Erdoğan’a iki konuda eleştiri...
Bizim memlekette bir gazete yazarı için siyasal gündemi yakalamak her zaman mümkün olamıyor. Hele birkaç gün ara verirseniz, toparlamak daha da zorlaşabiliyor.
Tatilden kalma iki konu var.
Biri, Süheyl Batum vakası.
Öteki, KKTC’deki “Has... tir!” pankartı.
Süheyl Batum, CHP’nin Genel Başkan Yardımcısı olarak daha çok kendi partisini, özellikle de Kemal Kılıçdaroğlu‘nu ilgilendiriyor.
Çünkü, sosyal demokrat iddialı bir partinin, CHP’nin yüksek düzeydeki bir yöneticisinde yer etmiş ‘siyasete müdahil asker’ özlemi, ne soysal demokrasiyle, ne de demokrasiyle bağdaşır.
Ve bu daha çok CHP ile Kılıçdaroğlu’nun sorunudur.
Ama ben şimdi bu konuda Tayyip Erdoğan’ı da eleştirmek istiyorum.
Ak Parti lideri keşke Batum’un bu demokratik densizliğini siyasal bakımdan eleştirmekle yetinseydi.
Ama yetinmedi.
Bir adım daha attı, Batum hakkında yaptığı suç duyurusu ile savcıları harekete geçirmek istedi.
Yanlış yaptı.
Demokrasi ve demokrasi kültürü açısından hatalı bir adım attı.
Geçelim.
Başbakan Erdoğan’ın bir başka yanlışını, Kıbrıs Türkleri’ne dönük olarak yaşadık.
KKTC’de Türkiye’ye karşı sahnelenen bir gösterideki “Has... tir”li pankartın savunulacak bir tarafı elbette olamaz.
Buna tepki koymak normaldir.
Ayrıca, hükümet kaynaklı bu tepkinin arka planında yatan ekonomik gerekçe ve eleştiriler de genel olarak isabetlidir. Çünkü KKTC’nin ekonomik halleri uzun zamandır dökülüyor.
Ancak, Tayyip Erdoğan maalesef ölçüyü yine kaçırdı, “Sen kimsin be adam, ülkemizden beslenenlerin...” diye başlayan tepkisiyle...
Yardımcısı Cemil Çiçek de ondan aşağı kalmadı, “Cuma günü bize küfrettiler, pazartesi bizim gönderdiğimiz paralarla 13. maaşlarını aldılar” derken...
Erdoğan bu kadarla da yetinmedi.
Lefkoşa’daki Büyükelçimizi geri çekti ve yerine KKTC’de olaylı gösterilere yol açan TC Yardım Heyeti Başkanı’nı sanki bir sömürge valisi gibi atayıverdi.
Bir:
Kıbrıs Türkleri böylesine tepkileri kesinlikle hak etmiyor.
İki:
Ankara’nın bu çizgisi Kuzey Kıbrıs’ta geri teper, sorunu zamanla daha beter karmaşık hale getirir.
Üç:
Erdoğan, yine ölçüyü kaçırmış ve bir devlet adamına yakışmayan bir tepki göstermiştir.
Dört:
Başbakan Erdoğan sergilediği bu çizgiyle, Kıbrıs meselesindeki 2003’ün, 2004’ün ‘bir adım önde’ politikasından sapmış, ‘eskiler’in ya da ‘Denktaşgiller‘in “Kıbrıs’ta çözüm çözümsüzlüktür!” çizgisine yaklaşmıştır.
Yazık!
Soner Yalçın, Odatv!
Soner Yalçın’ı tanıyorum, daha çok gazeteciğiyle, yazı ve kitaplarıyla.
Türkiye’nin ve dünyanın hallerine bakışı, siyasal çizgisi ve yayıncılık anlayışı bana göre değil.
Fikirlerimiz öteden beri uyuşmuyor.
Olabilir.
Ancak, Soner Yalçın‘ın evine ve Odatv.com‘a yönelik baskını, Soner’le Odatv yöneticilerinin karşılaştığı muameleyi bir gazeteci olarak içime sindiremiyorum.
Aynı duygu ve düşünceleri, tutukluluk halleri çoktan beri cezaya dönüşmüş olan Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan için de taşıyorum.
Tabii şurası da bir gerçek:
Ergenekon, Balyoz ve asker-siyaset ilişkisi gibi konularda çok farklı düşündüğümü hepsi biliyor.
Ama onlarla özgür ve eşit bir ortamda tartışmayı diliyorum.