipse, o zaman yeni anayasayı kendi başına yapabilir mi? Gül’ün sözlerinden bu soruya ‘neden olmasın’ yanıtı kendini belli ediyor.
Cumhurbaşkanı Gül’le pazartesi günü İstanbul’dan Strasbourg’a uçarken yaptığımız uzun sohbetin bazı ayrıntıları aşağıda yer alıyor.
AVRUPA’DA ZOR GEÇEN İLK YILLAR
“Benim için Strasbourg bir nostalji. 1991’de milletvekili olunca, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde bir üyelik düşmüştü, beni yerine seçtiler. Aralarında en genci, en tıfılı olan bendim. O dönem kimler yoktu ki? Vehbi Dinçerler, rahmetli Erdal İnönü, rahmetli İsmail Cem, Selahattin Kılıç, Esat Kıratlıoğlu...
1990’lı yıllar, Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nde en sıkıştığı dönem... Faili meçhuller, Olağanüstü Hal, DGM’ler ve DEP milletvekillerinin Meclis’ten çıkarıldıkları zor yıllar...
Böyle bir dönemde Avrupa Konseyi’nde Türkiye’nin üyeliğinin askıya alınması tartışılıyor. O zaman 12 milletvekili cansiperane Türkiye’yi savunduk.”
Faili meçhulleri mi savundunuz?
“Orada çok sıkıştık. Hep birlikte Türkiye’yi cansiperane savunurduk. Bosna’yı, Çeçenistan’ı da çok savunduk. 2001’e kadar böyle gitti. Türkiye’nin kredibilitesi çok düşüktü. Orada milletvekili olarak çok konuşma yaptım. Başbakan olduğumda da 2003‘te gittim. Parlamenterler Meclisi’nde bu defa herkes Türkiye Başbakanı’nı alkışladı. Şimdi Cumhurbaşkanı olarak ikinci gidişim...
O eski dönemde Türkiye’den birini bırakın komite başkanı, grup başkanı seçmeyi, raportör bile yapmazlardı. Türklerin kredibilitesi böyleydi. Öyle bir dönemden şimdi bir Türk Milletvekili’nden Avrupa Konseyi Başkanı seçilmesine geldik. Türkiye’nin eski fotoğrafı ile yenisi arasında çok büyük bir fark var. Ama yapılacak daha çok iş var.”
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Strasbourg’a uçarken gazetecilerin sorularını yanıtladı. Sorular ağırlıklı olarak yeni anayasa ve Cumhurbaşkanı’nın yetkileri hakkında geldi.
BAŞKANLIK SİSTEMİNE ÇEKİNCELERİ VAR!..
Yeni anayasaya gelirsek...
“Daha önce de söyledim. Bu Meclis yeni bir anayasa için iyi bir Meclis’ti. Ülkenin siyasi akımlarını bünyesinde tutuyordu. Olmadı. Şimdi hiç değilse seçim sonrası yeni bir anayasa yapmak lazım. İçinde ne olması gerektiğine girmem. Ama Anayasa’da yapılması gereken önemli değişiklikleri tek başına yapma yerine, yepyeni bir anayasa ile yapmalı.
Yeni anayasa için kriterlerin gayet açık olması lazım. En gelişmiş demokratik kalkınmış demokratik hukuk standardını uygulayan ülkelere benzer bir anayasa olmalı. Bu anayasanın çok detaylı olmaması da lazım. Ne kadar çok detaylı olursa o kadar kısıtlayıcı olur. Detay, özgürlük vermek için değil kısıtlamanın bir aracıdır. Bizim kısıtlayıcı değil, özgürlükçü bir anayasamızın olması lazım. Önümüzdeki 100 yılın anayasası olması lazım. Gelecek yüzyılın anayasası olması lazım. Nasıl bazı ülkelerin 100 yıl önce yazılan anayasaları hâlâ ayakta ve ufak rötuşla gidiyor, bizde de öyle olmalı.
Anayasalar ne kadar çok katılımla, ne kadar çok herkese hitap eden bir metotla yazılırsa, kabulü de o kadar kolay oluyor.
Ben böyle bir anayasanın temel konularında, farklı partilerin farklı grupların temel konularda farklı düşündüğü kanısında değilim.
Seçime gidilirken, partiler yeni anayasa ile ilgili temel ilkelerini açıklamalı mı?
“Aslında detaylı olarak açıklanması çok mantıklı ve iyi bir tavır olarak gözükür. Ama benim çekincem var, acaba bu kutuplaşmaya yol açar mı diye... Genel niyetlerini açıklasınlar.”
Başkanlık sistemi için ne düşünüyorsunuz?
“Bunların hepsi tartışılabilir. Her şey tartışılabilir, ama iyi düşünmek lazım.”
Sanki bir çekinceniz var?
“Şüphesiz ki çekincem var. Başkanlık sisteminin avantajları da, dezavantajları da var.”
Kurucu Meclis fikrine ne diyorsunuz?
“TBMM üzerine en ufak gölge kondurmam. Anayasayı yapacak olan TBMM’dir. TBMM dursun başkaları yapsın, olmaz. Sivil toplum örgütleri çalışıyor. Partiler çalışıyor. Anayasa uzmanlarından bir heyet olabilir.”
AKP bir anayasa metni hazırlattı 2007 seçimlerine giderken. 12 Eylül referandumunda kısmi değişiklikler de oldu. Bunlar büyük değişikliği engelleyen unsurlar mıydı?
“Ben bunları yanlış bulmuyorum. 1995’te başlayıp 2001’den bu yana önemli değişiklikler yapıldı. 2001’de zor konular ele alındı. Ben yapılan değişiklikleri yanlış görmüyorum.”
GÖREV SÜRESİ KONUSUNA GELİNCE...
AKP’nin bir anayasa yaptırmasını metot bakımından doğru buluyor musunuz?
“Örneğin Ergun Özbudun bu ülkenin bu anlamda vizyonu açısından en seçkin anayasacılarından biri. Başkaları da var. O olur başkası olur. Onun gibi başkaları da olabilir. Bu ayrı konu...”
Yani parlamento yeni anayasayı yapmaya yetkili olacak. Sonra da referanduma mı sunacak yeni anayasayı?
“Siz meclisinizi o zaman gölgelersiniz. Eğer Meclis’te uzlaşı varsa referandum gerekmez.”
Beş mi, yedi yıl mı?
“Bu konuya girmem.”
Erdoğan, yüzde 50 eşiğini de geçip 367’nin üzerinde milletvekili ile tek başına anayasa yapacak güce ulaşırsa... Tek başına anayasa yaparsa, yöntem olarak bunu nasıl bulursunuz?
“Şimdi bu konuda bir şey söylesem, muhalefet partisi beni karşı tarafı üçte ikiye getirdin diye eleştirir.”
Ak Parti, 367 ve üstünü alıp geldi 12 Haziran seçimlerinden... Ve ben başkanlık sistemini uygun buluyorum, ona göre anayasa yapıyorum derse, bunun için de referanduma gidiyorum derse...
“Ben şimdi bu konuya girmem. Bir şeyin gerçekleşmesine, yeni anayasaya yardımcı olmak istiyorum. Bu fırsatı kaçırmayalım. Türkiye kendi kabına sığmıyor. Türkiye’nin bütün sorunlarının daha kolay halli için de, Türkiye’nin daha güvenli geleceği için de, iyi bir anayasa daha çok nefes aldıracaktır bu ülkeye. Türkiye’nin yükünü azaltacaktır.”
DARBE VE DELİ GÖMLEĞİ: GÜZEL BİR BENZETME
Yani 12 Eylül askeri yönetiminin Türkiye’ye giydirdiği deli gömleğinden, askeri vesayetten Türkiye’yi kurtarmak için yeni bir anayasa mı?
“(Deli gömleğini kastederek) Güzel bir benzetme... Ben Meclis’te de 12 Eylül Anayasası’yla ilgili çok şey söyledim. Konuşmamı gelişigüzel yapmam. Çok hazırlanırım. 12 Eylül Anayasası’nın yapılış şekli, mantığı, hedefi, sistematiği, özlediği Türkiye farklı, (askeri vesayeti kastederek konuşuyor) 12 Eylül Anayasası’ndan sonra çıkan bazı temel kanunlar var. MGK, MİT kanunları gibi... Bütün bunlar hepsi anayasanın devamı olarak, hatta daha da söyleyeyim, Türkiye çok partili sisteme geçerken, partiler daha rüştüne ermemiştir diye çıkarılan yasalar var.
Bunları şimdi çekindiğim için söylemiyor değilim. Çok konuşulduğu için söylemedim. Onun için değişiklikler yapıyorsunuz ama değişiklikler yaparken anayasaların sistematiği, metodu, amacı bozuluyor.
Bunun için tertemiz bir Anayasa!
Türkiye’nin bunu yapacak entelektüel ve siyasi yeterliliği de, birikimi de, bilim insanı da, bürokratı da var.
Seçim sonrası büyük bir siyasi uzlaşma olabilir mi yeni anayasa konusunda?
“Niye olmasın? Böyle bir anlayış Türkiye’nin ihtiyacını karşılayacaksa niye olmasın.”
HEYKEL BUNLARIN YANINDA ÇOK KÜÇÜK
Seçime doğru giderken partiler arasındaki üslup farklarını tehlike olarak görüyor musunuz?
“Burada öyle bir tehlike var açıkçası. Bunu her zaman söylüyorum. İkaz eden adam konumuna düşmek istemem. Herkesin aklı başında çünkü... Daha büyük şeylere mani olabilir. Bazen dil yarası kılıç yarasından daha çok iz bırakıyor.
ABD’de de siyasetin dilini gördük. Orada da dert oldu. Avrupa’da siyasetin dili ırkçılığı nasıl tahrik ediyor.
Bizde de seçim sonrasını düşünmek lazım. Seçim sonrası Türkiye’yi hazırlamak lazım. Sadece siyasete de yüklemiyorum. Herkesin buna katkı vermesi lazım. Yeni bir anayasaya herkes katkı vermeli.
Seçim sonrasına Türkiye’yi hazırlamak bakımından seçim öncesinde bazı girişimleriniz olabilir mi?
“Sürekli oluyor zaten.”
Parti liderlerini toplamak gibi...
“Bu her zaman olmuyor.”
Bu sohbet de seçim sonrasına hazırlık gibi görülebilir mi?
“Öyle olması gerekiyor. Herkes Türkiye’ye bir çocuğun annesi gibi davranmak zorunda...”
Heykel konusunda ne diyorsunuz?
“Bütün bu konuların yanında o küçük kalıyor.”
En çok neyi özlüyorsunuz?
“İstanbul’da çıkıp kendi başıma dolaşmayı...”