Yargı reformunun getirdiği tartışmalar
Skandal tahliyelerin ardından toplumun dikkati adalet mekanizması üzerinde yoğunlaştı...
Çok uzun zamandır yargı yükünün artmış olduğu ve dosyaların görüşülmesi için zaman aşımının söz konusu olabileceği ifade edilirken, 102. maddenin uygulanmaya başlaması ile sorunun artık kördüğüm haline geldiği anlaşıldı...
En son AKP Hükümeti TBMM’de Torba Yasa görüşülürken, Yargı Reformu Kanun Tasarısı’nın yasalaşmasını sağladı. Yargıtay ve Danıştay’daki daire sayılarının ve tabii ki bu dairelere yeni yargı mensuplarının atanacağı hususu gündeme geldi. Yasaya göre, Yargıtay’daki daire sayısı 32’den 38’e; üye sayısı 250’den 387’ye çıkacak. Danıştay’da 13 olan daire sayısı 15’e çıkarılacak; üye sayısı ise 95’ten 156’ya yükselecek. Yargıtay ve Danıştay başkanları ile CHP ve bazı sivil toplum kuruluşları Cumhurbaşkanı’na bu kanun tasarısını onaylamaması için müracaat ettiler.
Ancak toplum bu reaksiyonu anlamakta güçlük çekiyor; “Yargıtay ve Danıştay’daki dairelerin iş yükünün fazla olduğundan şikâyet edilirken, neden bu yeniden yapılanmaya karşı çıkılıyor?” diye soruyor... Aslında yüksek yargıdaki üye sayısının artışı, belli ki bazılarını ürkütüyor!.. Bu tür kadrolara yapılacak atamalar ile ilgili endişeleri gidermek için Başbakan Yardımcısı Sayın Arınç’ın açıklaması oldu; “Mutlaka, bu dairelere atanacak olanlar, 1. dereceye yükselmiş yargı mensuplarından olacaktır” diye... Toplum olarak yargıçlarımızın hukukun üstünlüğüne inanan; hiç kimsenin ve siyasi düşüncenin etkisinde kalmadan karar veren kişiler olmasını arzularız... Korkuların sebebinin; bu kadrolara geçmiş dönemlerde birilerinin atamalar yaparken siyasi ve ideolojik ölçülere göre atama yapmış olmasını düşünerek, şimdi de benzer şekilde atama yapılacağı endişesi olduğunu söylemek zor değil... Umarım böyle bir durum söz konusu olmayacaktır.
YARGI YÜKÜNE GÖRE ALTYAPI OLUŞTURULMASI GEREKİR
Yargı yükünün artmış olması, buna paralel olarak da bu yükü taşıyacak potansiyelin yetersiz oluşu lineer biçimde sonuçlanmamış davaların sayılarını da artırdı... Tabii ki teorik olarak taşınacak yük miktarı artarsa; ya taşıyıcıların kapasitesi artırılır, ya taşıyıcıların sayısı ya da her ikisi... Bunun dışında bir çözüm söz konusu olamaz. Aslında Türkiye’de yargı yükünün artması, işlenen yasadışı fiillerin sayısının artması olarak alınırsa, bu son derece ürkütücü bir durumdur... Hırsızlık, rüşvet, cinayet, yolsuzluk vs. gibi suçların artmış olması; sosyal yapımızın nasıl bir tehdit altında olduğunu ortaya koymaktadır...
Bu noktada dünyanın en büyük adalet saraylarını yapmanın övünülecek bir durum olmadığını söylemeliyim... Sağlık alanında hastalıkların tedavisi yerine hasta olmamak için tedbirler alınması esastır; halk sağlığını koruyacak tedbirler... Yani önemli olan suç işlenmesine uygun ortamın oluşmamasını sağlamaktır... Bu konuda aile yapısının güçlendirilmesi son derece önemlidir... Son düzenlemeyi yargı reformu diye takdim etmek acaba ne kadar doğrudur?.. Asıl yargı reformu 12 Eylül darbesinde askeri vesayeti derinlemesine hissettiren yasaların yeniden düzenlenmesidir. Başta Yükseköğretim Kanunu, Seçim Kanunu olmak üzere bir çok kanun bu durumdadır... Seçimlerde % 10 barajının millet iradesini adaletli biçimde Meclis’e yansıtmadığı ortadadır.. YÖK Kanunu’nda hiçbir düzenleme yapılmadığı üzüntü verici bir sonuçtur... Sanki AKP iktidarı 12 Eylül rejiminin getirdiği imkanları kullanmaktan mutlu görünüyor!.. Unutmamak gerekir ki bir gün şartlar çok değişebilir...
Doğrusu ülkemizin bir hukuk reformuna ihtiyacı olduğu açıktır... Bugüne kadar darbelerin ardından yapılan anayasaların getirdiği vesayet rejimini, 12 Eylül 2010’ da bitiren halkımıza anayasa yapma şansı vermek bu iktidarın boynunun borcudur. HAS Parti Genel Başkanı Sayın Kurtulmuş bunun için güzel bir çözüm öneriyor: “12 Haziran’da yapılacak genel seçimlerde bir sandık daha konulsun ve millet anayasayı yapacak 300 kişilik Anayasa Meclisi’ni seçsin” diye... Bu meclis anayasayı yapacak ve TBMM vasıtasıyla doğrudan doğruya referanduma götürecektir. Bu bakımdan genel seçim imkanı “Anayasayı millet yapsın” diyenler için bir sınav olacaktır... Sadece anayasa değil aynı zamanda vesayet rejiminin yukarıda belirttiğim yasaları da yeniden yapılmalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.